an Dündar’ın Atatürk’ü adeta aşağılamaya çalışan o düzeysiz filmi milyonlarca insanın tepkisini çekti… O gün bugün, Atatürk’ü yanlış anlatan o film yüzünden de sempati duymam kendisine…
İşte o iğrenç filmi çeken Can Dündar’ın, adını Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet’in başına getirilmesi, gazetenin ideolojik olarak nereye savrulacağını da zaten belli etmişti…
Cumhuriyet ne yazık ki artık Yunus ve Nadir Nadi’nin, İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun gazetesi değil… Bunu ikinci cumhuriyetçi yazarların tavırları ve gazetenin HDP-cemaat siperi arasından AKP’ye taarruzları da net olarak gösteriyor!..
Artık Cumhuriyet yazarlarının kimi Pensilvanya’yı kimi ise PKK karargahı Kandil’i rahatlıkla ziyaret etmekten de çekinmiyor…
Teröristlere “gerilla” diyenler artık Cumhuriyetin sayfalarında adeta cumhuriyetle savaşırken, Atatürkçü yazarların tasfiyesi de sürüyor…
Gazeteyi ısrarla almaya devam eden okurlar ise sabırları tükenmişçesine aylardır isyan ediyor, ancak gazete yönetimi zikzakların tahribatında bildiği yoldan yürümeye devam ediyor… Hem de gazetenin taban kaybettiğini göre göre.
Tüm bunlar yüzünden Cumhuriyet’e artık, “Özgür Gündem ve Taraf çizgisine geldi” diyenler de az değil… Zaten son dönemde, Güneydoğu meselesine şaşırtıcı bakış açıları da manşetlerinden dışa vururken, okurlar İlhan Selçuk’un kemiklerinin sızlatılmasının üzüntüsünü yaşıyor
Cumhuriyet’i rotasından çıkartanların başında gelen Hikmet Çetinkaya adlı korkağın 180 derecelik dönüşü bile tek başına okurun midesini bulandırmaya yetiyor!..
Çünkü o zavallının, 40 yıl boyunca küfür ettiği Fethullahçılarla hiç utanmadan kol kola fotoğraf çektirdiğini dünya alem biliyor ve herkes “bu nasıl bir dönüştür be zavallı korkak” diyerek adeta dizine vururken, gazeteye de mesafeli durmak zorunda kalıyor…
Evet, Çetinkaya’nın utanç verici dönüşü ve benzer yansımalar ne yazık ki “Cumhuriyet, AKP ile cemaat arasındaki kavgada saf tutuyor” gibi şaşırtıcı ve çok düşündürücü bir algıya da yol açıyor.
Zaten gerici sistem eğitimi mollalaştırırken, ulusal bayramlar hedef alınırken, laikliğe ve Atatürk’e yönelik saldırılar zirve yaparken, Cumhuriyet’in en azından İlhan Selçuk dönemindeki o eski “Atatürkçü-devrimci-aydınlanmacı” tepkisini göstermemesi de dikkat çekiyor…
Yani laik cumhuriyetle ilgili tahribatları neredeyse görmezden gelen gazetenin, AKP’ye muhalefeti yalnızca cemaate yönelik operasyonlara karşı durmakla sınırlandırması da, “Can Dündar-Akın Atalay-Çetinkaya üçgeni”nin ideolojik dönüşümünü göstermeye yetiyor…
Kendini kullandırma algısı!..
Bu vahim saflaşma sırasında, Cumhuriyetçilerin AKP’nin cemaate yönelik operasyonuna karşı durmaları yetmemiş olacak ki, Çetinkaya adlı zavallı daha birkaç yıl önce “Fethullahçı Gadyo” diye kitap yazdığını unutarak, “Fethullahçılar terör örgütü değil” bile diyebildi… Üstelik bu utanç verici dönüşü, bir zamanlar savaş açtığı Zaman gazetesinin zirvelerini de süsledi!..
Unutmayınız ki, Cumhuriyet yöneticilerinin cemaate yönelik operasyona itiraz eden gazete ilanlarındaki destek imzaları da arşivlerde taptaze duruyor…
Bu sırada, İlhan Selçuk’a kurulan kumpasta cemaatin etkisini unutmalarından da anlaşılıyor ki, kimi Cumhuriyetçilerin yüzleri de ne yazık ki kızarmıyor…
Kimsenin kuşkusu yok; Can Dündar ve Erdem Gül’ü AKP’nin öfkesinin yanı sıra işte bu yakınlaşma algısı da yaktı… Çünkü AKP ile cemaat arasındaki kavgada, “Fethullahçıların sızdırdığı dosyalar Cumhuriyetin manşetlerini süsledi” şeklinde, gazetelerde ve sosyal medyada sayısız haber yayımlandı…
Daha birkaç gün önce Oray Eğin’in bu vahim yakınlaşmayı Sözcü gazetesinde ifşa ederken, “Cumhuriyet ile cemaat arasında kıyılmamış bir nikah”tan söz etmesi de okurun canını yaktı…
İşte gazetede ideolojik savrulma yaşanırken, “AKP ile cemaat arasındaki kavgada saf tutmak gazetecilik mi, yoksa kendini güç kavgasında kullandırmak mı tartışması” da alevlendi ve Cumhuriyet, basın özgürlüğü açısından çok vahim bir operasyona uğradı…
Geçmiş olsun Cumhuriyet…
Evet, “yeni Cumhuriyet” ne yazık ki sansürcülerin elinde hızla tükeniyor… Unutulmasın ki, bugünlerde “basın özgürlüğü” naraları atan o sansürcüler işten attıkları çalışanların çeyrek asırlık emeklerini gasp etmeye de çalıştılar…
O sansürcüler Cumhuriyet çınarı Oktay Akbal’ı hasta yatağında işten atmaktan utanmadılar… Ve o sansürcüler daha geçen hafta Bedri Baykam’ı bir kez daha sansürlemekten kaçınmadılar…
Kimileri diyebilir ki, “Tüm bunlar Dündar-Gül ikilisinin tutuklanmasını mı gerektiriyor?..” Aslaaaaa…
Bizzat Cumhuriyet tarafından sansürlenmiş bir gazeteci olarak, “hem nalına hem mıhına” stratejisinden nefret ettiğimi de takipçilerim çok iyi bilir…
Cumhuriyet’in sansürcülüğü, tasfiyeciliği, okuru kahreden ideolojik dönüşümü ve de AKP-cemaat kavgasında “kendini kullandırdı”ğı algısı bir tarafa ama o gazetedeki bir haber yüzünden iki gazetecinin tutuklanmasına karşı çıkmayı da özgürlük ve demokrasiden yana her insanın asli mücadelesi sayıyorum…
Temennim, adaletin siyasi baskılardan cesaretle arınarak Can Dündar ve Erdem Gül’ü zindandan bir an önce kurtarmasıdır… Ancak “Cumhuriyet ideolojik girdaptan ve erimekten kurtulur mu” derseniz, üzülerek söylüyorum ki, hiç umudum yok…
Geçmiş olsun gazetecilik, geçmiş olsun “Cumhuriyet”, kahrolsun faşizmle sansürcülük ve yaşasın herkes için özgürlük…