Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, Edirne’nin Bulgaristan’a sınırı bulunan Hamamtepe bölgesinde bronz çağından kalma 4 bin yıllık gözlemevi ile kaya tapınağı bulunduğunu söyledi. Beksaç, “Burada erken dönem Traklar yapısını da görebiliyoruz. Yani bizim elde ettiğimiz yüzey malzemesinde karşımıza çıkan keramik buluntuları ve diğer buluntular, buradaki Trak kültürünün çok erken dönemde daha Trakya’daki ilk yapılanma dönemindeki oluşumu da göstermekte. Ve çok da enteresan bir biçimde şu anda İstanbul’da yapılan kazılarda, Beşiktaş ve Silivri’de yapılan kazılarda karşımıza çıkan buluntular da karşımıza çıkan kültürün geçit yolunda görebilmekteyiz, bu bölgedeki veriler ışığında. Romanya’dan başlayan bir kültürün hatta stepten başlayıp Romanya üzerinden gelen ve Kuzey Doğu Anadolu’ya geçen, bir Trak göçünün izlerini bulabildiğimiz bir yer.”
Prof. Dr. Engin Beksaç, köylülerin kalıntı bulduğunu bildirmesi üzerine bölgede 6 aylık arkeolojik bir çalışma yaptıklarını ve çalışma sonucunda bronz çağına ait çanak, çömlek kalıntılarının, insanlar tarafından şekillendirilmiş kayaların, Traklara ait gözlemevi ve tapınak olduğunu tespit etti. Trakların kutsal günlerini belirlemek için kullandıkları kayalıkların, yıldız ve ayın da hareketleri takip ettiği rasathane olduğunu söyleyen Beksaç, aynı bölgede 4 bin yıllık kaya tapınağı da buldu.
Prof. Dr. Beksaç, doğal bir oluşum gibi gözüken kayaların yapılan incelemeler sonucu rasathane ve tapınak olduğunu tespit ettiklerini belirterek, “Uzun yıllardır Trakya üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde 2018 yılının Eylül ayı içinde tarihi alanı tespit ettik. Özellikle bu alan üzerinde yapmış olduğumuz çalışmalar bize çok ilginç bir alanın varlığını gösterdi. İlk bakışta doğal gibi görünen bu kayalar üzerinde görülen insan eliyle yapılmış oymalar ve özellikle daire şeklindeki, yarım daire şeklindeki oluşumlar, bizim dikkatimizi çekmişti. Bu oluşumların çevredeki doğal oluşumlar ile birlikte ilişkilerini de tespit etmemiz sonucunu burasının bir, gözlem evi olarak kullanıldığını ve bir kaya tapınağı anlamamız mümkün oldu. Esasında karşımıza çıkan alan çok nadir görülen örneklerden biri. Bu alanı tarihlemesi konusunda yaklaşık olarak 2 kilometre kadar güney doğusunda bulunan bir arazi üzerindeki çanak, çömlek buluntuları ve diğer arkeolojik veriler ile birlikte tarihleme yapmamız da kolaylık kazanmış oldu” dedi.
Hamzabeyli Köyü’nün özellikle kaya anıtları açısından dikkat çeken bir bölge olduğunu söyleyen Beksaç, burada dolmen denilen toprakta yan yana aralıklı olarak dizilmiş birkaç büyük yassı taş ile bunların üstüne yatay olarak yerleştirilmiş yine büyük yassı taşlardan oluşan ve genellikle mezar olarak kullanılmış tarih öncesi yapılardan bulunduğunu belirtti.
Beksaç, sözlerine şöyle devam etti:”Hamzabeyli köyü dolmenleri ile dikkat çeken bir köy. Yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde 7-8 kadar dolmenin de varlığını tespit ettik. İlginç bir biçimde daha önceki yıllarda yine Hamzabeyli merasında tespit etmiş olduğumuz, ‘Manda Kaya’ veya ‘Fincan Kaya’ gibi yine bir kaya oyma dairenin varlığı ile birlikte burası da bütünleşmiş olduğu zaman, köyün çevresinde çok erken süreçlere giden bir astronomik bir güneş kültü bir ay kültürü mevcudiyetini bulmamız da sağlanmış oldu. Ama özellikle bizim yüzey araştırmalarımızda 2 kilometre yakınındaki bir yerleşme üzerinde, bronz çağı malzemesini bulmamız, kaya tapınaklarının da ne zamandan itibaren kullanıldığını tarihimize önem taşımaktadır. Burada bulmuş olduğumuz arkeolojik veriler bize geç bronz çağından, orta bronz çağına kadar giden bir sürecin varlığını belgelenmiş bulunmaktadır. Şu anda içinde bulunduğumuz alan aslında, Trakya’nın ve bütün Avrupa’nın tarihe kadar Anadolu’nun ve insanlık tarihi açısından önem taşıyan bir yer.”
Prof.Dr. Beksaç, bölgede yapılan çalışmalar sonucunda erken dönem Traklarla birlikte, Lidya, Firigya ve Misyalıların da geçmişinin bu bölgede olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Aslında burada bir takvim de söz konusu, bir güneş saati de söz konusu. Erken dönem topluluklarında bu doğal oluşumlarla birlikte bir takvim, bir güneş saati kullanımında sağlanmış olduğunu biliyoruz. Bu kutsal günlerinde, kutsal dönemlerinin belirlenmesinde gayet net olduğunu biliyoruz. Çünkü Trak astronomisin çok gelişmiş olduğu da bilgimiz dahilinde. Özelikle bizim düzlemsel astronomi olarak bildiğimiz bir sistemi ele aldığımız zaman buranın oluşumunu anlamak çok kolay hale gelmekte. Burada erken dönem Traklar yapısını da görebiliyoruz. Yani bizim elde ettiğimiz yüzey malzemesinde karşımıza çıkan keramik buluntuları ve diğer buluntular, buradaki Trak kültürünün çok erken dönemde daha Trakya’daki ilk yapılanma dönemindeki oluşumu da göstermekte. Ve çok da enteresan bir biçimde şu anda İstanbul’da yapılan kazılarda, Beşiktaş ve Silivri’de yapılan kazılarda karşımıza çıkan buluntular da karşımıza çıkan kültürün geçit yolunda görebilmekteyiz, bu bölgedeki veriler ışığında. Romanya’dan başlayan bir kültürün hatta stepten başlayıp Romanya üzerinden gelen ve Kuzey Doğu Anadolu’ya geçen, bir Trak göçünün izlerini bulabildiğimiz bir yer. Bildiğimiz kadarıyla Traklar ve diğer bazı Balkanlı topluluklar, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı üzerinden Kuzey Batı Anadolu’ya geçiyorlar ve burada şekillendiriyorlar. Ve Lidyalıların, Firigyalıların, Misyalıların, Bitinyalıların geçmişi bu bölgede.”
Hamzabeyli köyünde koyun otlatırken kayalardaki şekilleri farkettiğini söyleyen İrfan Çalışkan ise “Çocukluğumuzdan bu yana bu kayaları biliyoruz fakat gözlem evi ve tapınak olduğunu bilmiyorduk. Köyümüzde Trakların 4 bin yıl önce yaşadığını duyunca şaşırdık. Bu kalıntılar inşallah gün yüzüne çıkar” dedi.