Fethullah Gülen cemaatinin dinci faşist darbe girişiminin bastırılmasından sonra tüm ülke çapındaki “birlik ve beraberlik” ruhu gerçekten özlediğimiz bir şeydi.
Parti ayrımı yapmadan herkesin darbeye karşı çıkması, el ele tutuşması, darbecileri bir daha buna cesaret edemeyecek hale getirmesi elbette bu milletin sağduyusunun zaferidir.
Ancak bu “birlik ve beraberlik ruhu” kavramını da fazla abartmamak gerek.
Çünkü bu “birlik ve beraberlik” kavramı giderek “hükümetin yanında yer almak, hükümete destek olmak” olarak algılanıyor.
Öyle ki sürekli birlik ve beraberlikten söz edenler hükümetin eleştirilmesine tahammül edemiyor ve bunu yapanları da “bozguncu, darbecilerin dolaylı destekçisi” olarak tanımlayıp suçluyor.
Oysa birlik ve beraberlik demek ille de hükümetin desteklenmesi onun uygulamalarının arkasında durulması değildir.
Alçak bir darbe girişimi oldu. Buna sağduyulu herkes karşı çıktı.
Bu doğru mu? Doğru.
Ülkeyi yönetenler bu işin sorumlularının üzerine gitti mi?
Gitti.
Muhalefet sorumlulardan hesap sorulmasına karşı çıktı mı?
Hayır çıkmadı. Tam tersine destek oldu.
İktidar her ne kadar “bütün Türkiye” dese de aslında “demokrasi nöbeti” adı altında AKP’li seçmenleri günlerdir meydanlarda tutuyor mu?
Evet tutuyor.
Muhalefet de geç kalınmış gibi görünse de milyonları arkasına alarak meydanlara indi mi?
İndi. Darbecilere karşı çok büyük bir gövde gösterisi yapıldı.
Buraya kadar tamam.
Ancak bundan sonrası için “eğer birlik beraberlik olacaksa hükümeti tam desteklemek şart” sözleri yanlıştır.
Darbeye karşı çıkmak farklıdır, hükümeti desteklemek farklı.
Muhalefet elbette iktidarın darbe öncesinde, sırasında ve sonrasında eğer bir yanlış görüyorsa bunu söyleyecektir.
Elbette “Bütün işleri birlikte yapmıştınız, eğer devlete bir sızma, paralel yapılanma olmuşsa bunda suçun büyüğü sizde, bunun hesabını da siz vereceksiniz” diyecektir.
Darbe sırasında yaşananları sorgulayacaktır, Cumhurbaşkanı’nın her badireden son dakikada kurtulmasındaki büyük şansı merak edecektir.
Darbeyi haber vermeyen başta MİT olmak üzere ilgili bütün kurumlardaki tepe yöneticilerin neden görevden alınamadığını, “derenin ne zaman geçilmiş olacağı” soracaktır.
Bunlara karşı çıkmak, “hassas bir dönemde sırası mı bunların” demek, her eleştiriye “hainlik” veya “FETÖ’ye mi destek oluyorsun” diye kulp takmaya çalışmak popülizmden başka bir şey değildir.
Demokrasi kültürünün yerleştiği yerde “savaş durumunda” bile hesap sorulacak, muhalefet görevi yerine getirilecektir.
Darbeyi “kahraman” bir eda ile “Biz önledik” diye caka yapmak, herkesi arkasına takılmaya mecbur hissettirmek, bunun için de halkın saf ve temiz duygularını tahrik etmek kısa sürede prim yaptırabilir ama sonucu hüsrandır, bunun da böyle bilinmesi gerek.