CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, istifa sonrası Davutoğlu’na verdiği destekle ilgili “Davutoğlu’nu savunuyorsak halkın iradesine duyduğumuz saygıdan savunuyoruz” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun görevini bırakma kararı almasının ardından yaptığı açıklamada “Elbette ki helallik boynumuzun borcudur. Sayın Davutoğlu’na bütün haklarımızı helal ediyoruz. Bu konuda Sayın Davutoğlu’nun hiçbir endişesi olmasın” sözleri dikkat çekmişti.
Kılıçdaroğlu, partisinin bugünkü grup toplantısında yaptığı açıklamada, “Davutoğlu’nu savunuyorsak halkın iradesine duyduğumuz saygıdan savunuyoruz.” dedi.
“DEMOKRASİ ÜLKENİN ORTAK SORUNUDUR”
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:
“Türkiye’nin tarihinin en kritik dönemlerini yaşadığını defalar ifade ettim. Ne kadar haklı olduğumuz bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor. Türkiye, demokrasi standartları gittikçe düşen bir ülke konumuna gidiyor. Böyle bir tablo, yıllardır mücadelesini verdiğimiz bir süreci zayıflatıyor. Bütün vatandaşlarımızın demokrasi standartlarının yükselmesi için ortak çaba harcaması gerekiyor. Demokrasi bu ülkenin ortak sorunudur. Hepimizin ortak sorunudur. Demokrasi mücadelemizi veriyoruz ve bu mücadelemizi güçlendirerek sürdüreceğiz.
“HİÇ KİMSENİN EKMEĞİYLE OYNAMAYIZ”
Seçimlerde taşeron işçilere kadro verilecek diye programımıza koyduk. Hiçbir parti onların sorunlarıyla ilgilenmezken, bu çağdaş köleliği biz kaldıracağız diye açık ve net bir söylemde bulunduk. Sonra bu söylemimizi diğer partiler tarafından olduğu gibi kopya edildi. Taşeron işçilere kadro verilirken ‘hiçbir ayrım yapmayacağız, siyasi görüşü ne olursa olsun her taşeron işçisine kadro vereceğiz’ dedik. Hiç kimsenin ekmeğiyle oynamayız. Böyle olması lazım. Birisinin ekmeğiyle oynamak dünyanın en ahlaksız işidir. ASKİ’den bir grup güvenlikçi geldi. Bizim işlerimize ‘son veriyorlar’ dediler. ‘Sayın Başbakan’a bir mektup yazacağım’ dedim ve bu mektubu kendisine gönderdim.
“5 MİLYON OY İSTİYORUM”
Ocak ayında 400 taşeron işçisinin işine son verildi, mayıs ayına kadar bin 722 işçinin işine son verildi. Türkiye’deki 1 milyonu aşkın taşeron işçisi kardeşime sesleniyorum; senin sorununu, derdini bilen CHP’dir. Sana kadro sözü vermek benim boynumun borcudur. Bunun mücadelesini sonuna kadar vereceğim. Senden sadece bir isteğim var. Benim bu taahhütümü yerine getirmem için iktidar yolunu açmalısın. 2 milyon taşeron işçisi var, ailesiyle birlikte 5 milyon kişi. 5 milyon oy istiyorum sana kadro sözü veriyorum. Her sözümüzün arkasında durduk. Asgari ücret net bin 500 lira olacak dedik. Yerel yönetimlerde, CHP’li belediyelerde asgari ücret net bin 500 liradır.
“YARGILAYACAKSAN TÜRKEŞ’İ YARGILA”
Diğer bir olay Can Dündar’a saldırı. Doğru haber yaptığı için mahkum olan gazetecilerimiz var. Doğru haber yaptı diye bir gazeteci niye hapse atıldı? Kralın çıplak olduğunu herkes biliyor. Can Dündar da Erdem Gül de kral çıplak dediler ve bütün Türkiye’nin önüne tabloyu koydular. ‘Sizden bunun intikamını alacağım’ diyor. Hesabını soracaksan senin kabinende Tuğrul Türkeş var. Yargılayacaksan onu yargıla, dokunulmazlığını kaldıracaksan onun kaldır. Senin gücün gazetecilere yetiyor. Ama hiç meraklanmayın, senin gücün ona da yetmeyecek.
“BÖYLE ÜNİVERSİTE Mİ OLUR”
Üniversiteler, bir ülkenin saygınlığına katkı yapan en önemli kurumlardandır. Dünyadaki üniversitelerin özelliği budur. Biz 81 ilde üniversitelerimizi açtık. Üniversiteyi üniversite yapan kampusu, öğrencileri ve hocalarıdır. Üniversiteleri kurduk, öğretim üyesi lazım. Doktora sınavına girmeleri gerekir. Diğer üniversitelerde doktoralarını tamamlamak için gönderildiler. Şimdi 10 bine yakın öğretim üyesine diyorlar ki üniversitene geri dön. Yazık günah değil mi bu öğretim üyelerine. Niçin, ‘tepedeki zat istedi onun için yapıyoruz’ diyorlar. Bir zatın iki dudağına bir üniversite dayalıysa oraya üniversite denmez. Rektörlere sesleniyorum, kimsenin boyunduruğuna girmeyin. Böyle üniversite mi olur? Sayın YÖK Başkanı’ndan da istirham ediyorum. Kanuna aykırı niye böyle bir iş yapıyorsunuz? Türkiye’nin buna tahammülü var mı? Zaman kaybı değil mi?
