MAGAZİN: Birbirimize canımızı verecek kadar düşkün ana oğulduk

“Annesi Oya Aydoğan’ın vefatından 1 hafta sonra Ayşe Arman’a konuşan Gurur, “Annem beni Türkiye’deki tüm anne ve babalara emanet etti. O kadar çok sahip çıkıldı ki bana, aynen böyle hissediyorum. Hepinize teşekkür ediyorum!” diyor… ”

İştw o röportajın bir kısmı
Başın sağ olsun Gurur. Acıların en büyüğünü yaşıyorsun, anneni kaybettin. Allah sabır versin… Bir sürü haber okuduk gazetelerde. İşin aslı nedir? Nesi vardı annenin?
– Yüksek tansiyonu. Fakat düzenli kontrole gitmiyordu. Aort yırtılması, kısa dönemde gelişen bir şey değilmiş. 6 ay, belki 1 sene, belki 2 sene boyunca yavaş yavaş genişlermiş aort. Düzenli kontrole gidilmediği zaman inceldiği de fark edilemezmiş. Ve ufak bir öksürük veya ıkınma, kusma, yırtılmaya sebep olurmuş. Annemin başına gelen de bu. Aort damarı yırtıldı. Hastaneye yetiştirdik. Ameliyatı da iyi geçti ama yine de sonuç böyle oldu.
Peki patates hikâyesi doğru mu?
– Sadece en son yediği şey patates olduğu için öyle söylendi. Ama çorba da içmiş olsa, boğazına kaçıp öksürebilirdi ve aynı sonuç ortaya çıkabilirdi. Hiç baktırmadığı için fark etmemiş.
Check-up’a filan gitmez miydi?
– Annem her zaman kendisinden çok beni düşünürdü, sonra da ihtiyacı olanları. Başkası için çırpınan bir kadındı. Ben biliyordum ama bu kadarının farkında değildim. Meğer o kadar çok insana yardım ediyormuş ki, Türkiye’nin nerelerinden arandım, anlatamam. Hastaneye, cenazeye gelenler, “Beni tedavi ettirdi”, “Benim ameliyatımı karşıladı!” diyenler, hiçbirini tanımıyorum, ne münasebetle hayatımıza girmişler bilmiyorum ama annem onlara destek olmuş. Gazetede haber görmüş, tanımadığı halde destek olmuş. Bir, üç, beş değil. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Başkalarıyla ilgilenmekten hiçbir zaman kendisine sıra gelmedi. Bu olay olduğunda da önce öksürüyor, sonra banyoya gidip kusuyor. Yanında uzaktan akrabamız Ali var. Diyor ki, “Kendimi iyi hissetmiyorum!” O da, “Abla, Gurur’u arayayım!” deyince, “Hayır canım, çocuğu telaşlandırmayalım!” diye aratmıyor. Ben de o sırada şanssızlık evde değilim, arkadaşlarımla birlikte dışarıdayım.
DUYDUĞUMDA ÜÇ AMBULANS ARADIM GELDİĞİMDE ÜÇÜ DE KAPIDAYDI
Normalde birlikte mi yaşıyorsunuz?
– Tabii tabii. Biz şimdiye kadar hep birlikte yaşadık. Ama hafta sonu olduğu için arkadaşlarımla birlikteydim. İki saat önce konuşmuştuk. Ali’ye, “Arama Gurur’u, bana uyku ilacı ver, ben uyuyayım geçer!” diyor. Meğer o sırada aort damarı yırtılmış. Etkisini yavaş yavaş gösterirmiş. Tabii farkında değil. Sonradan Ali bakıyor, annem biraz yalpalamaya başlıyor filan, koluna giriyor, duşa sokuyor. Elini yüzünü yıkıyor soğuk suyla. Sonradan bir bakıyor ki, sol taraf felç etkisi göstermeye başlamış. Şansa, Ali tecrübeli, anneanneme de bakmıştı zamanında. Anneannem vefat ettiği yıl doğmuşum. Annemin en değerlisi oydu, sonra ben oldum. Ali anneannemde olan bazı şeylerin benzerini görünce, “Abla arayacağım Gurur’u” diyor ve beni arıyor. Apar topar eve geldim. 15 dakika sonra evdeydim. O panikle üç ambulans aradım. Eve ulaştığımda üçü de kapıdaydı. Apar topar annemi hastaneye götürdük.
