Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’na Üye/Gözlemci Devletlerin Anayasa ve Yüksek Mahkemeleri Birinci Yargı Konferansı’nda konuştu. Erdoğan burada yaptığı açıklamada, “Münbiç yüzde 85-90 Arapların yaşadığı bir yerdir. Ama orayı tamamen o terör örgütlerine vermiş durumdalar. Onlardan orayı boşaltacağız dediler. Göndermediler. Şimdi de diyoruz ki, temizlediniz temizlediniz. Çıkarmadığınız takdirde biz Münbiç’e de gireceğiz.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasından satır başları; “Adaleti sadece zayıfların hak arama yöntemi olarak görmenin sonu, güçlülerin adaletsizliklerini haklı çıkartmaya kadar varır. Halbuki adalet asıl güçlüde olursa anlamlıdır. Güçlülerin erdemli, erdemlilerin güçlü olmadığı bir dünyada yaşadığımızı kabul etmek durumundayız. Bugün dünyada güçlü olanlar adaleti değil, sadece kendi çıkarlarını daha ileriye taşımanın peşindedir.
Tarih bize adalet çizgisinden sapan devletlerin yıkılışının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Geçmişte dünyanın önemli bir bölümünde hükümran olmayı başarmış nice güçlü liderin ardından inşa ettiği her şeyin yıkılıp gitmesinin sırrı adalete dayalı bir düzen kuramamış olmasıdır. Maalesef bugün dünyanın pek çok yerinde özellikle de bölgemizde vicdanları kanatan zulümler yaşanıyor.
“KAŞIKÇI’NIN FAİLİ BANA GÖRE BELLİ”
Kısa bir süre önce basın dünyasından malum Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul, hemen şuracıkta Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi olayı bir kenara atılacak konu değildir. Bunun failinin kim olduğu da bana göre belli. Zira İstanbulumuza gönderilen 15 kişinin içinde olduğu çok açık net. Olayın işlendiği, operasyonun yapıldığı yer de belli.
Tabi biz, bize gönderilen yetkililere şunu sorduk. 15’in içinde fail var. Bu faili siz biliyorsunuz. Ve siz bu faili çıkarmakta da mahirsiniz. Verdikleri cevap ‘şu anda 18 kişiyi biz tutukladık.’ Daha sonra bunu 22’ye çıkardılar. Peki, şimdi faili de ortaya çıkarın. Tabi önceleri bu suçu buraya yıkmanın gayreti içerisine girdiler. Ne dediler? Dediler ki, Cemal Kaşıkçı oradaki nikah muamelesini yaptı ve çıktı. Halbuki yalan. Dışarıda nişanlısı var. Bu sıradan bir insan değil. Düşünce dünyasında yeri olan, kalemi olan bir insan.
“YALAN SÖYLEDİLER”
Oradan çıkıp da nişanlısını almadan gitmesi mümkün mü? Değil. Daha sonra ‘biz bunu demek istemedik’ İleri gittiler ve Dışişleri Bakanları şu açıklamayı yaptı. Peki kimdir bu yerli işbirlikçi bunu söyleyin. Ve bize bunu söylemedikleri gibi ‘ben böyle bir ifade kullanmadım’ diyerek yine yalan söylediler. Ve çok daha enteresanı tabi biz ses kayıtlarından şunu da öğrenmiş olduk. Gelenlerin içinde şu andaki Veliaht Prensin en yakınında olanlar bu işin aktif rol üstlenicisi. Aldığı talimatı yerine getirenler orada.
“5 BAVUL KURUYEMİŞ İLE GİTTİ”
Bakın her şey şu anda gün yüzüne çıkıyor. Bizden şunu istediler. “Başsavcımı göndersem, başsavcınızla görüştürür müsünüz” Geldi, görüştürdüler. Ama en ufak bir bilgiyi, belgeyi benim İstanbul Başsavcıma vermediler. Ama Başsavcım ona belgeleri verdi. Yardım yataklık yapanlar da yanında ve haftanın cuma gününde bir grup buraya geliyor, Pazartesi gecesi salı ikinci grup geliyor. Operasyonu tamamlıyorlar, işi bitirip gidiyorlar. Başsavcı da buradan giderken 5 valiz kuruyemiş ile gidiyor. Çünkü dert başka.