“KİLİS SURATLE SURİYELİLEŞİYOR”
Türkiye’de yaşanan bir başka dram. Adı Kilis. En çok heyet gönderen, dertleriyle ilgilenen parti biziz. Bir il düşünün gazeteye tam sayfa ilan veriyor. Bir ara, yeni bıyık bırakan, düşük profilli birisi Kilis’e gitti. Birkaç füze atılınca nefesi Ankara’da aldı. Kilislilerin derdiyle niye ilgilenmiyorsunuz? Hükümet yok. Hükümet olsa böyle bir dert olmaz zaten. Kilis suratle Suriyelileşiyor. Kilislilerin yüzde 20-25’i göç etmek zorunda kaldı. Yerlerine Suriyeliler yerleşiyor. Gidin sorun esnafa. Boşuna bekliyorsun kardeşim, bunlar can derdine düşmüş. Kilis yerle bir olsa kılı kıpırdamayacak. Kilis’te 4 aydır okullar kapalı. Bu anneler çocuklarını nereye gönderecekler? 4 aydır hükümet yok. Kilisliler diyor ki, ‘Biz de mülteci konumundayız’ diyorlar. Kilisli kardeşlerime sesleniyorum, sorunlarınızı biliyoruz, nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Bunlar Kilis’i feda ettiler, görmezlikten geliyorlar. Bu dışpolitikayı 180 derece değiştirecek de, yurtta barış, dünyada barışı da gerçekleştirecek biziz.
“DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRALIM”
Geçen hafta da dokunulmazlıklardan söz etmiştim. Sayın Kamalak aradı. Niye anayasa değişikliği? TBMM’de tiyatro oynatıyorsun, adına dokunulmazlık diyorsun; kimin dokunulmazlığını kaldırmak istiyorsan getir kaldıralım, kaçıyorsun.
“HALKIN İRADESİ İÇİN SAVUNUYORUZ”
TBMM’yi hepimiz biliyoruz. Arka duvarda ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ yazar. Anayasa’nın 6’ncı maddesinde açıkça yazar. Egemenlik denge ve denetleme sistemi otursun diye dağıtılmıştır. Egemenliği böyle tanımlıyoruz. İnsanlar egemenliği kolay elde etmediler. Şehitler, acılar, gözyaşları, umutlar var, bayrağımız, İstiklal Marşımız var ardında. Saltanatı bıraktık. Davutoğlu’nu savunuyorsak halkın iradesine duyduğumuz saygıdan savunuyoruz. Türkiye 2010’dan bu yana farklı bir sürece götürülmek isteniyor.
“DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ YOKTUR”
4 Mayıs günü Davutoğlu’nu Saray’a davet ettiler. Saray’a gitti. Saray’dan çıktı ‘Ben istifa ediyorum’ dedi. İstifasıyla ilgili olarak ‘Benim tercihim değildir, bir zaruriyetin neticesidir’ dedi. Bir Başbakan, 23 milyon oy alan bir Başbakan, bir kişinin dudaklarından çıkan sözlere esir oluyorsa onun demokrasi kültürü yoktur. ‘Ben demokrasiye, ben milli iradeye inanmıyorum’ demektir. O zat oradaysa, 80 milyon bana oy verse hepsi hikaye diyor.
“BİZ KULA KULLUK YAPMAYIZ”
Hep ahlaktan söz ediyoruz, hukukun üstünlüğününde, milli egemenlikten söz ederiz. Kuralları Anayasa, yasa ve devletin gelenekleri belirler. Başbakanlık maddesi vardır. ‘Sayın Cumhurbaşkanı kusura bakma beni buraya 23 milyon 600 bin kişi getirdi, bir kişi istedi diye koltuğumu bırakmam’ demesi gerekiyordu. ‘Biz böyle bir rezalet olur mu’ diyoruz; ‘Siz bunu anlamazsınız, bunun adı reise itaat, davaya sadakat’ diyorlar. Bizde böyle bir şey yok evet. Biz kula kulluk, saraya uşaklık yapan birisini aramızda barındırmayız.
“BÖYLE BİR REZALET OLMAZ”
Anayasamızın 101’inci maddesi var. ‘Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişiği kesilir’ diyor. Sen anayasayı çiğniyorsun, bundan daha anormal ne olabilir? Bir partinin içişlerine niye karışıyorsun. 23 milyon 600 bin vatandaşıma sesleniyorum; sen sandığa gittin, oyunu kullandın, demokrasiye en güzel katkıyı yaptın; ama nasıl paraları sıfırladılarsa senin de oyunu sıfırladılar. ‘Biz düşük profilli başbakan arıyoruz’ böyle bir rezalet olamaz. Bıyık herkes bıyık bırakmaya başladı. ‘Ben düşük profilliyim’ diyor. Böyle bir ahlaksızlık hiçbir dönemde olmadı. Siz ülkeye başbakan mı, ülkeye uşak mı arıyorsunuz? Yazık, günah değil mi bu ülkeye? Böyle bir rezalete evet mi diyeceğiz? Kim olabilir?
“ARKADAN HANÇERLEMEDİR”
Sayın Davutoğlu’nun hakkını savunmak kadere bakın bize düşüyor. İstifasını açıkladığı gün, ‘Gücün yozlaşmasına karşı mücadele edin’ diyor. Bir genç çıkıp, ‘Sen niye mücadele etmiyorsun’ dese. Başkanlık sistemiyle sultanlığı getirmek istiyorlar. Bu darbe 28 Şubat darbesine benzemiyor, bu darbe yol arkadaşım dedikleri kişilerin arkadan hançerlemesidir.” Kaynak: Milliyet