Çözüm süreci, Kürt meselesiyle ilgili son 100 yılın en anlamlı ve gerçekleşme umudu yüksek barış girişimiydi. Türkiye toplumunda heyecan yarattığı için de büyük destek gördü.
Tabii bundan müthiş rahatsız olanlar da vardı ve köstek olmak için akla hayale gelmeyen şeyler yapıldı. Ama hiçbiri sürecin bizzat muhatabı olan PKK -HDP hattı kadar sürece zarar vermedi.
Geçmişte de benzer durumlarda bu hareket hep aynı şeyi yaptı ve her defasında devleti suçlayarak işin içinden sıyrılmaya kalktı. Ama bu kez sıyrılamayacaklardı. Çünkü ne devlet eski devletti, ne de karşılarında 90’lardaki gibi güçsüz siyasi bir iktidar vardı.
Bu gerçeğin üstünü örtmek için son dönemde HDP adına veya solcu aydın sıfatıyla ne zaman birileri televizyona çıksa hep aynı yalanlar arka arkaya sıralanıyor; “Hükümet üzerine düşeni yapmadı, çözüm masasını Cumhurbaşkanı Erdoğan devirdi.”
Çok yazdık ama bir kez de sözü o tarihi sürece tanıklık eden, AK Parti Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’ya bırakalım. Boynukara çözüm süreciyle ilgili iki kritik tarihin altını çiziyor:
“Birincisi; PKK terör örgütünün, 8 Mayıs 2013’te ülke sınırları dışına çıkması. Bu süreç, küresel güçlerle Esad’ın Suriye’de örgüte tanıdığı ‘dar iktidar alanı’ nedeniyle kesintiye uğradı. Buna rağmen süreç devam ettirildi. İkincisi; 28 Şubat 2015’te örgütün ‘Türkiye cumhuriyeti devletine karşı silah kullanmaya son verme’ çağrısından sonra yaşananlardı.”
Birinci tarihe döneceğiz ama daha çok tartışılan ikinci tarihe, yani masanın devrilmesine gerekçe gösterilen 28 Şubat 2015’e dönelim. O gün Dolmabahçe’de PKK’nın silah bırakmasına ilişkin çağrı yapıldı. Açıklamadan 20 dakika sonra, ilk tepki veren HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın sözlerine bakın: “Hükümet yürüttüğü politikayla zerre kadar umut vermiyor, barışa yaklaşmıyor.”
Aynı gün, KCK yöneticisi Mustafa Karasu önce “Hükümet eğer ciddi ise bizi Öcalan’la görüştürsün” diyor sonra da ekliyor: “PKK kongre yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir.”
Yani daha o gün en yetkili ağızlar silah bırakma açıklamalarının demagoji olduğunu söylüyor. Boynukara, bunlarla yetinmiyor, birkaç gün sonra KCK yöneticilerinin nasıl çark ettiklerini tek tek sıralıyor:
5 Mart 2015, Cemil Bayık: “Önce çözüm, daha sonra silah bırakılacak.”
11 Mart 2015, Cemil Bayık ve Bese Hozat: “PKK silah bırakacak açıklamaları, AK Parti’nin seçim propagandasıdır.”
Bayık devam ediyor: “Biz istediğimiz zaman kongre yaparız, ama bu kararı önderlik bizzat gerillayla buluşmadan almayız.”
Bahane aradıkları o kadar açık ki… Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyla ilgili 22 Mart 2015’te Ukrayna dönüşü konuştu.
Şimdi başa, ilk tarihe yani Mayıs 2013’e dönelim. PKK’nın neden ülke dışına çıkmadığını Demirtaş’ın Radikal’e verdiği söyleşiden öğrenelim.
Demirtaş, Kandil’de “kalekollar, askeri baraj ve duble yollar”ın nasıl “gerekçe” yapıldığını anlatıp ekliyor: “Bu tartışmalar Kandil’de ‘Çekilme yavaşlamalı’ tartışmalarını başlattı. Biz de bu durumu hükümete aynen ilettik. Tam bu döneme denk gelen bir Gezi direnişi süreci yaşandı. Ve hükümetin Gezi’deki gençlere verdiği tepki Kürt tarafındaki güvensizliği iyice artırdı.”
Kandil’in ağzındaki bakla çıkmış Öcalan’ın Gezi uyarısı da işe yaramamıştı: “İşin doğrusu daha Öcalan o açıklamayı yapmadan Kandil çekilmeyle ilgili frene basmıştı. Ardından Öcalan, ‘Elbette böyle bir durumda çekilme devam edemez’ diyerek onların tutumunu pekiştirdi.”