Ata Demirer”in son filminin replikleri takıldı aklıma ve sürekli tekrarındayım.
“İncirler olana kadar, kalsaydın bari” şarkısını mırıldanıyorum.
Ve ardından ekliyorum ‘İncirler oldu mu?” diye.
Bol kahkahalı bir film.
Gülmek ve güldürebilmek.
Büyük bir ustalık ve bir beceri.
Umutsuzlukta umut ekeni ve güldürmeyi meslek edinen bir star Ata Demirer. Ekonomin buz dağında yürek ısıtan hikayeler yazan bir kalem, bir oyuncu, bir stand upçı, bir müzisyen.
Saya saya bitmeyen yeteneklerle donanmış bir isimle sohbet için BKM’nin kulisindeyim.
Öyle güzel karşılanıyorum ki, ne keyif diyorum.
Ata Demirer sahnede provada…
Kulağımda öyle güzel bir türkü yankılanıyor ki. Sormayın gitsin. Öyle çok da bildik bir türkü değil. Nasıl içli nasıl duygulu dökülüyor. Anlatamam, yetmez kelimelerim kayıp.
Bir anda o hiç bitmese diye içimden geçiriyorum.
Ve sözleşilen saatte Ata Demirer karşımda ve sohbete başlıyoruz.
Mütevazi, işine gösterdiği titizliğin yorgunluğunda, ilk sorum geliyor.
Olanlar Oldu, Recep İvedik 5, Mahsun Kırmızıgül’ün filmi. Komedi filmleri ard arda vizyonda. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Film enflasyonuna denk geldik. Evet malesef aynı tarz filmler hemen hemen aynı dönemde vizyona girdi. Eskiden durum daha esnekti. Mesela 2009-2010 yıllarında Eyvah Eyvah filmiyle Recep İvedik filminin vizyona giriş tarihleri arasında bir ay olabiliyordu. Şimdi öyle bir sıkışıyor ki ortam. Bu sezon 3 tane komedi filmi aynı zamanda vizyonda. Malesef bu durumlar sıkça yaşanıyor. Hollywood da 12 ay sezon var. Biz de durum böyle değil. Hemen hemen bütün filmler yazın çekiliyor, kışın sezona yetişebilsin diye. Bu da bir şikayet konusu oluyor. Aslında bizlerde kışın film çekmek isteriz ancak şartlar elvermiyor. Sanırım bu sıkışıklığı gidermek için yazın film seyretme alışkanlığını sağlamak gerekiyor. Bunun için de yazlık sinemalar geri dönmeli. Aslında bu hiç de zor değil. İşte o zaman aynı tarz filmler aynı zaman diliminde vizyonda olmaz ve filmler tam anlamıyla izleyiciye ulaşabilir.”
HER FİLMİN KADERİ AYNI OLMAZ
Sizin bir yarışınız var mı? Birinci, ikinci, üçüncü olmak gibi.
“Her filmin kaderi aynı olmaz. Türkiye’nin en çok seyredilen filmlerinden bir tanesini yapmayı başardım. Eyvah Eyvah ki o zaman 4 milyon kişi seyretmişti. O günün koşullarına göre göre çok yüksek bir rakamdı. Bir film çok seyredilsin diye herkes ister. Aksini söyleyen varsa yalan söyler zaten. Bu arada seri filmler her zaman yeni filmlere göre daha avantajlıdır. Çünkü karakterler tanınır, dizi gibi beklenir. Asıl başarı yeni bir filmin izlenirliğidir. Ve gerçek bir testtir. İşte o zaman gerçek talep ortaya çıkıyor. Bugün Eyvah Eyvah 4 ü çekersem vizyonda muhtemelen Eyvah Eyvah 3’ün üstünde bir rakama ulaşır. Yani seri filmler her zaman vizyon konusunda daha şanslıdır. Öte yandan internet ve televizyonda izleyici sayısının düşmesinde büyük bir etken olarak karşımıza çıkıyor. ‘Nasıl olsa’ televizyonda verilir beklentisi de mevcut. Ayrıca korsanıda işe katınca, işimiz zorlaşıyor. Yeşilçamı da televizyon bitirmişti, her ne kadar başka sebepler ortaya konsada…”
Hani derler ya bir dokun bin ah işit. İşte öylesi bir akış. Çok büyük bir sektörün içindeki bir yıldızın aktarımlarını hiç kaçırmadan pür dikkat dinliyorum. İşin doğrusu her zaman starla karşı karşıya gelinmiyor ki. O kadar samimi ve o kadar doğal bir anlatım içinde ki, araya girip soru sorarak bölmek istemiyorum. Ama serde varya gazetecilik dayanamıyorum ki.
