Trafik sorunuyla boğuşan büyük kentlerin belediyeleri çareyi özel otomobil sürücülerinden para alma uygulamasında buldu.
Filmlerde veya belgesellerde görmüşsünüzdür. Londra’nın merkezinde trafik yok denecek kadar azdır. Kentin dar sokaklarında belediye otobüsleri, ünlü siyah taksiler ve az sayıda otomobil dolaşır. 7.5 milyon merkez nüfusu olan bir megakent için alışılmışın dışında bir görüntüdür. Pekiyi bu nasıl oluyor?
Londra, kent merkezinde trafiği kısıtlamayı başarmış nadir başkentlerden. Bazı bölgelere giriş için para ödemeniz gerekiyor. Ödeme yapmaya yanaşmayan sürücüler, toplu taşıma araçlarına yöneliyor. Toplam uzunluğu 400 kilometreden fazla olan ve 270 istasyonla yılda bir milyar 300 milyon yolcuya hizmet veren mükemmel bir metro ağı varken, kent merkezine özel araçla girmeye neden ihtiyaç duyasınız ki? Yine de girmek zorundaysanız, bedeli 11.5 sterlin. Parasını ödemeden kaçmayı düşünmeyin. Cezası 65 sterlin. Bu uygulama, haftanın iş günlerinde geçerli. Cumartesi pazar ve diğer resmi tatil günlerinde ücretsiz olarak istediğiniz kadar dolaşabilirsiniz.
YARIM YÜZYILLIK FİKİR
İngilizler bu uygulamayı 1960’lı yıllarda düşünmeye başlamışlar; hem de o yıllarda 3 milyon olan Londra nüfusuna ve ortada dolaşan birkaç motorlu araca rağmen. Fakat harekete geçmek, kırk yıl kadar sürmüş. Yine de ilk “cesur” girişimi Durham adlı kent yapmış. İngiltere’nin kuzeydoğusunda bulunan ve tarihi bir kent olan Durham’da 2002 yılında kent merkezine giriş paralı olmuş. Tarihi eserleri, UNESCO’nun Dünya Mirası kapsamında olan Durham’da belediye yetkililerinin kararı için “cesur” bir girişim diyoruz. Çünkü kentte yaşayanlar uygulamaya şiddetle karşı çıkmışlar ve serbestçe dolaşım özgürlüğünün önüne çekilmiş bir set olarak değerlendirmişler. Ama aradan bir yıl bile geçmeden uygulamadan memnun olanların oranı artmış ve şikayetçiler azınlıkta kalmış. Durham’da 10:00 ve 16:00 saatleri arasında kent merkezine giren araçlar, çıkışta sadece iki sterlin ödüyor. Kent merkezinin büyük bölümü, günlük işleriyle uğraşan 17 bin kadar yayaya kalıyor. Uygulamadan önce kent merkezinde üç bin kadar araç dolaşırken bugün bu rakam, yüzde 85 oranında düşük seyrediyor.
Belki de Durham, pilot bölge seçildi. Uygulamanın başarısı Londra’yı da etkiledi. Londra, daha kalabalık, daha işlek bir metropol olduğundan cadde ve sokakların ücretli olma süresi 7.00-18.00 saatleri arasına genişletildi. Başkentteki uygulama, Durham’dan bir yıl sonra başlatıldı.
5 STERLİNDEN 11.5 STERLİNE
Londra Trafik yoğunluğu Ücreti (London Congestion Charge), önce 5 sterlin olarak belirlendi. Fakat pek etkili olmadığı anlaşılınca hem paralı yol ağı genişletildi hem de ücret 2005’te 8 sterline, 2011’de 10 sterline ve geçen yıl da 11.5 sterline yükseltildi. Bunlar günlük ücretler. Giriş yaptığınız günün ertesinde çıkarsanız ücret 14 sterlin oluyor. Ücreti ödemeyenleri, yasaları ihlal edenleri, 65-195 sterlin arası bir para cezası bekliyor. 65 sterlinlik cezayı bir ay içinde ödemezseniz 195 sterline yükseliyor. Sistem oldukça karmaşık. Yetkililer, paralı yolların yakınında oturanları da düşünmüş. Bu vatandaşlar, yüzde 90 indirimli olarak paralı yollara girebiliyorlar. Ayrıca elektrikli araç sahiplerinin paralı yolları ücretsiz kullanma hakkı var. Hem elektrikli hem benzinli hibrit bir aracınız varsa da aynı ayrıcalığa sahip oluyorsunuz. Engelli aracı kullananlar da ücret ödemiyor. Fakat tüm bu araçların belediye tarafından onaylanması gerekiyor. Aylık veya yıllık abone de olursanız ödeyeceğiniz ücret hayli düşüyor. Bu arada unutulmamalı ki, evleri paralı yollar içinde kalan Londralılar, ücretten muaf.
OBAMA DA CEZA YEDİ
Uygulama o kadar katı kurallara bağlı yürütülüyor ki, 2011’de ülkeyi ziyaret eden ABD Başkanı Barack Obama’nın makam otomobiline de 120 sterlin para cezası kesildi. Obama, Kraliçe’yi ziyaret edeceği Buckingham Sarayı’na giderken paralı yolu kullanmak zorundaydı. Uygulamanın başladığı 2003 yılından bu yana ABD Büyükelçiliği 9 milyon sterlin, Japonya Büyükelçiliği 6.5 milyon sterlin ve Rusya Büyükelçiliği 5.5 milyon sterlin paralı yol ödemesi yaptı. ABD dahil tüm elçilik araçları, Stockholm, Oslo ve Singapur’da benzer uygulamalarla paralı yollara ücret ödüyor.
