Hollanda Ordu Gücünün koruması altında ‘Güvenli Bölge’ olarak tanınan Srebrenica’ya, Muloseviç başkanlığındaki Sırp Ordusu gelir. Yıl 1995, Dayton görüşmeleri ABD’nin Ohio eyaletinde sürerken, Avrupa’nın tam orta göbeğinde yer alan Bosna Hersek’de.
Onların gelişiyle, korkan Müslüman Boşnaklar, güvenliği sağlamakla görevli, Hollanda kampına sığınırlar. Ne var ki, Muloseviç’in isteği üzerine, Boşnakların tümünü de Hollanda ordusu Sırplara verir.
Muloseviç,
‘İşte; Türklerden öç alma zamanı geldi çattı; artık Türçinlerden-Türklerden öcümüzü alacağız’
Diyerek Hollanda ordusunun kıyıcılara verdiği erkekleri kamyonlara bindirerek götürürler.
Ormanların içlerinde kepçelerle açılan çukurların yanına dizilerek, otomatik tüfeklerle taranıp, çukurlara diğer Boşnaklarca gömdürülürler. Sonra sıra gömenlere geldi. Onları da diğerleri izler.
Üzerlerini toprakla kapattılar.
Hınçlarını alamayanlar yeni bir yöntem geliştirler. Çukurlara diri diri yan yana konulan Müslüman Boşnakların üzerine çimento kamyonuyla çimento dökülür. Boyunlarına dek çimentoya gömülenler, çimento dondukça sıkışarak bağıra çağıra can verirken, Sırplar şarap şişelerini tokuşturarak kahkahalarla eğlenirler.
Bu kez Türçin kadınlarına saldırılır. Yakalandıkları yerde, donlarını indirerek hemen oracıkta, birbiri ardına tecavüz ederler. Kadınlar gebeyse, bıçağı karnına sokup çıkardıkları bebekleri orada bıçaklayarak öldürürler.
Sırplardan gebe kanla kadınlar kendi canlarını kıyarlar. Sağ kalanlar ruhsal bunalım içinde çökerler.
Oysa Sırplar henüz kana doyamamışlardır. Gözleri bir Müslüman arar…arar..arar..Bulursa ya öldürür, ya da dölünü son damlasına dek bir Müslüman kadına akıtır.
Bugüne dek toplu gömeçlerde-mezarlar da buluna Boşnak sayısı 10 bini aşkındır.
Bosna’da olan iç savaş sırasında Sırp ordusunun yapmış olduğu kıyımın arkasındaki itici güç Sırbistan Demokrat Partisi ile önderi Radovan Karadziç’tir.
Parti Bosna-Hersek’in bağımsızlık ilanı ile birlikte yönetimden de çekilerek yasadışı bir örgüt gibi çalışmalarını yürüterek Müslüman bölgelerinde bu gibi kıyımları yapmaya başlarlar.
Sırp denetimindeki Saraybosna’nın batısındaki Ilıca bölgesinde Bosna Oteli’nde etkinlik gösteren parti önderi Psikoloji doktoru Radovan Karadziç ile arkadaşlarını korumakla görevli Sırp gönüllülerinin giysilerinde Sırbistan bayrağı ile Çetniklerin(Sırp çeteleri) kullandığı metal bir para büyüklüğündeki siyah renkli bir arma bulunmaktadır.
Bütün bu kıyımları gerçekleştirmek için gereken akçal, ayrıca ordu gücü, Federal Yugoslavya Ordusu’nda bulunuyordu. Ancak bu gücü yönetebilecek yetki ise Sırbistan’daydı. Dolayısıyla kıyımları gerçekleştiren Sırp akıncılarının Sırbistan ile bağlantılıydılar. Ne var ki, Sırp akıncıları ile Sırbistan Federal Ordusu arasındaki bu işbirliği bir türlü kanıtlanamamıştır.
Pes ki, ne pes.
Unutulmaması gereken en önemli konulardan birisi de Bosnalı Sırpların bu etkinliklerine birçok Sırp ordu ile yönetim yetkilisi karşı durmuş, görevlerini de bırakmışlardı.
İlginç olan, o dönemde kimi Türk bildiricilerinin-gazetecilerinin bölgedekilerle yaptıkları söyleşilerde, Bosna’da yaşayan 1,3 milyon Sırp’ın yalnızca yüzde 10’u olan 130 bin kişinin Sırbistan ile birleşmek istediğini bildirmiş olmalarıdır.
