Memleket giderek kötüye gidiyor ya, gazetelerin önceki gün “PKK’yı bitirecek olan projede sona gelindi” diye başlık attığı bir haber iyice dikkatimi çekti… Çünkü Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün Atatürk Baraj Gölü’nden Mardin’e su taşınması için inşa ettiği “221 kilometre”lik “Mardin-Ceylanpınar Sulama Ana Kanalı” tamamen hazır hale getirilmiş… “1997” yılında, yani 20 yıl önce yapımına başlanan kanaldan Mardin’e (Ceylanpınar üzerinden) saniyede 200 metreküp su akacakmış… Yani bölgeye akacak suyun oranı Türkiye’deki ırmakların yıllık ortalama debisinden daha fazla olacakmış… Şimdi sırada, Fırat’tan gelecek suyun Mardin’in Derik ilçesinde toplanacağı depolama istasyonu inşaatını tamamlamak varmış… İstasyon Mardin’e 55 kilometre mesafede inşa ediliyormuş… Sulama deposu için Derik’in Ambarlı Köyü’nde 4 bin 350 dekar arazi 242 milyon liraya kamulaştırmış ve bunun 95 milyon lirası da yurttaşlara ödenmiş… Bu devasa depo tamamlandığında, bölge halkının 2 milyon 167 bin 930 dekar tarım arazisini suyla buluşturacakmış… Devletin, yapımı için “187 milyon TL”den fazla para harcayacağı bu depo biterse, 2017 yılının sonunda “terör” kıskacındaki Mardin Ovası’ndan bereket fışkırmaya başlayacakmış… Ve de en önemlisi Harran’dan Mardin’e uzanan bu devasa kanal ve depo, Fırat’la Mardin’i buluşturduğunda 400 bin kişiye istihdam olanağının yanı sıra, yıllık 500 milyon TL de gelir elde edilecekmiş… 221 KİLOMETRE KANAL… Memleket son yıllarda sosyal, siyasal, ekonomik ve diplomatik açıdan iyice kaosa sürüklenirken, bunu üzerine bir de referandum tuzağı milleti iyice gererken, GAP’tan gelen “bereket” ve “kalkınma” haberleri gerçekten sevindirici ve umut verici… Ancak Urfa’dan taşınacak suyun Mardin’i “terörden kurtaracağı” iddiasına gelince; gerçeği görmek için biraz gerilere gitmek ve bürokrasideki hantallıkla devletin gafletinin nelere mal olduğunu sorgulamak gerekiyor… Unutmayınız ki, GAP’ın en büyük ünitesi olan enerji üretimi ve sulama amaçlı Atatürk Barajı’nın inşaatı 1983 yılında başlamıştı… Baraj ancak yüzde 25 kapasiteyle 1992 yılında işletmeye açılabilmişti… 26,4 km uzunluğunda iki paralel tünelden oluşan Urfa Tünelleri ise temelinin atıldığı 3 Nisan 1977’den tam 17 yıl sonra, 9 Kasım 1994’te hizmete girebilmişti… Atatürk Barajı nihayet tam faaliyette… Urfa Tünelleri ise 1994’teki geçici “by-pass” işleminden yıllar sonra devreye sokulabilmişti… O devasa barajdan Urfa Tünelleri aracılığıyla taşınan su Harran ve Urfa Ovalarının bir bölümünü 23 yıldır suluyor ama asıl mesele GAP’ın gerçek işlevine kavuşup kavuşmadığı… Çünkü Güneydoğu’da “topyekun kalkınma” hedefiyle neredeyse yarım yüzyıl önce uygulamaya konulan GAP bölgedeki tüm ovalara henüz bereket taşıyamadı… Baksanıza, yazının başında da dikkat çektiğimiz gibi, Mardin Ovası’na su taşıyacak kanal ne yazık ki “20 yıl”da bitirilebildi…
20 YILLIK KANGREN!..
Yani, GAP’a ilk kazmanın vurulduğu 1977’ten bu güne 40 yıl geçmesine rağmen koca Türkiye Cumhuriyeti tüm ülkeyi bolluğa ve berekete kavuşturacak olan “kalkınma projesi”ni ne yazık ki tamamlayamadı… Ve de ne acıdır ki; “Urfa Tünelleri dağları değil, çağları delecek” sloganıyla, yaşamının büyük bölümünü GAP’a adayan Süleyman Demirel gibi ülkeyi çok uzun süre yöneten bir siyasetçinin ömrü de GAP’ın tamamen bitişini görmeye yetmedi… Velhasıl GAP ünitelerindeki ortalama gecikme 20 yıl… Peki, en az “3 milyon kişiye iş” olanağı sağlayacak olan proje zamanında bitirilseydi, terörün iyice azdığı 1990’dan bugüne Türkiye hangi koşullarda olurdu acaba?.. PKK ve Hizbullah gibi terör örgütleri, geri kalmışlık, toprak ve su sorunları ile işsizlik gibi meseleleri kaşıyarak ekmek peşindeki kitlelerden kendilerine taban oluşturabilirler miydi?.. GAP’ın tüm üniteleri 20 yıl önce tamamlanabilseydi, Güneydoğu ovalarının tamamı sulu tarıma ve ardından tarımsal sanayileşmeye açılabilseydi, sonra da tüm bu altyapı büyük istihdam alanları yaratabilseydi terör bu kadar azabilir miydi?.. Ve de en önemlisi yoksulluk, işsizlik ve geri kalmışlık bahaneleriyle Doğu’dan Batı’ya sürüklenen ağır göç yığınları büyük sosyal ve ekonomik çıkmazların yanı sıra kangrenleşmiş güvenlik sorunlarını tetikleyebilir miydi?.. ZAMAN… VE SAMAN!.. Gelelim asıl meseleye… Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri’nin inşaatları siyasal çatışmalar nedeniyle de geciktirilmeseydi, terör Türkiye’nin son 30 yılda en büyük meselesi olur muydu acaba?.. Ya da son olarak Urfa’daki GAP suyunu Mardin’e taşıyacak olan 221 kilometrelik kanalın inşaatı “20 yıl” sürmeseydi “kan” su gibi akar mıydı acaba Güneydoğu’da?.. Evet; Türkiye tüm dünyayı kıskandıracak yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yanı sıra, 21. yüzyılın gücü ve teknolojisine rağmen “kalkınma” çıkmazlarını neden aşamıyor acaba?.. Belli ki, siyaset gafleti ve bürokratik beceriksizliğin sosyo-ekonomik yatırımlarla bundan kaynaklanan sorunları nasıl çıkmaza sürüklediğini araştırmak isteyen sosyologlar için GAP başlı başına bir inceleme konusu… Birileri yaşamsal “memleket meselesi” olan GAP’a el atsa da, devasa verimli araziler, dünyanın göz koyduğu Dicle- Fırat gibi büyük su havzaları ve müthiş iş gücüne rağmen Türkiye’de milyonlarca insan neden işsiz, üretici neden çöküşte ve bu ülke niçin “saman” ithal etmek noktasına geldi öğreniriz belki…