1 Temmuz’da yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu’yla şirketler dilediği parti veya adaylara dilediği kadar para yardımı yapabilecek. 1 Temmuz’da yürürlüğe giren yeni Türk Ticaret Kanunu’yla şirketler dilediği parti veya adaylara dilediği kadar para yardımı yapabilecek. Prof. Dr. Kemal Çevik, düzenlemeyi ‘Türk siyaset hayatını derinden etkileyecek bir değişiklik’ olarak niteledi.
Günlerdir, Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) iş dünyasında yaratacağı köklü değişiklikler tartışılıyor. Yeni yasa devlet için kayıt dışılığın azaltılması; iş dünyası içinse, ticareti doğrudan etkileyen bilişim alanındaki gelişmelere uyumlu hale getirilmesi sebebiyle önemli. Fakat meğer bu yasa, sadece ticareti dönüştürmeyecekmiş. Yeni TTK’da Türk siyasi hayatını da derinden etkileyecek bir sürpriz saklıymış. O sürpriz, bugünlerde Sarkozy’nin evinin aranmasıyla yeniden hatırladığımız netameli bir konuya dair: Siyasi partilere bağış.
Ticaret Hukuku Profesörü Kemal Çevik’in uyarısıyla fark ettik ki, eski kanunun 137. Maddesi’nde düzenlenen ‘ultra vires’ yasağının kalkması, katı bir engeli kaldırarak, şirketlerden partilere sınırsız bağışın önünü de açmış.
ŞİRKETLER BAĞIŞ YAPAMIYORDU
‘Ultra vires’ kısıtlaması nedeniyle 1 Temmuz’a kadarki hukuk düzeninde, herhangi bir şirket, kasasından filanca partiye şirket kayıtlarında göstererek bağışta bulunamıyordu. Bir siyasi partiye ‘gönül vermiş’ herhangi bir işadamı, yardımını şahsen yapabiliyordu.
‘Ultra vires’ yasağının kalkmasıyla şirketler artık ana sözleşmelerinde yazmayan faaliyetlerde de bulunabilecek, hak doğurucu işlemlerde bulunabilecek. Doğal olarak parasal işlemler buna dahil. Dönelim Prof. Çevik’in uyarısına: ‘Ultra vires yasağının kalkması, siyaset-finansman ilişkisini esaslı etkileyecek nitelikte. Önümüzde üç seçim var. Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler. O nedenle, Siyasi Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nda da bununla uyumlu değişiklik yapılması gerekiyor. ‘
ZORLAMALAR BAŞLAYABİLİR
Yapılmazsa? ‘Bu haliyle herhangi bir parti, ya da vekil adayı, falanca işadamına (haydi bu yasak kalktı, şirketten bana şu kadar bağışta bulun) diyebilir. Bunun zorlamalara yol açmasının sakıncası bir yana, zaten siyaset-finansman ilişkisine dair bütün işlemlerin şeffaf olması, siyasetin bir gereği.’ Çevik, AB alanındaki ayrıntılı düzenlemeleri anımsattı. Fransa örneğini verdi: ‘Diyelim ki bir şirket, yerel seçimde falanca kasabadaki belediye başkanını destekleyecek. Kimin ne kadar bağış alacağı önceden belirtiliyor. Büyükşehirde bu oran artıyor. Kademeli bir sistem var.’
Türkiye’de siyaset-finansman ilişkisi hep bir sis perdesi ardına gizlendi. Vaktiyle, iş dünyası etkisine açık olmasın diye kurgulanan Hazine yardımları sürekli bir adaletsizlik üretirken, iş dünyasından siyasete akan kaynakların kayıtdışılığı neredeyse meşru kabul edilmekte Özellikle seçim dönemleri, tanıtım-kampanya harcamalarının, iş dünyasından siyasete doğru akan ama kayda girmeyen yüklü bağışlarla gerçekleştiği sır değil.
O nedenle hazır ‘ultra vires’ yasağı kalkmışken, partilere kimin ne kadar bağış yaptığını kamuya açık hale getirecek düzenlemenin tam zamanı. Sadece adamakıllı bir demokrasinin geçtiği yollardan biri olduğu için değil. AB’ye uyumlu olsun diye değiştirilen TTK’nın, yeni kayıtdışılıklara zemin hazırlamaması için de bu gerekli.
‘ULTRA VİRES’ NEDİR?
‘Ultra vires’ hukuki bir terim. Ticaret Hukuku’nda bir şirketin faaliyetlerini, ana sözleşmesine hangi konuları yazdıysa, yazdığı kadarıyla sınırlıyor. Yani şirket ana sözleşmesinde ‘inşaat-taahhüt yapacağım’ demişseniz, ihracat yapamıyorsunuz.
İhracat da yapmak isterseniz, ana sözleşmenizi sil baştan değiştirmeniz gerekiyor.
Ana sözleşme değişikliği külfetli iş. Ortakları toplayacaksınız, ticaret komiseri gelecek, onay süreçleri, yayım vs. Sözleşme değiştirmeden, bir ticari-parasal faaliyette bulunacaksanız ancak kendi adınıza yapabiliyorsunuz. Daha doğrusu yapabiliyordunuz… 1 Temmuz’dan itibaren ‘ultra vires’ yasağı kalkmış durumda.
Çiğdem Toker/Akşam