Nil Yalter ve Bilge Friedlaender Kişisel Sergileri 14 Ekim’de Arter’de
Arter, 14 Ekim 2016 – 15 Ocak 2017 tarihleri arasında, farklı sergi katlarında, Nil Yalter ve Bilge Friedlaender’ın eşzamanlı kişisel sergilerine ev sahipliği yapıyor
Nil Yalter’in, Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı sergisi olan “Kayıt Dışı” isimli serginin küratörlüğünü Eda Berkmen yapıyor. İsmini Yalter’in eserlerinde geniş bir şekilde yer verdiği kayıt dışı kalmış kişi, duygu ve bilgilerden alan sergi, bireyin toplumsal normlar ve kontrol mekanizmaları karşısında geliştirdiği var olma stratejilerini araştırıyor. Yalter’in resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren yerleştirmelerinin birçoğu Türkiye’de ilk kez sergileniyor.
Bilge Friedlaender’ın “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler” isimli kişisel sergisi sanatçının 1980 yılından bu yana sergilenmemiş ve Türkiye’de izleyicilerle hiç buluşmamış eserlerini bir araya getiriyor. “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”, üretimini zaman/mekan algısı, boyutlar arası geçiş, görecelik gibi konular üzerine yoğunlaştırmış olan ve 2000 yılında aramızdan ayrılan Friedlaender’ın vefatından sonra gerçekleşen ilk kişisel sergisi olma özelliğini taşıyor. Küratörlüğünü Mira Friedlaender ile Işın Önol’un birlikte yaptıkları sergi, Friedlaender’ın 1970 – 1983 yılları arasında basit malzemelerle mütevazı bir görsel dili hedeflediği eserlerini bir araya getiriyor.
NİL YALTER
KAYIT DIŞI
14/10/2016 – 15/01/2017
Küratör: Eda Berkmen
Arter, 14 Ekim 2016 – 15 Ocak 2017 tarihleri arasında Nil Yalter’in Türkiye’de bugüne kadar gerçekleşen en kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Eda Berkmen’in yaptığı “Kayıt Dışı” başlıklı sergi, Yalter’in yapıtlarındaki ana tema ve motiflere genel bir bakış niteliği taşıyor. Yalter’in resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren yerleştirmelerinin birçoğu Türkiye’de ilk kez sergileniyor. Sanatçı, eserlerinde kayıt dışı kalmış kişi, duygu ve bilgilere geniş yer veriyor; bireyin toplumsal normlar ve kontrol mekanizmaları karşısında geliştirdiği var olma stratejilerini araştırıyor.
Nil Yalter, işçiler, kadınlar ve göçmenler başta olmak üzere toplumun görünmeyen üyelerinin yaşama alanlarını ve varoluş mücadelelerini işlerinin odağına alır. Etnografi, edebiyat, sosyoloji, bilim, sözlü tarih ve kültürel gelenekler başta olmak üzere birçok disiplinden yararlanarak ürettiği bu eserlerle sanatçı, beden, mekân ve bilginin güç odakları tarafından kontrol edilmesine başkaldırır. Yalter çalışmalarında belgesel ve şiirsel dili bir arada kullanarak ve tıpkı bir şaman gibi farklı kimliklere bürünerek kişisel ve toplumsal sarsıntılarla yüzleşir; toplum dışına itilmiş kişilerin hikâyelerine odaklandığı yapıtlarıyla, alternatif bir tarih yazımı oluşturur.
Bir Marksist-feminist ve göçmen olan Yalter, üretiminin ilk yıllarından itibaren göç konusuna yoğun bir şekilde odaklandı. Göçmen işçilerin sorunlarını, onların yaşam mücadelelerini etnografik bir yöntem kullanarak topladığı objeler, video röportajlar ve görseller ile belgeledi. “Kayıt Dışı”, sanatçının “Geçici Meskenler” (1974-1977), “Göçmenler” (1976-2016) ve “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” (1983) serilerinden İstanbul bağlamına ve sergi mekânının özelliklerine göre seçilmiş olan çalışmaları bir araya getiriyor. Bu eserler önemli birer tarihsel belge olmanın yanı sıra, izleyiciye farklı bakış açılarını inceleme imkânı veren esnek, geçirgen, çok dilli kurgusal birer mekân olarak da işliyor.
