Haftanın filmleri
Bu hafta 13 film vizyona girdi.
ARTIK DEMODE SANKİ..
“ZOOLANDER 2”
“Zoolander” ya da bizdeki adıysa “Zırtapoz” 15 yıl sonra macerasına devam ediyor. Peki bu iyi bir fikir mi? Önce konuya bakalım: Bir zamanların moda ikonu(!) model Derek, yıllar sonra kankası Hansel ile podyumlara dönmeye karar verir. Ama zaman acımasızdır. Devir değişmiştir. Sosyal medya başa beladır mesela. Peki neden dönerler? Valentina adındaki “moda polisi”, ünlü pop yıldızlarına (aralarında Justin Bieber da var) musallat olan bir seri katil nedeniyle onlardan yardım ister. Filmde kafadarları yine Ben Stiller-Owen Wilson ikilisi oynuyor. Moda polisinde Penelope Cruz ve dekoltesi iş başında. Will Ferrell’ın karakteri ise belki de filmin en komik yanı. Yönetmenliğini bir kez daha Stiller’ın üstlendiği filmin gerekliliği bir yana, içerdiği komedi düzeyi de pek çok kişiyi tatmin etmeyektir. Sadece ilk filmi çok sevenler için nostaljik bir keyif vaat ediyor. (5 üzerinden 2,5 puan)
GÜÇLÜDE VİCDAN OLUR MU?
“ÖLÜM EMRİ”
Tamam, tepemizde binlerce drone ya da kabaca “insansız hava aracı” uçuyor, tamam çoğu silahlı ve ABD ordusuyla müttefiklerine ait. Bu uçan silahlarla uzaktan bir düğmeye basılarak “düşman” kolayca elimine edilebiliyor. Film “peki ya vicdan?” diye soruyor. Eğer çevrede masumlar mesela çocuklar varsa, düşmanı yine de vurmak gerekir mi? Yoksa daha iyi bir zamanı mı kollamalı? Peki ya zaman yoksa? “Ölüm Emri”, adı üstünde ölüm emrini verenlerin elini kolunu bağlayan bir olaylar zinciriyle karşı karşıya bırakıyor seyirciyi. “Siz olsanız ne yapardınız” diye sormaya devam ediyor ve bunu sürdürmekte gayet başarılı. Oyuncu kadrosu da son derece etkileyici: Oscar ödüllü Hellen Mirren ve Breaking Bad’in yıldızı Aaron Paul başrollerde. Beyazperdede göründüğü son rollerinden biriyle merhum Alan Rickman’ı da unutmamak gerek. “Tsotsi” ve “Rendition” gibi az ama kalburüstü filmlere imza atan yönetmen Gavin Hood tempoyu gayet iyi tutturduğu bir aksiyon filmi çekmiş. Tek sıkıntı, “gücü elinde bulunduranların vicdan muhasebesi” biraz klişe ve zorlama kalıyor.
SAMİMİ YERLİ KOMEDİ
“KÜÇÜK ESNAF”
BKM Mutfak’ta yazdığı skeçleri çok tuttuğumuz İbrahim Büyükak, yurdumuzda pek kolay yetişmeyen başarılı metin işçilerinden biri. Bu kez senaryosuyla ve başrolüyle karşımızda.
Mafyaya bulaşan küçük esnafın derdini kendine dert edinmiş. Babasının mafyadan aldığı parayı tam denkleştirecekken türlü olaylar yüzünden çilingir Berhudar’ın başı dertten kurtulmaz. Senaristlerden biri olan Zeynep Koçak ile Gupse Özay ve Cengiz Bozkurt da kadroda. Bedran Güzel’in çektiği bu samimi komediye bir şans vermek isteyebilirsiniz.
PARÇALARI BİRLEŞTİRMEK..
