Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım’la birlikte Diyarbakır’dayız. İlk katıldığım 2005’teki geziden sonra milat diyebileceğimiz gezi, 2013 Ekim’indeki Barzani, Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’in de bulunduğu tarihi geziydi.
Bu kez normal bir açılış gezisi gibi görünse de bu gezi de 2013 gezisi gibi tarihi bir geziydi çünkü arka planında bölgede son 6 ayda yaşanan derin siyasi kırılmanın izleri vardı.
O izler henüz görünür olmasa da dipteki derin dalga hissediliyordu.
Kadim şehir Diyarbakır, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, ya da onların deyişiyle “Cumhurun Başkanı”nı karşılamak için gelmişlerdi.
Sokakları dolduran afişler de Erdoğan- Diyarbakır birlikteliğine vurgu yapıyordu.
Kadim şehir, Peygamberler ve sahabeler şehri, 5. Harem-i Şerif Ulu Cami’nin şehri veya Medeniyetler Şehri Diyarbakır, Cumhurun Başkanı’yla buluşmuştu.
Çok değil birkaç ay önceyle kıyaslandığında bambaşka bir Diyarbakır vardı artık. Değişen, yavaş yavaş da olsa gülümsemeye başlayan yeni bir Diyarbakır. Durumu Diyarbakır’ın önde gelen iş adamı şöyle anlatıyor:
“6 ay önce burada hava bambaşkaydı ve farklı rüzgarlar esiyordu. Ama şimdi durum çok değişti. Vatandaş bazı gerçekleri yaşayarak öğrendi. Şehrinin nasıl yakıp yıkıldığını, birilerinin ölümden başka vaatlerinin olmadığını gördü. Şimdi onlara karşı çok öfkeli ve kızgın, devlete karşı da kırgın…”
Bir polis memuru da bu değişimi polisiye olay boyutuyla anlatıyor:
“Buraya 6 ay önce batıdan geldim. Geldiğimde her gece en az 60 olay oluyordu, şimdi bir iki olaya indi. Bu müthiş bir değişim… Bunu herkesin bilmesi gerekiyor.”
Sokak sessiz ama umutsuz değil ve izliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da açılış konuşmasında değişen devlete dikkat çekiyor:
“PKK şehirleri yakıp yıkıyor, insanları katlediyor. Kürtleri katlediyor. Devlet ise tam tersine onların yakıp yıktığını yeniden inşa ediyor, o insanlara el uzatıyor. Ben bu tavrın, bu bölge için bir milat olduğunu düşünüyorum…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan bölgedeki değişimin daha da hızlanması için işadamlarının teröre karşı çıkışını örnek gösteriyor:
“Kardeşlerim Diyarbakırlı işadamlarımızın ilanları örnek teşkil ediyor. Bölge halkının bu şekilde açık tavır alması halinde örgüt biter… Masum insanları katleden bu örgüt bu milleti temsil edemez.”
İşin belki de püf noktası burası… Bunun iyi anlatılması gerekiyor. Çünkü bölgedeki insanlar “Arafta” durumunda. PKK ve çevresine destek vermiyor, onların bölgeyi yönetmelerini istemiyor ama aynı zamanda korkuyorlar. Devlete veya bir partiye yönelemiyorlar.
Açıkçası şu aşama en kritik aşama. Bu durumun devam etmesinde, bölgedeki devlet görevlilerinin “paralel” olma ihtimallerinin de çok etkisi var. Bu yüzden siyasete çok iş düşüyor.
Şu çok açık, devletin kucaklayıcı inşacı yaklaşımı bölgedeki en uçtaki insanı bile etkilemiş durumda. Bazı Diyarbakırlılara göre rüzgarın tersine dönmesi ise an meselesi. Hatta bir adım ileri gidip, gelecek senaryosu yazanlar bile var:
“Burada hava hızla değişiyor. Belediyeye ilişkin güçlü beklentiler var. Eğer devlet vatandaşı yalnız bırakmaz, AK Parti de bu değişime uygun bir davranış geliştirirse önümüzdeki yerel seçimlerde belediyeyi bile alır.”
Bu beklenti ve hava “çözüm süreci” günlerini hatırlatıyor ve daha ileri götürülmesi uzak bir hayal değil. Herkes bir adım atsa, bu iş olur…