“Rahime – Türkiyeli bir Kürt Kadın” (1979) sanatçının yapıtlarının odak noktasını oluşturan toplumsal cinsiyet, kimlik, çalışma ve göç konuları tek bir bireyin hikâyesinde birleşir. Bu eser, “Göçmen İşçiler” serisindeki gibi, bir üretim aracı olarak kimliksizleştirilmiş bireye kulak verir; sanatçı bireyin hikâyesini kendi bedenini kullanarak, özgün şiirsel bir görsellikle canlandırır. Yalter her bir kadının birey olarak tekil kimliğine işaret ederken, aslında onun da aynı mücadeleyi veren sayısız kadından biri olduğunu hatırlatır.
Yalter’in politik bir konuyu ele aldığı ilk çalışması olan “Deniz Gezmiş” (1972), Türkiye’de 12 Mart muhtırası sonrasında idam edilen üç genç devrimciyi konu alıyor. Bu eser Yalter’in önce İstanbul’da daha sonra Paris’te bir odada aynı düzeni kurarak yaptığı bir “mevcudiyet eylemi”dir. “Deniz Gezmiş”, yaşadığı zamanın aciliyet arz eden konularına yanıt verme ihtiyacı hisseden bir sanatçının ahlaki refleksinin somut yansımasıdır. Eser, bu sergide dünyada ilk kez izleyicilerle buluşuyor.
Sergideki işler arasında, Paris’in 11. bölgesinde yer alan kadınlar hapishanesinin mahkûmlarından Mimi’nin öyküsünün anlatıldığı “La Roquette – Kadınlar Hapishanesi”, (1974) erkek, kadın ve travesti gibi farklı cinsel kimliklere bürünen orta yaşlı bir kişinin portresi olan “Le Chevalier d’Éon” (1978) ve Topkapı sarayının ihtişamı içerisindeki iki cariyenin ilişkisine odaklanan “Harem” (1979-80) de bulunuyor. Geleneksel cinsiyet tanımlarını sorgulayan bu eserlerde arzu, otoriter sistemler altında baskıyı yadsıma gücü olarak açığa çıkıyor.
Nil Yalter’in birçok çalışması sanatçının hem gerçek mekânlar arasında, hem metaforik anlamda yaptığı yolculukların izlerini taşır. Sergide yer alan “Orient Express” (1976) isimli yerleştirme sanatçının 1976 yılında son Direct Orient Express seferlerinden biriyle Paris’ten İstanbul’a yaptığı yolcuğu anlatırken, “Deniz Meslekleri” (1982) isimli video totem, denizler ötesine seyahati konu alan bir Fin destanından esinlenmiştir. Bu çalışmalar hem doğa-insan, insan-makine, geçmiş-gelecek, Doğu-Batı gibi zıtlıkların arasında varoluş ihtimallerini gösterir hem de sıradan, düz anlamlı dilin sınırlarının ötesinde alternatif bir bilme biçiminin imkânına işaret ederler.
Sergiye, Eda Berkmen’in küratoryal çerçeveyi sunduğu yazısının yanında akademisyen Başak Ertür, küratör Fatoş Üstek, kültürel antropolog Bernard Dupaigne’in ve tarihçi Philippe Artières’in kaleme aldığı metinleri içeren Türkçe ve İngilizce iki dilli bir yayın da eşlik ediyor.