Yeşilçam demişken, sizin için ne ifade ediyor?
“Yeşilçam’ın hepimizin üzerinde büyük bir etkisi var. Kadına ve erkeğe bakışta santimental bir bakış açısı geliştirdi. Bugün artık o dinamikler yok. Yeşilçam’ın o saf kızı, fakir ama gururlu erkeği yok. Onlar birer melodram olarak zihinlerde takılı kaldılar. Aşkın daha kıymetli olduğu dönemlerdi. Kadın ve erkek arasında ulaşılmazlık vardı. Düşünün ki bir erkek bir kadını görüyor ve yıllarca aynı kadına aşkını dile getiriyor. Kurgu, ana akım sinema inanılmaz tadlar bıraktı bizlerde. Eski Yeşilçam ekolu müthiş.Yeşilçam da kötülük yoktu, kötüler vardı ancak sonuçta hep iyilik kazanıyordu. Kaybediyorsa da çok gururlu bir final oluyordu.
İşte böylesi bir neslin çocukları olarak Yeşilçam’dan etkilenmemek ne mümkün. Kendi filmlerimde bile ara ara yansımalarını ortaya koymuşumdur. Ama günümüzde her şey çok daha ulaşılır olsa da ulaşılmazın büyük kıymeti git gide azaldı.”
BEYAZ EŞYADAN DAHA DEĞERLİYİZ
Sektörde sizin de bahsettiğiniz zorluklar noktasında baktığınızda dün mü yoksa bugün mü daha çok para kazanıyorsunuz?
“Film maliyetleri çok yüksek, vergisi çok yüksek. Satılan biletlerin yüzde 45’i vergi. ÖTV, KDV. Beyaz eşyadan daha değerliyiz diye düşünüyorum. Fizikliyim, her ne kadar benzesemde buzdolabına, daha kıymetliyim. Bundan ötürü bir an evel sinema biletinde, tiyatro biletindeki ÖTV kaldırılmalı. Sektör bu anlamda çok zorlanıyor. Ayrıca salon kiraları da inanılmaz yüksek. Eskiden Bostancı Gösteri Merkezi”nde ayda bir konserler olurdu, şimdi bu işler AVM’lerde yapılmaya başladı. Maliyetler yüksek ve kazançta düşüş var. Her isim kolay kolay konser veremiyor. Sanırım sorunuzun yanıtı olmuştur. “
Ayrıca müzik sektöründe de varsınız. Orda durum farklı mı?
“Sinema sektörünü etkileyen çıkmazlar, müzik piyasası için de geçerli. İnternetten çok kolay ulaşılıyor ve kimseler CD almayı tercih etmiyor. Benim üç tane albümüm var; en çok satılan Makara albümüm ki kült bir şeydi, bugün hiç beğenmiyorum, o dönemin popülerliğinden kaynaklı olarak iyi bir rakama ulaşmıştı. En son çıkan Alaturka albümüm 78 bine ulaştı. Eskiden olduğu gibi büyük rakamlar artık telaffuz edilemiyor maalesef.”
Bu arada BKM’de haftada bir gün sahne alıyorsunuz değil mi?
“Evet Ata Demirer Gazinosu. Haftada bir gün perşembeleri sahnedeyim. Malum, stand up komedyenim, burada yaptığım şey de yarısı kabere, yarısı stand up, yarısı müzik. Çok keyif alıyorum. İzleyenlerle bir arada olmak büyük bir mutluluk veriyor. Bildiğiniz üzere Devlet Konservaturı Türk Müziği bölümünü bitirdim. Ve müziğe başka türlü bir aşkım var. Oyunculuk komedyenlik ve şarkıcılık boyutunun hepsini bir arada sunma şansını yakalamak da ayrı bir güzellik.”
Madem finansıcıyım değil mi ya? Soruyu da ona göre sorayım. Talep var mı?