Prof. Dr. Muhammed Zlatar anlatıyor,
‘Mladiç buyruğundaki Sırp ordusu, Beleşnitza(Bjleştica) üzerinden Olimpik kayak alanına geldiler. Burada ki tüm kayak kurgularını topa tutarak yerle bir ettiler. Bu çevrede olan tüm Boşnak evlerini topa tutup, yakaladıkları Boşnakların oracıkta canlarına kıydılar. Oradan, daha kuzeydeki, Ilıca batı yakasındaki Igman Dağının tepeleri tuttular, Saraybosna’yı çevreleyen tüm dağ tepeleri ile yolları ele geçirdiler. Sarayova’nın tüm yardım yolları kapanmıştı. Yardım almak için çıkan her kişi sorgusuz vuruluyor, Saraybosna topa tutuluyor, ayrıca keskin nişancılar tek tek Boşnakları vuruyordu. Su almak için Milyetska’ya bile inemiyorduk.
Birleşmiş Milletlerin yardım diye uçaktan attıkları, un ile konserveleri savaşan erlerimize veriyorduk. 1992-1996 arası böyle sürdü’
Nicara anlatıyordu,
‘Sobalarda ısınmak, undan ekmek yapmak için odun, yakacak yoktu. Ayakkabılarımız yaktıktan sonra sıra pencere pervazlarına gelmişti. Babam Kenan, bana evgilin toplu tabancasını verirken, ‘Kızım eğer Sırplar inerse, önce oğlunu vur, sonra da kendini’ demişti’
Muhammed Zlatar,
‘Uçuş alanı onların elindeydi. Dışarıyla bağlantı kurmak için uçuş alanının altından 740 metrelik bir yeraltı yolu açtık. Çok dar, eğilerek geçilen bu yoldan, Igman Dağına varıyorduk. Bu geçitten kimsenin bilgisi yoktu, ne barış gücü, ne de Sırp ordusunun. Geçitin yüzeyden derinliği 2-3 metreydi. Bizimkiler kazarken yanlışlıkla uçuş alanın açıkmışlar, sonradan yeniden yeraltına inmişlerdi. Yıkılmaması için derme çatma, ne gibi tahta bulursak dayanak yapıyorduk. En büyük sorun geçite su dolmasıydı. Onun için pompalar koyduk. Toplanan suyu uçuş alanının bir yerinden yüzeye akıtıyorduk. Bu geçit bizim dışarıyla tek bağlantımızdı, o da çok dardı. Işıklandırmak, soluklandırmak ayrı bir sorundu. Ancak başarılmıştı. Dağda Sırplar vardı, ayrıca her yeri mayınlamışlardı. Onların olmadığı yerden, orman içinden geçerek, sonra da Igman dağına tırmanıp, öteki yakaya geçip Pazarçiç köyüne varıyorduk. En küçük bir ışıkta üzerimize kurşun yağdırıyorlardı. Geçenlerin üçte biri ya dağda, ya da diğer yanda öldürülüyordu. Sağ kalan olursa, oradan sınırlı yiyecek alıp geri dönüyor, ya da Hırvatistan’a geçip, oradan Zagrep’e gidip, diğer ülkelerle ilişkiye geçiyordu’
Nicara sürdürdü;
‘Bosna-Hersek’in çoğunu zaten çok az; 3,7 milyon kişi. Sanki İstanbul’un Beşiktaş’ı kadar. Ancak, çoğu 17 ile 30 yaşında olan gençler savaşta ölünce, geleceğimiz karardı. Çocuklar savaşırken acı çekmesin diye uyuşturucu veriliyordu. Ne var ki uyuşturucu alanların birçoğu savaştan sonra bağımlı oldular. Geleceğimiz karardı. Savaştan önce Bosna-Hersek, Yugoslavya’nın yıldızıydı. En çok sanayileşmiş, en çok ürün alınan bu ülkede üretimevleri yıkılınca, üreticiler öldürülünce birden en yoksul, kendini doyuramayan bir ülke olduk. Toplum işsiz kaldı. Bu kez iş, aş bulmak için yurtdışına çıktılar. Kimi İskandinavya, kimi Almanya, kimisi ABD. Gidenlerin çoğu dönemedi, ancak oradan yolladıkları parayla, ana babalarını beslediler’
Anlatılan anılar o denli çok ki çoğunu içim kıyıldığından yazamayacağım.