Nil Yalter
Fransız feminist sanat akımının 1970’lerdeki öncü temsilcilerinden olan Nil Yalter (d.1938, Kahire) Robert Kolej’de eğitim gördü. 1965 yılından beri Paris’te ikamet eden Yalter 1960’ların sonundaki Fransız karşıt kültür ve devrimci siyasal akımlarına dâhil olup cinsiyet, göçmen işçiler gibi zamanının güncel tartışmalarına katıldı. Bu dönemde resim, fotoğraf, video ve performans gibi farklı disiplinlerde deneysel işler üretti. Kadın sanatçılardan oluşan ve 1976-1980 yılları arasında faaliyet gösteren Direnen Kadınlar (Femmes en Lutte) topluluğuna katılan Yalter’in1974 yılında yarattığı “The Headless Woman or the Belly Dance” erken feminist sanat akımının klasik örneklerinden biri olarak gösterilmektedir. Yalter ilk kişisel sergisini 1973 yılında Susanne Page küratörlüğünde Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris’te açtı. Sanatçının eserleri Sao Paulo Bienali, İstanbul Bienali ve Gwangju Bienali ile National Museum of Women in the Arts (Washington, DC), Museum of Modern Art PS1 ve Contemporary Art Center’da (Vancouver, Kanada) gerçekleşen sergilerde yer aldı. Yalter’in videoları ve yerleştirmeleri Tate Modern, İstanbul Modern, Centre Pompidou ve Fonds National d’Art gibi kurumların koleksiyonlarında yer almaktadır.
BİLGE FRIEDLAENDER
Sözcükler, Sayılar, Çizgiler
14/10/2016 – 15/01/2017
Küratörler: Mira Friedlaender – Işın Önol
Arter, 14 Ekim 2016 – 15 Ocak 2017 tarihleri arasında, Bilge Friedlaender’ın “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler” isimli solo sergisine yer veriyor. Küratörlüğünü Mira Friedlaender ile Işın Önol’un birlikte yaptıkları sergi, Bilge Friedlaender’ın 1980 yılından bu yana sergilenmemiş ve Türkiye’de izleyicilerle hiç buluşmamış eserlerini bir araya getiriyor. “Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”, 2000 yılında aramızdan ayrılan sanatçının vefatından sonra gerçekleşen ilk kişisel sergisi olma özelliğini taşıyor.
“Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”in merkezinde, Bilge Friedlaender’ın “çizgi” ve “kare” gibi insan eliyle yaratılmış formlar ve insanın doğayla kurduğu ilişki üzerine sürdürdüğü titiz araştırma yer alıyor. Sergi, önce çizginin sonsuz olasılıklarını, ardından bir kağıdın yırtılmasıyla oluşan çizgiyi ve yerçekimine meydan okuyan bir karenin alabileceği şekilleri araştıran Friedlaender’ın incelikli üretiminin belirli bir dönemine (1971–1983) odaklanıyor. Bilge Friedlaender’ın on yılı aşkın bu döneminde, –kendisini bir minimalist olarak tanımlamasa da– basit malzemelerle mütevazı bir görsel dili hedeflediği ve bu deneysel çabayı bir laboratuvar ortamı titizliğinde sürdürdüğü görülüyor. Yazıları aracılığıyla kendi çalışmalarıyla olan diyaloğunu ve kendini sorgulamayı sürdürmüş olan sanatçının; zaman/mekân algısı, boyutlar arası geçiş, görecelik gibi konular üzerine yoğunlaştırdığı üretimi bugün de güncelliğini koruyor.
Sergi, adını Bilge Friedlaender’ın kendi sanat dağarcığına alan açmak için ürettiği “SÖZCÜKLER / SAYILAR / ÇİZGİLER” (1977) başlıklı sanatçı kitabından alıyor. Bu çalışma, sanatçının bir üretim mekânı olarak sanatçı kitabını ilk kez kullanıyor olmasının yanı sıra, devasa müze mekânlarına ve abartılı boyutlardaki sergilere yönelik bir küçük eleştiri niteliği taşıyor. Sergide merkezi bir rolü olan bu sanatçı kitabı, Friedlaender’ın bu dönemki çalışmalarının önemli bir yansıması olduğu gibi, hayatı boyunca derinlemesine araştırdığı kavramların da bir özeti niteliğinde.
Friedlaender, “zaman, tekrar ve şeylerin gizemli sayısal yapısı”nı eserlerinin birincil odağı olarak tanımlar. İnsan olmanın temel simgesi olarak gördüğü çizgi ve kareyi, çalışmalarında kâğıt, ip, tel gibi basit malzemeler ile doğal objeler kullanarak ele almıştır. “Çizgisel Diyagonal Mutasyon” (1975) çizgi ve kare arasındaki bu ilişkinin baş döndürücü sonucunun bir yansımasıdır. Tıpkı sanatçının çalışmalarına hep dâhil etmeye uğraştığı o “mekânsız mekânı” ortaya koyan 1975 tarihli “Kare Mutasyon: Yerçekiminin Reddi #10” (1975) gibi. “Yarıp Geçmek #9”da (1976) başkalaşan yırtılmış kareler ise, verdikleri havada süzülme hissiyle mekân algımızın sınırlarını zorlar ve bizi bir çifte ufkun karşısında bırakır.