Kendinde miydi o zaman?
– Evet, yarım yamalak. Bizi duyuyordu ama çok konuşamıyordu. Sol tarafını hareket ettiremiyordu.
ANNE-BABASIYLA KAVGA EDEN ARKADAŞLARIMA BİLE HARÇLIK DAĞITIRMIŞ
Sen ne hissettin o sırada?
– Şoktaydım galiba. Hâlâ çok olup biteni kavrayabildiğimi söyleyemem. Daha evde yalnız uyumadım. Sağ olsun beni yalnız bırakmıyor ailem, dostlarım, arkadaşlarım. Annemin acısı gelip gidiyor, yokluyor beni. Birden ağlamaya başlıyorum. Koca adamım ama öyle oluyor işte. Fakat Allah herkesten razı olsun. O kadar çok seveni, o kadar sağlam dostlukları varmış ki, şimdi kimlere ne iyiliği olmuşsa, hepsi bir bir gelip anlatıyor. Meğer anne-babasıyla kavga eden arkadaşlarıma bile harçlık dağıtırmış, “Annenden şöyle özür dile, böyle dile!” diye tüyo verirmiş. Herkesin Oya Ablası, Oya Teyzesi. “Keşke o ölmeseydi de ben ölseydim!” diyen kanserli bir teyze aradı. “Teyze neler söylüyorsun” dedim, içi yırtılarak ağlıyor, onun da ilaçlarını alıyormuş. Cenazede bir çocuk geldi, “Bütün eğitim masraflarımı karşıladı” dedi. Başka bir kadın geliyor, “Anneniz, yıllarca anneme baktı!” dedi. İnanılmaz yakın bir anne-oğulduk. Bunların büyük bölümünden haberim yoktu.
Hastaneye giderken senin aklına kötü bir şey geliyor muydu? Kondurabiliyor muydun?
– Ben o sırada şoktayım, ne hissettiğimi falan bilmiyorum. Şu anda bile düşündüğümde yorumlayamıyorum. Belki de bir tür çaresizlik. E çünkü elinden hiçbir şey gelmiyor. Apar topar hastaneye götürdük. Ben yine de ölebileceğini kondurmuyordum. Öyle bir his vardı içimde. Ölemezmiş gibi. O neleri atlatmış. Annem ya, dağ gibi annem. Bunu da atlatır. Ameliyatı da iyi geçti.
Kimler vardı yanında?
– Hemen Orhan (Gencebay) amca ve Sevim (Emre) Abla geldi. İkisi de çok yakın dostumuz. Bütün hocalarla konuştuk. Prof. Dr. Bingür Sönmez’le de konuştuk, “Ameliyata almak istiyorlar, siz ne dersiniz?” dedim. O da dedi ki, “Sizi yanıma, kendi hastaneme çağırırsam yolda kaybetme ihtimaliniz çok büyük. Böyle bir riski göze alamayız, acil bir şekilde müdahale gerek!” Gerçekten de annem hemen ameliyata alındı.
Ameliyata girmeden annenle konuşabildin mi?
– Evet. Bilinci tam yerinde değildi ama “Sırtım ağrıyor” diyordu, konuşabiliyordu. Sol tarafı tam tutmuyordu. Yine de pes etmiyordu. “Annem, güzel annem, her şey güzel olacak!” dedim, moral verdim. O da gülümsedi, “Tamam” dedi. Mutlu bir şekilde ameliyata soktuk yani. 12 saat süren bir ameliyattı. O 12 saatin sonunda dediler ki, “İyi geçti ama kanamaları var!” Ameliyattan sağ salim çıktı diye çok sevinçliydik. Ertesi gün kanama da durdu. Acayip mutluydum, annem ölüm ipinden kurtardı kendini diye düşünüyordum. Sonra yavaş yavaş, her geçen gün bize daha da iyi haberler gelmeye başladı. Çalışmayan böbrek, diyaliz aletine bağlandı. Her şey gayet iyi gidiyordu.
gaste.tv/