Yıl 1967… Kundaktan beri Beşiktaş’lıydım ama ilk şampiyonluğu 10’ncu yaşımda tattım. O yıllarda okulun bahçesinde, arsalarda, karşımızdaki bostanın boş alanlarında, kimi zaman Akaretler’de kulüp binasının arkasındaki “56” denen alanda top oynarken hepimiz birer “Sanlı”ydık, birer “Yusuf”tuk, birer “Vedat”tık…
Ama ben nedense hep “Sanlı” olmak isterdim. Topa paramız yetmediği, 3-5 kağıdı topak yapıp teptiğimiz oyunlarda “Sanlı vurdu ve top ağlarda!..” diye bağıra bağıra..
Ranmetli babacığımla bizim mahalleden, Maçka’dan aşağı Dolmabahçe’ye, stada maça her indiğimizde, deniz tarafındaki o kulelerden sağ tarafta olanın dibindeki küçük kapıdan girerdi futbolcular o zaman. Şimdiki gibi görkemli süslü bir otobüsle filan değil. Tek tek gelirlerdi genellikle. Onları görebilmek, “Sanlı Kaptan”ı görebilmek için zıp zıp zıplardık. Bağırırdık uzaktan “Sanlı Ağbiiii” diye.. Dönüp bir bakarsa dört köşe olurduk zevkten.
Arada bir Çırağan’da, Şeref Stadı’nda antrenmana da gittiğimizde, seslenirdik.. Maksat bir “bağ olsun”. Maksat, okula gidince Pazartesi günü arkadaşlara hava basalım: “Olum biliyo musun? Sanlı bana baktı.. El salladı” diyebilmekti, derdimiz. Bir düşünsene.. “Sanlı Abi…”
Ve aradan 50 yıl geçti.
Biz de büyüdük. Benim saçlarım bembeyaz.. Sanlı Abi ise hiç yaşlanmadı. O hep o efsane kadroların kaptanı, idolümüz, abidemiz, ikonumuz, baş tacımız “Sanlı Abimiz” olarak kaldı. Muhabir olarak, spor yazarı olarak tribünlerde yan yana maçlar izledik. Yanyana sütunlarda yazılar yazdık.
Ve dün.. Tam 50 yıl sonra, 2017’nin bir Haziran akşamında, İnönü’de Basın Tribünü’nde birbirimize buğulu gözlerle sarılıp şampiyonluk kutladık onunla..
Sanlı Kaptan’la.
Üzerimdeki formanın tam “Yürek hizasına” imzasını aldım. Şerefle saklayacağım o imzayı atarken, öyle güzel şeyler söyledi ki kulağıma… Dinmeyecek o saygı o sevda mezarımda bile..
Var ol Sanlı Kaptan.. Sana o kadar çok şey borçluyum ki, borçluyuz ki..
50 yıl sonra bile..
Zafer Arapkirli