“YENİDEN BAŞLA”
Matthew McConaughey’e Oscar getiren “Dallas Buyers Club”a imzasını atan Kanada doğumlu sinemacı Jean-Marc Vallee usta kamerasını bu kez, eşini bir kazada kaybettikten sonra toparlanmaya çalışan Davis Mitchell adındaki genç adama çevirmiş. Öyle bir duygusal çöküntüdür ki bu, acı o kadar yoğun ki, ilk başta açığa çıkmaz. Hatta Davis “neden depresyonda değilim” diye kendini suçlamaya başlar. Mesleği yatırım uzmanlığıdır. Tüm hayatını sorguladığı gibi işinde de çıkmaza girer, kontrolünü kaybeder. Ama senaristler, kadere inandırır Davis’i. Tam kopmak üzereyken hayata yeniden tutunmasını sağlayacak birini çıkartır karşısına: Karen’dır adı. Tanışmaları ise bir tuhaftır -ki filmi izlemek lazım. Başrollerde Jake Gyllenhaal ve Naomi Watts oynuyor. Bir şekilde başından travmatik bir olay geçen herkesin kolaylıkla ısınacağı, en vurdumduymaz seyirciyi bile klişelerden uzak yapısıyla kendine bağlayabilecek hoş bir drama. (5 üzerinden 4 puan)
WALKEN’I ÖDÜLLER BEKLER..
“ONE MORE TIME”
Eski günlerini arayan Sinatraesk bir şarkıcıyla punk meraklısı sorunlu kızı arasındaki ilişkiyi anlatan bu film, baştan söyleyelim, önümüzdeki ödül sezonunda adından sıkça söz ettirebilir. Bunda Christopher Walken’ın her zamanki sakin oyunculuğunu Paul karakterine giydirmesindeki ustalık başlıca unsur. Sorunlu Jude rolünde Amber Heard da, Johnny Depp’in son zevcesi olmanın ötesinde iyi bir oyuncu olabileceğini kanıtlıyor. Yazar-yönetmen Robert Edwards’ın müzikle ve yer yer mizahla dolu dramasını kaçırmamak gerek.
FAKİR KIZ/FAKİR OĞLAN AŞKI
“KIZ KAÇIRAN”
Eskiden mahalle bakkalından satın aldığımız çatapat türü bir eğlencenin adıydı, kızkaçıran. Fitilini ateşleyip ortalığa bırakırdık, milletin kaçışmasını izlerdik. Eğlenceliydi. Bu film ise ne kadar eğlenceli, kişiye göre değişir. Anlatalım: Düğünden gelin kaçıran Ahmet, yanlışlıkla damadı da kaçırmıştır ama bu durumdan yolda haberi olur. Kaçırdığı gelin, yani Gül, yıllardır aşık olduğu kızdır. Çılgın aşığımız Ahmet, onun başkasıyla evlenmesine izin verememiştir. Gelgelelim, kızı kaçırdıktan sonrası için bir planı yoktur. Aslında filmi çekenlerin de senaryonun devamı konusunda bir planı olduğundan şüpheliyiz. Korhan Uğur’un yazıp çektiği yerli komedinin başrollerinde Emir Benderlioğlu ve Ceren Benderlioğlu var. Onlara bir düzine kadar yardımcı oyuncu eşlik ediyor.
SOSYAL MESAJLARA DİKKAT
“91.1”
İsmi ve afişi çok şey anlatmadığı için işleri biraz kolaylaştıralım: film, aynı şehirde yaşayan üç farklı kuşağın hikayesinden oluşuyor. Bunların içinde ilgiyi en çok, 12 yaşındaki Mustafa ve arkadaşı Emre’nin özel bir radyo istasyonunda yayın yapma isteği çekebilir. Yani bize öyle geldi. Zira diğer hikayeler şöyle: İlişkileri yolunda gitmeyen Alper ve Hazan’ın durumu ve tatile gitmek için para arayan üç kafadar Hakan, Barkın ve Serhat’ın hırsızlık serüveni. Film, bu üç farklı hikayeyi buluşturmaya çalışırken seyircinin ilgisini kaybedebilir. İlk uzun metrajını çeken Mustafa Haktanır’ın filminin, Balıkesir Belediyespor Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı kaptanı Alper Şentürk’ün hayatından esinlenilen bir sosyal sorumluluk projesi olduğunu öğrenmek, durumu biraz kurtarıyor.
