Ünlü gazeteci ve fotoğrafçı Ergin Konuksever’in hayatı belgesel oldu. Konuksever’in hayatını ve tanıklıklarını anlatan yönetmenliğini Dilşat Zülkadiroğlu’nun yaptığı belgesel filmin ilk gösterimi Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Gazeteci Ergin Konuksever’in hayatının konu edildiği belgesel filmin galası Caddebostan Kültür Merkezi’nde sanat, siyaset ve basın camiasının katılımı ile yapıldı. 68’liler Birliği Vakfı tarafından organize edilen geceye katılım oldukça yoğun oldu. Gecede konukları ile tek tek ilgilenen Gazeteci Konuksever hayatının konu edildiği belgesel filmin gösterimi sonrası herkese tek tek teşekkür ederek tüm sevenleri ile fotoğraf çektirdi.
“Ergin Konuksever yaklaşık 60 yıldır yaptığı mesleği sırasında ülkemizdeki birçok önemli olayın içinde yaşamış, kalemi ve objektifiyle bu olayları belgelemiş ve arşivlemiş bir gazetecidir. İstanbul’da yaşayan Konuksever birçok ülke ve şehirde yaptığı çalışmalarda yakın tarihimizin canlı tanığı olmuştur.
Ergin Konuksever ilk gençliğinde yaşadığı 6-7 Eylül olaylarını ve Kore savaşını, genç bir gazeteciyken tanık olduğu 27 Mayıs Darbesini, süvari subayı olarak yaptığı askerliği sırasında bizzat içinde bulunduğu Talat Aydemir olayını, ’68 Öğrenci Hareketlerini, Kanlı Pazarı, 15-16 Haziran İşçi Direnişini, 12 Mart Askeri Darbesini, ardından gelen yargılanmaları ve idamları yazdığı yazılar ve çektiği fotoğraflarla bu güne yansıtmaktadır. 1974 Kıbrıs savaşında ağır yaralı olarak esir düşmesiyle başlayan süreç ileriki yıllarda onun Türkiye’nin “ilk savaş muhabiri” olması ile sonuçlanacaktır. İran – Irak, her iki Körfez savaşı ve Afganistan gazeteci olarak katıldığı savaşlardan sadece bazılarıdır. Kanlı 1 Mayıs ve 12 Eylül darbesi yine onun objektifinden bu günlere yansımaktadır. Yeni kuşaklar onu 1972 yılında çektiği kendisinden daha ünlü olan Deniz Gezmiş’in parkalı fotoğrafıyla tanır. “Son Süvari” filmi her biri ayrı bir belgesel konusu olan bütün bu olaylarıErgin Konuksever’in ve diğer tanıkların dilinden, sayısız belge ve fotoğraf aracılığıyla anlatırken gazetecinin çocukluğu, özel hayatı, hobileri, müzeciliği ve binicilik sevdasını da dile getirip yeni kuşaklar için toplumsal bir bellek oluşmasına yardımcı olmaya çalışmaktadır.”