“Talep var, olmaz olur mu? Biletlerimiz üç hafta öncesinden tükeniyor. Elbette her sektörde yaşanan olumsuz etkiler biz de kendini gösteriyor. İzleyenlerimiz sağolsun bizi hiç bir yerde yalnız bırakmıyor. Dün olduğu gibi bugünde. Dün dediğime bakmayın 19 yıl önce bugün Leman Sahnesi’ne çıkmıştım. Hiç unutmuyorum orada ki heyecanı ve yaşadıklarımı. Bugün seneyi devriyesi diyelim. Elbette onun daha da öncesi var, buralara gelinceye kadar bar bar dolaştım.”
-Bugün olmak istediğim yerdeyim diyebiliyor musunuz?
“Olmak istediğim çizginin üstündeyim. Kendi yolumda başka yollara sapmadan ilerliyorum. Önemli olan aynı çizgide kalabilmek. Unutmayalım ki bizler ölümlü canlılarız. Yolun sonuna kadar doğru çizgide varolabilmek önemli. Yapmayacağım şeyleri gerçekten yapmamak, yapabileceklerinin sınırlarını korkuyla belirlememek. Doğru çizgide devam edebilmek. Şöyle örnekliyeyim, çoğunlukla görürüz 1957’den beri aynı tadda. İşte bu çok kıymetli. ‘Tadı dün de neyse bugün de aynı, hiç bozmadı’ deriz ya, işte ben de hiç bozmayanlardan biri olmak istiyorum. Yani hiç bir yerde şubemiz yok diyebilmeliyim. Üretmeye devam etmek ve iyi işlerin altına imzamı atmak; üretilenlerin kalitesini hiç bozmamak ve üstüne katabilmek. Üretilenlerin kalitesi düşerse hiç bir anlamı kalmaz. Ne kadar ünlü olursanız olun. Söylemeye çalıştığım, siz finançısınız, sayılar önemli, ancak Küçük Prens daha önemlidir. Nicelik değil nitelik. İşte bunları yerine getirebildiğim sürece çizgimi koruyorum diyebilirim. Bu herkes için geçerli. KOBİ için de, artist için de zanatkar içinde.”
SİNEMA ÖYLE BİR KADIN Kİ SAHNEYİ BİLE KISKANIYOR
Konuşunca zaman su misali akıyor. Artık yavaş yavaş toparlamam gerekiyor.
Yeni projeler var mı? Yeni film, yeni seneryo. Çoğunlukla yazan yöneten bir oluyor. Siz de yönetmen ya da yapımcı olmayı düşünüyor musunuz?
“Senaryo yazmaya devam edeceğim, film çekmeye devam edeceğim. Elbette sahne ve müzik de hep var olacak. Ancak yönetmen koltuğuna oturmayı düşünmüyorum. Yapımcılık ise başlı başına farklı bir branş. Konun içine parasal konular dahıl olunca pek de benim saham olmuyor. Para benim için bir ihtiyaç. Üretim aşamasında var olmayı seviyorum ancak işin finans bölümünde olmayı tercih etmiyorum, bundan sonra da etmem. En fazla mutlu olduğum yerde var olmaya devam edeceğim ki bu da sinema. Sinema öyle bir kadın ki sahneyi bile kıskanıyor. Ancak ben her ikisinden de vazgeçemem. Şimdilik yeni projeler için erken hele bir yaz gelsin kendimi bir deniz kenarına atayım, işlerin yorgunluğu çıksın. Yeniden üretime geçeceğim.
Denize sıfır hayaller kuruyorum şu sıralar. Deniz tutku, deniz aşk, deniz özgürlük, deniz renk. Ha bu arada deniz mahsüllerini de unutmayalım onlara da ayrı bir düşkünlüğüm var. “
Esprili bir yanıt sonrası gülücüklerim havada yankılana dursun, artık veda vakti. Ancak öncesinde bir kaç kare resim. Anı dondurmak adına.
Öyle her zaman yakalanmıyor değil mi?
Tek kişilik dev bir kadroyla konuşmak.
Hele hele ışıkılar altında olup, ışık saçmak herkesin harcı değil sanırım.
Hem çalışan hem patron hem yazan hem oynayan olabilmek ve yıllarca aynı çizgide kalabilmek.
Boşu boşuna Star denilmiyor değil mi?
Evet, gün batar ama starın ışıkları her zaman aydınlatır, hem günü hem geceyi.
Teşekkürler güldürmeyi başaran duygu denizinin usta kaptanına.
Olanlar oldu Resimleri
Röportaj: Nıver Lazoğlu
Finans Gündem