Bugün 2016, Srebrenica toplu kıyımının 21. yıl dönümü. 11 Temmuz’da orada toplanarak, yeni açılan gömeçlerde bulunan 127 kişinin daha cesetleri ağıtlar içinde gömülecek.
Cesetleri taşıyan kamyonlar ardı ardına evimizin önünden Srebrenica’ya doğru geçerken gözlerim doldu. Bu sabah da, Avrupa’nın birçok ülkesinden, soy kıyımı nefretle anmak için gelen yaklaşık 1000 motorsikletli, başlarında miğferleri ellerinde sarı-mavi Bosna-Hersek bayrağı ile Sarayova’dan geçerek kuzey-doğuda, Sırbistan sınırında yer alan Srebrenizca’ya doğru konvoy biçiminde yola koyulurken, onlara bakıp hem kıvançlandım, hem de içim kıyıldı, insanlığımdan da utandım.
Sarayova’nın her semti Müslüman gömecidir; tepeler, yollar, parklar, camiler, açık alanlar, her yer yurdunu savunurken ölenlerle doludur.
Her bembeyaz mermerden yapılma baştaşının üzerinde ayyıldızlı bayrağımız vardır. Sarayova’nın halen evleri o günden kalma delik deşik, top ile mermi izleriyle doludur.
250 bin genç, yaşlı, kadın, erkek; işkenceyle öldürüldüler.
Uygar Avrupa 4 yıl olanları yalnızca izledi.
Fransız başkanı Mitterant gelip Sırpları azarladı;
‘Siz 10 günde tüm Müslümanları bu topraklardan ebediyen temizleriz dediniz, oysa altı geçti, halen işinizi bitiremediniz. Size son 25 gün daha veriyoruz. Yoksa silah vermeyi durdururuz’
İşte uygar Batı bu!
Yuh olsun Türkiye’ye, günümüzde bu canilerle saf tuttuğu için, binlerce kere kargışlansın!
Savaş sürerken yükselen tepkiler ile özellikle kimi destekçilerinin durumun kötülüğünü anlamaya başlamaları ile Müslümanlara yönelik kimi yardımlar ulaştırılmaya başlanmıştı. Birçok ülkede Bosna’ya yardım kampanyaları düzenlenmişti. Bunlardan biri de Türkiye idi. Türkiye Başbakanı Çiller örtülü ödeneğinden yardımda bulunurken, dinci tayfanın başını çeken Erbakan ile çevresi birçok yardımı altın ya da döviz olarak toplamıştı. Ne var ki, Bosnalılara burada da yapılan kötülükler sürmüş, güvendikleri Müslüman ülkelerde toplanan yardım paraları kendilerine ulaştırılmak şöyle dursun, başka siyasi amaçlar için kullanılmış, ayrıca büyük bölümü asla yerine ulaştırılmamıştır.
Soykırım sorumluları olarak, Lahey’deki Savaş Suçları Yargısına görülen davada Sırp Partisi önderi Radovan Karadzic, Sırp Ordusu komutanı Ratko Mladiç, Vujadin Popoviç (Bosnalı Sırp komutan), Ljubisa Beara (Genelkurmay Başkanı), Drago Nikoliç (güvenlik şefi), Ljubomir Borovcanin (özel polis müdürü), Radivoje Miletiç (Genelkurmay Başkan Yardımcısı), Milan Gvero (komutan yardımcısı, Vinko Pandureviç (tugay komutanı) Bosna Savaşı sırasında Srebrenitsa’da 10 binden çok sivilin öldürülmesinden sorumlu oldukları savıyla yokluklarında haklarında dava açılmıştır.
Şaşırtıcı olan, Lahey Yargısı’nın Sırbistan’ı suçlu bulmamış olmasıdır. Ne var ki, Eski Yugoslavya Savaş Suçları Yargısı Bosna’da işlenen suçların soykırım olduğuna karar vermiştir.
Şu Avrupalı utanmazlara bakın!
Bu yargıda sorumlu olduğu düşünülen kişilerin yargılanmaları sürmektedir. Lahey’deki bu yargı iki Bosnalı Sırp subayı soykırımdan suçlu bulmuş, General Radislav Krstiç ise 35 yıl tutukluluğa çarptırılmıştır. Albay Vidoje Blagojeviç, kendisi için verilmiş olan 18 yıl tutukluğa temyiz etmemiştir. Eski Sırp Önderi Miloseviç ise yargılanırken ölmüştür.