İslam dünyasından bazı kesimler ve ülkeler ne yazık ki doların veya riyalin kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati adalet çerçevesi içerisinde söylemediler. Batı dünyasında da aynı şekilde bir çok baronlar onlar da bunu söyleyemiyor. Niye? Dolarlar gelecek; bundan dolayı. Petrolün zengini olan bu ülke henüz kararını vermedi. Fakat hak yerini bulacak. İşte dün Amerikan Senatosu’ndaki gelişmeleri duydunuz. Ve daha gelişerek devam edecek. Neden? Zira biz, Amerikalılara, istihbarat örgütlerine bütün bilgileri verdik. İngilizler istedi onlara da verdik. Almanlar istedi onlara da verdik. Fransızlara, Suudi Arabistan’a da verdik. Neden? Adalet mülkün esasıdır, adalet yerini bulsun diye verdik.
Dedik ki verin biz yargılayalım. Bakın vermiyorlar. Ve dışişleri bakanı açıklama yapıyor. “Vatandaşlarımızı veremeyiz” diyor. Şu ifadeye bak. Zerre kadar adalet anlayışı olsa ne demek, tabi ki veririz diyebilirdi. Neden diyemiyorlar? Bu işin sıçrayacağı yer neresi olduğu ortaya çıkıyor. İşte BM’nin Daimi Temsilcisi açıklama yaptı. Ve açıkça isim verdi. Bu da bir şeyi gösteriyor. Bütün çıplaklığıyla iş ortaya çıktı. Bizim temennimiz de bu işin gerçek manada ortaya çıkmasıdır.
“DÜN VURDUK”
Dün akşam itibarıyla Irak’ta operasyonlarımızı yaptık. Ve sürekli sınırlarımıza tehdit oluşturan Sincar’da ve Mahmur’un etekleri Karaçar’da buralardaki atılan adımlara karşı operasyonumuzu yaptık. Durduk mu? Yok, bunun gerisi gelecektir. Çünkü oradan bize bir tehdit varsa ki var; bu tehdidin cevabı da anında verilecektir. Bu terör örgütlerini ya yok edecekler, onlar etmiyorsa biz yok edeceğiz. Dünkü kalleş saldırı aldığımız kararın ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir. Sınırlarımıza yığılan teröristlerin eninde sonunda bizi hedef alacağı gerçeğini bu olay ispatlamıştır. Suriye’nin kuzeyine, malum Amerika’nın 22 üssü var orada. Silah gönderiliyor, araç gereç gönderiliyor. Buradaki PKK, YPD, YPG bunlara geliyor.
“TEMİZLEMEZSENİZ MÜNBİÇ’E DE GİRECEĞİZ”
Münbiç hikayesiyle bizim dikkatimizi dağıtmaya çalışıyorlar. Münbiç yüzde 85-90 Arapların yaşadığı bir yerdir. Ama orayı tamamen o terör örgütlerine vermiş durumdalar. Onlardan orayı boşaltacağız dediler. Göndermediler. Şimdi de diyoruz ki, temizlediniz temizlediniz. Çıkarmadığınız takdirde biz Münbiç’e de gireceğiz. Açık konuşuyorum. Türkiye, Fırat’ın doğusundaki terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetmiştir. Bundan sonrası için tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yoktur. Afrin operasyonunda sahada karşılaştığımız manzara istihbarattan gelen raporlarla tescillidir. Bu veriler bize Fırat’ın doğusunda neler yapıldığını, şayet harekete geçmezsek ileride karşımıza ne çıkacağını göstermeye yeterlidir. Biz Suriye’de attığımız adımlarla, sadece kendi ülkemizin güvenliğini sağlamakla kalmıyoruz. Hiçbir mezhep fanatizmi bu gerçeğin üzerini örtemez.
Lafa geldiğinde demokratlığı, özgürlükçülüğü kimseye bırakmayan batılı ülkelerin en küçük bir tehdit karşısında nasıl faşizan uygulamalara yöneldiğine hep birlikte şahit oluyoruz. Demokrasiyi ve hukuku bir makyaj olarak kullananlarla aynı değerleri hayatının merkezine yerleştirenler arasındaki fark bu tür sınamalarda ortaya çıkıyor.
İslam toplumlarının çoğunun yönetimi bu sınamalara maruz kalmayacak şekilde adaletten, hukuktan, özgürlükten uzak bir görüntü içindedir. Bunu bir özeleştiri olarak söylüyorum. Az önce Kaşıkçı cinayetinden sonra sergilenen tavırlar bu gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpmıştır. Gerçekten insanlık dışı yöntemle işlenen cinayetin takibini neredeyse tek başımıza yapıyoruz. Bu eksiklikleri gidermeden hak ettiğimiz yere gelmemiz, Rabbimiz ve Peygamber efendimizin müjdelediği huzura kavuşmamız mümkün değildir.” Vatan