AFİŞE DİKKAT
“TÜRK LOKUMU”
Bakın burası çok enteresan: senaryosunda Mustafa Topaloğlu’nun imzasının bulunduğu bir komediyle karşı karşıyayız (evet, bilimkurgu değil). Topaloğlu kaşları henüz orijinal haldeyken başrollerden birinde de yer alıyor. Filmin konusu kısaca şöyle: Anadolu çocuğu Niyazi, İstanbul’da öğrencilerin partiden partiye koştuğu bir okula kayıt olur (öyle bir okul var demek). Bu yeni ortam Niyazi’yi değiştirir. Filmin öykündüğü “American Pie” gibi komedilere mizah bakımından pek yaklaşamadığını üzülerek kabul etmemiz gerek. Deniz Denizciler’in çektiği filmin afişinde tam olarak 23 kişi yer alıyor ve sanırız, hepsi filmde de oynuyor.
İLGİNÇ KONULU GERİLİM
”ÖLÜMCÜL OYUN”
2014 Avusturya yapımı film tamam belki gecikmeli vizyona giriyor ama özellikle gerilim tutkunlarına cazip gelebilecek bir konusu var: Bir taşra evinde yaşayan 9 yaşındaki ikiz kardeşler, annelerinin eve dönmesini bekler. Anne döner ama yüzü bandajlıdır. Söylediğine göre estetik ameliyat olmuştur. İkizler garip olaylar yaşadıkça bu kadının anneleri olduğundan şüphe duymaya başlar. Severin Fiala-Veronika Franz ikilisinin kotardığı filmin oyuncu kadrosunda Susanne Wuest, Elias Schwarz ve Lukas Schwarz yer alıyor.
GÜN GEÇMİYOR Kİ..
“AZEM 3: CİN TOHUMU”
Orta Anadolu’nun uzak bir köyünde 1917 yılındayız (şimdiden gerildik). Öyle paranormal güçler, cinler falan şaşırtmaz bölge insanını. Hatta köylüler ve cinler alemi, kendi aralarında kız alıp verecek kadar samimi olmuşlardır(!). Ruhani anlaşmalar vardır. Kızılırmak kıyısındaki bu bölgede yaşanan garip olayları anlatan filmin senaryosunun, Türkiye’nin dört bir yanından gönderilen binlerce fotoğraf ve belge’den faydalanılarak yazıldığı belirtiliyor. Filmin yönetmeni Hürcan Emre Yılmazer.
DEPRESİFLER UZAK DURSUN
“MEMORIA”
Ivan Cohen. California’da yaşıyor. Yaşamak derken, vakit öldürüyor aslında. Beraber takıldığı arkadaşlarından aslında hiç hoşlanmıyor. Aşık olduğu kız, onun varlığından bile habersiz. Ivan dünyadaki yerini arıyor. Eğer varsa. Vladimir de Fontenay-Nina Ljeti ikilisinin çektiği filmin başrolünde Sam Dillon var. Yardımcı rollerden birinde James Franco’nun ismi dikkat çekiyor. Franco, filmin festivallere giriş bileti aynı zamanda. Ele aldığı konu ve işleyiş biçimi bakımından haftanın en farklı yapımı ve ilgiyi hak ediyor. Ama depresif ruh halinizle izlemeniz halinde zihninizde hasar bırakabilir.
SONRADAN KÖYLÜ OLUNUR MU?
“BABA MİRASI”
Şehir hayatından kopup bir köye yerleşen 3 kardeşin hikayesi. Köy hayatına adapte olmaları gerekir çünkü babalarından kalan mirası paylaşabilmelerinin tek yolu budur. Sefa Özçelik’in çektiği komedide Yakup Yavru, Mehmet Emin Eren, Mansur Ark oynuyor.
BİR İSYAN ÖYKÜSÜ..
“CESUR HOROZ”
Meksika yapımı bir animasyonla daha önce karşılaşmamış olabilirsiniz. Baştan söyleyelim gayet eğlenceli bir film. Tabi kümes hayvanlarının cesaret dolu macerasını ilgi çekici bulanlar için söylüyoruz. Durun, aslında filmi, “burjuvazi tarafından sömürülen proletaryanın ayağa kalkışı” olarak da okumak mümkün(!). Zira küçük civciv Toto ve ailesi, çiftlik sahibine resmen bayrak açıyor filmde. Gabriel Riva Palacia Alatriste’nin çektiği filmin, tasarımları ve renk paletiyle de beklentilerin üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. (5 üzerinden 3 puan)