Sistem, çok iyi işliyormuş gibi gözüküyor. Fakat 2005’te The Guardian gazetesi, bir açığı yakaladı. Yabancı plakalı araçlardan 65 bin 500’üne ceza kesilmişti ama sadece bin 900 aracın sahibi cezayı ödemişti.
2003-2013 yılları arasında bilgisayar ağı kurulması, gerekli trafik işaretlerinin yerleştirilmesi ve otomatik plaka tanıma sisteminin kurulması için bir milyar 200 milyon sterlin para harcandı. Bu harcamaya, otobüs ve metro sisteminin modernleştirilmesi için harcanan para da dahil. Buna karşılık Londra Belediyesi, iki milyar 600 milyon sterlin gelir elde etti. Ne var ki Londra’nın paralı olmayan yollarında trafik yükü, aynı sürede yüzde 25 oranında arttı. Yine de belediye yetkilileri, paralı yol uygulaması olmaması halinde durumun daha da kötü olacağına inanıyor. Uygulamaya sadece 2005’teki terör saldırısı ve 2009’daki ağır kış şartları nedeniyle ara verildi.
Trafik yoğunluğu ücreti hayata geçirildikten sonra çevreciler hemen kentin hava kalitesinin iyileşip iyileşmediğini araştırmaya başladılar. 2003’te Londra’nın havasındaki nitrojen oksit oranı, bir yıl öncesine oranla yüzde 13.4 azalmıştı. Karbon dioksit seviyesi de kabul edilebilir limitlere çekilmişti. Elbette ki çevreciler daha fazlasını bekliyordu ama bu rakamlar da hiç fena sayılmazdı.
DİĞER KENTLER SIRADA
Kent merkezinde trafiğin paralı hale getirilmesi, pek çok belediyeye cazip gelmeye başladı. Hem gelir kaynağıydı, hem kent içi trafik keşmekeşi önleniyordu, hem de kolay nefes alınan kentler ortaya çıkıyordu. Hazırlık aşamasında olan onlarca kentten birkaç örnek veriyoruz:
Milano
İtalyanlar, “Ecopass” adını verdikleri sistemi deniyor. Burada amaç, trafik yoğunluğunun azaltılmasından çok, hava kirliliğiyle mücadele etmek. Avrupa Birliği’nin Euro3 ve Euro4 egzoz emisyon standartlarını karşılayabilen araçlar, elektrikli ve hibrit otomobiller, kent merkezinde ZTL (Zone a Traffico Limitato – Sınırlı Trafik Bölgesi) olarak işaretlenen alanlara ücretsiz girebiliyor.
Valetta
Maltalılar, CVA (Controlled Vehicular Access – Kontrollü Araç Girişi) adını verdikleri tam otomatik bir sistem kullanıyor. O kadar harika bir sistem kurmuşlar ki, “Avrupa’nın En İyi Ulaşım Stratejisi” ödülünü almışlar. Başkent Valetta’nın merkezine giren araçlardan kalış sürelerine, araç büyüklüğüne (koltuk sayısı), ticari ya da özel olup olmadığına göre ücret alınıyor.
Bergen
Norveçliler, başkent Oslo’dan önce, batı sahillerinin 280 bin nüfuslu kenti Bergen’de böyle bir uygulamayla tanıştılar. Kentte her şey tam otomatik. Paralı kent içi yolları her gün kullanmak zorunda olanlar, barkodlu bir pul alıyor. Bu pulları yıllık da edinebiliyorsunuz. Kent merkezine arada sırada işi düşenler için para tahsil edilen gişeler de mevcut. Üzerinizde para olmasa da sorun değil. Ücreti ödemeniz için size 14 gün süre veriliyor.
Şanghay
Çinliler, 24 milyonluk kentte, kapitalist dünyada bile görülmeyen yöntemler geliştirmişler. 1998 yılından bu yana kentte yıllık 50 binden fazla araç kaydı yapılmıyor. 50 bin araçlık kota da açık artırmayla satılıyor. Araç sahibi olmak istiyorsanız, bir araç fiyatına yakın bir bedeli açık artırmada “kayıt hakkı” almak için harcıyorsunuz. Bu miktar bazen beş bin dolara kadar çıkabiliyor. Ancak aldığınız hakkı, fahiş fiyatla başkasına satamazsınız.
New York
2007 yılında zamanın Belediye Başkanı Michael Bloomberg, Londra, Stockholm ve Singapur’daki başarılı uygulamalardan cesaret alarak, kent merkezine girecek araçlardan sekiz dolar alınmasını önermişti. Kendisine destek veren gruplar da çıkmıştı ortaya. Ama öneri rafa kaldırıldı. Halen belediyede bir grup, her şeye rağmen bu konuda ısrarla çalışma yürütüyor.
San Francisco
Bu kent de New York ile hemen hemen aynı dönemde fizibilite raporları hazırlamaya başladı. Bu amaçla bir milyon dolarlık bütçe ayrıldı. Farklı fiyatlandırma senaryoları analiz edildi. Halkın görüşüne sunuldu. Fakat kent merkezinde yaşamak zorunda olan yoksul halk hesaba katılmıyordu. Onlar da ücretlendiriliyordu. Tartışmalar halen sürüyor.