Bilge Friedlaender’ın genişletilmiş kitabı “Nehir / Ev / Kitap” (1982) gibi sonraki döneme ait projeleri, doğayla doğrudan diyaloğa girme arayışını çok daha açık biçimde örnekler ve sonraki yöneliminin de habercileri olur. Sanatçı kitapları “Sinan’a Saygı” (1981) ve üç parçalı “Nâzım Hikmet’e Saygı” (1979) bu geçiş sürecinin deneyimlenebildiği eserleridir.
“Sözcükler, Sayılar, Çizgiler”in sergi yayınında yer alan Friedlaender’ın “kendi kendisiyle sohbeti”, sanatçının kişisel ve profesyonel öyküsüne odaklanıyor. Friedlaender’ın sanata dair düşüncelerinin yer aldığı bu kurgusal söyleşide, küratörler tarafından, bugüne kadar yayımlanmış ve yayımlanmamış kaynaklardan seçilen çok sayıda metin bir araya geliyor. Sergi yayınında ayrıca, Friedlaender’la 1990’larda tanışan Ahu Antmen, özellikle de Türkiye’de yaptığı çalışmalar üzerine tarihsel bir okumayla, Bilge Friedlaender’ın yaşamının son dönemlerindeki üretiminin bir manzarasını sunuyor. Yayına yeni bir metinle katkıda bulunan bir diğer yazar olan Lewis Johnson, Bilge Friedlaender’ın sergide yer alan çalışmalarını daha geniş bir felsefi bağlama oturturken, Gregory Volk ise sanatçının yapıtının malzemeden ve dokunuşlardan geçerek bize ulaşan derin kaynağı üzerinden sanatçıyı Amerikan kültür tarihi ile ilişkilendiriyor. Kitap küratörler Mira Friedlaender ile Işın Önol’un kaleme aldıkları ve bu serginin düşünsel ve fiili arka planını açığa çıkaran bir sunu metniyle kapanıyor.
Bilge Friedlaender
Bilge Friedlaender, 1934 yılında İstanbul’da doğdu. 1958 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra, yüksek lisans derecesini 1959’da New York Üniversitesi’nden aldı. 1959-1960 Provincetown Yaz Atölyeleri’ne katıldı.
1974’te New York’taki Betty Parsons ve Kornblee galerilerindeki kişisel sergileriyle başlayan kariyerini, 1990’lara kadar Massachusetts Üniversitesi Amherst Müzesi, Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi, Jessica Berwind Galeri, Galeri Nev ve Ercüment Kalmık Müzesi gibi çok çeşitli kurumlarda devam ettirdi. İkinci Uluslararası İstanbul Bienali’ne (1989), Almanya, Düren’de düzenlenen Uluslararası Kâğıt Sanatı Bienali’ne (1992) ve Japonya’da Kyoto Modern Sanat Müzesi, Amerika’da New York Zanaat Müzesi ve İstanbul Borusan Sanat ve Kültür Merkezi gibi mekânlardaki grup sergilerine katıldı. “Bir Mecra Olarak Kâğıt” (1978), “Yeni Amerikan Kâğıt İşleri” (1981-86) ve “Sınırları Geçmek / Yer Değiştirmek” (1992-1997) gibi sergilerle, eserleri tüm dünyayı dolaştı. Vefatından sonra, çalışmalarına İstanbul Modern’deki “Hayal ve Hakikat” sergisinde de (2011) yer verildi.
Friedlaender aynı zamanda ikisi de Philadelphia’da bulunan Tyler Sanat Okulu ve Pennsylvania Üniversitesi’nde dersler verdi. 38 yıl boyunca ABD’de yaşadıktan ve çalıştıktan sonra, 1996’da yeniden İstanbul’a yerleşti. 2000 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.