Zordur Yaşar Kemal’i bir gazete yazısına, bir köşe yazısına sığdırmak. Cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak günümüze dek her köşe taşında görürsünüz onu: Çukurova aşığı bir köy ozanı, bir masal anlatıcısı, doğa tutkunu bir serüvenci, ezilenlerin sesi, haksızlığa, hukuksuzluğa başkaldıran bir devrimci, halkların kardeşliğini, ana dillerini savunan bir bilge yazar ve düşünür. Pek çok yazıda, çizide Yaşar Kemal’e en iyi örtüşen deyim bence de Koca Çınar yakıştırmasıdır. Anadolu’nun tümüne yayılan kökleriyle umut olmuş, umut dağıtmış, dilimize, yazınımıza yeni bir soluk getirmiştir. Sevenlerine, sevdiklerine vedası da yiğit kişiliğine uygun oldu, vakur sessizliği ile alıştırdı vedaya bizleri. Tıpkı kitaplarındaki kimi kahramanlar gibi usul usul çekip gidiverdi aramızdan.
Dostluğumuz bir hayli eski yıllara dayanırdı. Yassıada duruşmalarını izlemeye giden gazeteciler arasında vapurda dikkatimi çekmişti. Henüz gazeteciliği adım atmayan bir hukuk öğrencisiydim. Gazeteci Özer Öztep’in sağladığı bir kartla iki kez izledim o duruşmaları. Böylece ilk kez de o Anadolu’nun havasını sesini, sorunlarını röportajları bizlere yansıtan Gazeteci Yaşar Kemal’i tanımış oldum. (Burada bir parantez açmalıyım. Özellikle gazeteciliği meslek edinmek isteyen gençler o yazıları mutlaka okumalı. Yaşar Kemal’in gazeteciliğini tanımaları açısından da kendi meslek eğitimleri için de yararlı bir çaba olacaktır bu diye düşünüyorum.) Sonraları kayınpederim ile ahbaplığı bizi daha da yakınlaştırdı. 12 Mart sıkıyönetim duruşmalarında hemen her gün Selimiye Kışlası’nda birlikteydik. Eşi Tilda tutuklanmıştı. Yaşar çok öfkeliydi. Koridorlarda bağırıp çağırıyordu. Onu yatıştırmak da elbette biz gazeteci dostlarına düşüyordu. Bundan sonrası hep bir ağabey kardeş ilişkisi içinde geldi geçti. Aklıma takılır bazen insanlar neden Yaşar Kemal’i bu değin çok sever, kendilerine yakın bulurlar. Sanırım, yazarın dışarıya yaydığı pozitif enerjiden, şöhretinin arkasına çekilmeyen, duruşundan ödün vermeyen tavrından, küçük büyük ayırmadan herkesle kolaylıkla sohbet eden, babacan tavırlarından, olsa gerek.
Kadirli’nin bir köyünden çıkıp kendi güçlü iradesi ile yılmadan okumak, yazar olabilmek için uğraş veren Yaşar Kemal’in Nobel adaylığına dek uzanan yolu mücadelelerle dolu geçti. Sosyalizme gönül vermiş devrimci bir yazara reva görülen baskılar, zulümler, yargılanmalar, devlet erkinin baskıları üzerinden eksik olmadı hiç. Onu ünlü eden İnce Memed’in filme çekilme projesi defalarca sansürlendi. Bunlar yıldırmadı Yaşar Kemal’i inadına üretti. Düşüncelerini açıkça her yerde söylemekten çekinmedi. Kürt sorunu konusundaki görüşleri açık seçikti. Halkların kardeşliği diyordu, ana dilin önemini vurguluyordu. Şimdi devlet ve iktidar erki onun söylediği noktaya ancak geldi.
Dedim ya Yaşar Kemal gibi renkli bir yazarı, Anadolu’yu muhabir olarak gezmiş bir gazeteciyi, Doğan Özgüden’le Ant dergisini kurmuş, Yazarlar Sendikasına Başkanlık etmiş, sorumluluk almaktan kaçmayan bir insanı yazmak hele de bir yazı çerçevesine sığdırmak hiç kolay değildir. İnsan değerinin araçlardan, betona kesmiş binalardan sonra geldiği ülkemde Yaşar Kemal gibilerinin kayıpları çok acıdır çok. Artık yerleri dolmuyor ne yazık.