TCMB Nisan ayında yeni başkanla yaptığı ilk toplantısında faiz koridorunun üst bandını 50 baz puan düşürerek yüzde 10’a çekti. Alt bandına ve politika faizine dokunmadı. Bu piyasanın beklediği ve kendini hazırladığı aksiyondu.
Halbuki birkaç ay öncesine kadar finans piyasaları faiz lobisinin dolduruşuyla olsa gerek, faiz indirimine karşı adeta topyekun bir savaş açmıştı. Böyle bir aksiyonun piyasaları bozacağını ve doları fırlatacağını iddia ederek, Amerikan Merkez Bankası’nın önce tedirgin ve kararsız, daha sonra da güvercine dönen tavrını sanki görmez olmuşlardı.
Geçtiğimiz ocak ayında bu köşede yayımlanan “İstikrar derken’’ başlıklı yazımda; 2016’da volatilite azalırsa, Merkez Bankası’nın öncelikli hedefinin faiz koridorunun üst bandını 10’un altına çekmek olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım.
Ekonomik ve siyasi ortamın süratle değiştiği günümüzde iddialı tahmin yapmanın doğru olmadığını iyi biliyorum. Ama mevcut şartlar ortadayken, sırf birileri istiyor diye bazı şeyleri dayatmaya çalışanları görünce, insan kendini buna mecbur hissediyor. En azından kamu yararı açısından…
Şartlar ortada: İç piyasada işler çok azaldı, nakit sıkışıklığı da hat safhada. Esnaf şimdiye kadar hiç olmadığı kadar sıkıntıda olduğunu söylüyor. Büyük mağazalar bile ardı sıra ya kapanıyor ya da küçülmeye çalışıyorlar. Bankalar da öyle. Turizm sektörü derseniz, umudunu yerli turiste bağlamış, bakalım ne olacak?
İhracatçıların ise, yüzde 6 ile döviz kredisi bile alsa, aynı pazara mal satan kredi maliyeti yüzde 1’in bile çok altında olan Avrupalı meslektaşları ile rekabet etmesi çok zor. Üstelik burada kur riski de var. Yüzde 16 TL kredisi ile iş yapmaya kalkanın da ben aklından şüphe ederim. Bütün bunlara bağlı olarak tabii ki işsizlik de artmaya başladı, sadece ocak ayındaki artış geçen senenin aynı ayına göre 31 bin kişi daha fazla oldu.
Türkiye ekonomisi bu yıl da geleneksel yüzde 5 büyümenin altında kalacağı için istihdamdaki bozulma devam edecek gibi görünüyor. Kaldı ki geçen yıl gerçekleşen yüzde 4 büyümenin tamamı üretim ve yatırımdan kaynaklanmadı; yarıya yakını petrol ve diğer emtia fiyatlarının düşmesinden geldi. Sonuç olarak, buradaki tasarruf bazlı büyümenin istihdama faydası olmadı.
Amerikan Merkez Bankası’nın yavaş ve kademeli de olsa faiz artırma sürecine girdiği günümüzde, yerli şirket hisselerine orta vadede yabancı alımların gelmesini beklemek de gerçekçi değil. Bazı şirketler küresel rehavete kapılıp geçtiğimiz dönemde hesapsızca borçlandılar, şimdi yabancı yatırımcılar tarafından mercek altındalar. Velhasıl, Merkez’den gelecek faiz indirimleri, döviz fiyatlarını artırmadığı sürece döviz borçlu şirketleri ve büyüme üzerindeki aşağı yönlü baskıyı bir miktar rahatlatacaktır. Bu nedenle faiz indirim süreci devam edecektir ve etmelidir.
Ama ne yazık ki, üst bandın da yüzde 9’dan sonra gidecek fazla yeri yoktur. Bundan sonrası kurdaki istikrarı muhtemelen bozar ve bu sefer ters etki yaparak daralmayı hızlandırır. Bu durumda, MB yılın ikinci yarısında ve özellikle sonbaharda ne yapacaktır veya ne yapabilecektir? Ve benim merak ettiğim diğer konu; ilerde işler tersine dönerse, sorumlusu sadece Merkez Bankası mı olacaktır?
Bu nedenle piyasalar daha da sıkışmadan, devletin içerde ve dışarda bazı adımlar atmasının zaruret olduğunu düşünüyorum. Mesela; imar yatırımları yanında üretime dönük yatırımlara da yer vermek, fiyat istikrarı takıntısını bir kenara bırakarak kamusal harcamaları bu yönde artırmak, özel sektörün yapmaya gücünün yetmediği katma değeri yüksek ithal malların yurt içinde yapım organizasyonunu kendisi gerçekleştirmek, Kobilere de bunlara bağlı olarak alan açmak gibi. Politik tarafta ise başta Rusya ve güney komşularımızla bozulan ilişkilerimizi ivedilikle yeniden rayına oturtmak, ilk akla gelebilecek tedbirler olarak gözüküyor.
Bu gibi adımlar atılmadan, artabilecek sıkıntıların faturasını asıl görevi finans piyasalarını regüle etmek olan TCMB’na çıkarmaya çalışmak, önümüzdeki dönemde pek inandırıcı olmayacaktır.