İnsanlık için unutulmayacak acılar, kötülüklerle dolu bir yılı ardımızda bıraktık. Aslında alışmıştık her yeni yılın bir öncekini aratırcasına felaketlerle, savaş yıkımları ile üstümüze çökmesine.
Özellikle de yaşadığımız coğrafyada. Yeni dünya düzeninin yarattığı düşünmeyen, sorgulamayan, hayatı salt tüketerek yaşayan bireyler toplumlarda söz sahibi şimdilerde.
Cahilliklerini, kültür yoksunluklarını küstahlıklarıyla, kaba kuvvetle örtüyorlar.
Güce biat ediyorlar. Din kisvesi altında her türlü ahlaksızlığın içinde yer alıyorlar.
Emek insanlarından nefret ediyorlar. Farklılıklardanda…
Şovenizmi milliyetçilik diye yutturmaya çalışıyorlar halklara. Bakın bir, ne çok var çevrenizde bu tiplerden. Her boydan her meslekten.
Siyasette, medyada varlar. Bürokraside, üniversitelerde, sermaye kesiminde, sarı sendikalaşmada, çarpık kentleşme öncülüğünde hep onlar…
Peki bütün bu rezilliklere karşı büyük insanlığın sesi çıkmayacak mı hiç. Uyumaya, uyutulmaya devam mı edecek. Emeğinin sömürülmesine daha ne kadar eyvallah diyecek.
Sırf düzenin aksaklıklarını eleştirdikleri için cezaevlerinde çile dolduran gazetecileri görmezden gelmeye devam mı edecek.
Korku perdesi altında sinik, ezik mi yaşayacak büyük insanlık.
Yeni bir yıla adım atarken bunları düşündüm uzun uzun.
Son on yıl içinde ne kadar genç, sivil asker ölümü yaşadık. Ne çok toplu ölümler.
Evlerinden yurtlarından koparılan, kendi ülkesinde sığınmacı olan ne çok insan.
Şimdi şurada burada sorup duruyorlar yeni yıl için bir sözüm var mı?
Görmüş geçirmiş bir gazeteci olarak ne diyecekmişim 2018 için.
Duraksamadan Nâzım ustanın “mazeret” şiirinin son dizelerini okuyorum onlara.
“ ……………………
“öfkeden ağlanasıya sersem,
gaddarcasına bedbahtız
fakat asla umutsuz değil”