Kentsel dönüşüm politikaları acımasızca sürüyor… (2)
GEÇEN SAYIDAN DEVAM
Kentsel Dönüşüm politikaların olumsuzlukları sadece doğal ve kültürel çevreye verdiği zararlarla sınırlı olmayıp; bir bütün olarak toplumsal yaşamı olumsauz etkileyen ve hak kayıplarına neden olan sonuçlar doğurmaktadır. Bu çerçevede;
l Kamusal, sosyal, kültürel ve çevresel kayıplar gerçekleşmiş,
l Hak ihlaller ve mağduriyetler yaşamış,
l İnsanlar yıllarca yaşadıkları mahallelerden sürgün edilmiş,
l Yetersiz olan kentin yaşam kalitesi daha da düşmüş;
l Kentsel mekanda toplumu “etnik, inanç ve sosyal sınıf” temelli ayrıştıran uygulamalar gerçekleştirilmiş,
l Toplum katılımı tamamen dışlanmış;
l “Demokrasi ve hukuk” normları ise fiilen askıya alınmış,
l “İnsaata dayalı sermaye birikimi” modeli ile yeni bir sermaye sınıfı yaratılmış,
l İmar ve planlama süreçleri tamemen merkezin kontroluna alınmış,
l İmar ve kentleşme giderek otoriterleşmenin finans kaynağı haline gelmiş,
l Yeni yapı üretiminde Selçuklu ve Osmanlı taklidi ile post-modern kopyalardan oluşmakta,
l Kentler kimliklerini yitirmiş ve “rantiyenin şantiyelerine” dönüşmüştür,
l Ve “güvenli yapı ve yaşam çevreleri” hedefi söylemde kalmış ve hiçbir şekilde gerçekleşmemiştir.
Bütün bu karar ve uygulamalar ülkenin ve toplumumuzun depremin yıkıcı etkisi yanında; sosyal bunalımlara,
şiddete, çatışma ortamına, mutsuzluklara ve umutsuzluklara dayanan yeni afetlere ortam hazırlamakta ve davetiye çıkarmaktadır. Bu koşullara siyasal alanda izlenen “gerilim ve otoriterleşme” politikalarını sürece dahil ettiğimizde gelecek için çok daha vahim bir tablo söz konusudur.
AKP İktidarı, bu hukuksuz karar ve uygulamalarla yetinmemiş; tamamen merkezin kontrolünde daha hızlı ve kapsamlı bir “yağma operasyonu” için hazırlıklara başlamıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gündeme taşıdığı “Torba Yasa” ve başbakan davutoğlu’nun “Konut Zirvesinde yaptığı açıklamalardan yurttaşların barınma haklarına ve mülkiyetlerine el koymak ve hükumet destekli inşaat firmalarına rant sağlamak için “Emlak Borsası” ve araçlarının oluşturulması için start verildiği anlaşılmaktadır.
Gelinen aşamada “demokratik normların ve hukukun” hiçe sayıldığı; güvenli ve sağlıklı yapılaşmanın güvencesi olan “kamu denetiminin” ortadan kaldırıldığı, “kentsel dönüşüm” adında sınırsız “yağma özgürlüğü” yetkisi kullandığı, yerel yönetimlerin “iktidarın emrinde kuruluşlar” haline getirildiği veya tamamen devre dışı bırakıldığı; meslek Odalarının “özerk-kamu kuruluşu” niteliğine müdahale edildiği ve toplum katılımının yok sayıldığı ortamda; “güvenli ve sağlıklı kentleşme” için başta yerel yönetimler olmak üzere bütün kesimler tarihsel bir sorumluluk ve sınavla karşı karşıya bulunmaktadır…