Diğer iki Bosnalı Sırp yetkili, Radovan Karadziç ile General Ratko Mladiç ise Sırbistan’a sığınarak, saklanmışlar yıllarca tutuklanamamışlardı. Ancak 21 Temmuz 2008 gecesi düzenlenen bir baskınla Karadzic yakalanmıştır. 30 Temmuz 2008’den beri Lahey’de tutuklu bulunmaktadır.
General Ratko Mladiç ise 26 Mayıs 2011 günü Sırp istihbaratınca Sırbistan’da yakalanıp 31 Mayıs 2011 yılında Lahey Savaş Suçları Yargısı’na gönderilmişti.
Mladiç ile Karaçiç yakalanmış olmasına karşın, halen bir ceza verilmemiştir.
Yoksa bunlar aklanacak mı?
Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ilan etmesi ile devlet içindeki Sırpların ayrılıkçı bir girişim başlatarak bu girişimi Sırbistan destekli bir iç savaşa döndürmesi ile kıyımlar, siyasî amaçlı olarak yapılmıştır.
Bu kıyımlar sonucunda, Dayton anlaşmasıyla, büyük bir haksızlık yapılarak saldırgan Sırplar; Bosna-Hersek’in yarısından çoğunu almışlardır. Bosna-Hersek Devleti Sırplar(Sırp Cumhuriyeti) ile Bosnalı Müslümanlar (Bosna-hersek Federasyonu) olarak paylaştırılmıştır.
İşin en utanmazca yanı ise toplu soykırımın yapıldığı Srebrenica kentinin, soy kırımı yapan Sırplara verilmiş olmasıdır.
Biraz ayıp düşecek ancak, Türkçe’de bir söz vardır; ‘ananı beceren kadı, kimi kime şikayet ediyorsun’
Batı’nın bu utanmaz yargı kararları birbiri arkasına Sırbistan’ı aklayıcı biçimde çıkmıştır.
Açılan davalarda kıyımcıların soykırım suçu işlediklerine karar verilmiş olmasına karşın suçlar bireyselleştirilerek kıyımın asıl tasarlayıcısı olduğu savlanan Sırbistan Cumhuriyeti’nin sorumluluğunun olmadığına karar verilmiş, böylece öldürülen binlerce Bosnalı Müslüman evgillerinin tazminat alamamışlardır.
Kıyımların dünyada duyulması ile Avrupa’daki Hırıstiyan devletlerin Avrupa’da Müslüman bir devlet daha istemediği kanısını güçlenmiştir.
Avrupa güçleri, kendilerine çok yakın konumda bulunan sorun bölgesine el atmamış, gerekli eşgüdüm ile önleme tasarlaması, hem NATO, hem de Avrupa Birliği ülkelerince yapılmamıştır.
Bu durum, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin ordusal yönden günümüzde bile ABD’ye bağımlı olduğu yönündeki savları güçlendirmiştir.
Sonuçta insan hakları ile demokrasinin önde gelen savunucuları olduklarını savlanan Avrupa devletleri kıyımlara engel olamadıkları için kendilerine olan güveni yerle bir etmişlerdir.
Ayrıca Avrupa’nın sözde adalet işleyişi bu savaş konusunda Sırbistan’ı aklamıştır. Bunda Avrupa’nın Sırbistan’la ilişkilerini geliştirmek istemesinin yanında ölenlerin, ezilenlerin Müslüman olması da çok etkili olmuştur.
Bosna-Hersek’de 250 bin Boşnak, onlara Türçin-Türk dendiği için, onlar Müslüman oldukları için öldürüldüler.
Bu yaşamda Müslüman olmak, Müslüman bir ülkede doğmak güç iştir güç. İki yılmaz düşmanın vardır; birisi Hıristiyanlar diğeri ise Müslümanlar. Ya Allah adına öldürürler ya da Allah adına sömürürler.
Srebrenica’yı unutma!
Onlar üzerinden Türkiye’de varsıl-zengin olan utanmazları da unutma!
Onların yargılanmadıklarını da unutma!
Ondan kendine ders çıkart!
10 Temmuz 2016, Saraybosna