DÜNYA: AB’den Türkiye’ye rapor şoku

Taslak belgede AB’ye katılımda uygunluğun şart koşulduğu Kopenhag Kriterleri’nin alanına giren konularda ya geriye gidiş ya da endişe verici gelişmelerin yaşandığı vurgulanacak. Bu yılki taslak en fazla gerilemenin yaşandığı yargı ile basın ve ifade hürriyetine geniş yer ayırıyor. Geçen yıl hükümetin cesur adımları için övüldüğü çözüm süreci de bu yıl ‘ciddi endişe’ kategorisinde değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın isim vermeden eleştirildiği taslakta, ülkedeki gerilime sık sık atıf yapılması dikkat çekiyor. Türkiye’nin övüldüğü ender konulardan biri ise Suriyeli mülteciler meselesi olarak görülüyor.
Basın hürriyetine geniş yer ayıran taslak, geçen yıl 14 Aralık’ta tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Cumhuriyet yazarları Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’ya isim vermeden atıf yapıyor. Hürriyet Gazetesi’ne ve köşe yazarı Ahmet Hakan’a saldırı da yine isim verilmeden zikrediliyor.
14 Ekim’de açıklanması beklenen rapor, 21 Ekim’e ertelenmişti. Brüksel kulislerinde raporda ikinci bir erteleme olabileceği konuşuluyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in pazar günü gerçekleşecek Ankara ziyaretinin ardından raporun 1 Kasım’daki seçimler sonrasına bırakılabileceği yorumlarına karşın Zaman’a konuşan AB kaynakları, raporun ertelenme ihtimalini ‘dışlamadıklarını’ ancak erteleme olması durumunda bunun 1 Kasım’la ilgili olmayacağını belirtiyor. Taslak rapor AB’nin 1 Kasım’da yapılacak seçimlerin güvenliğinin nasıl temin edileceğine ilişkin endişeli olduğunu gösteriyor.
Rapor bu yıl ilk defa her alanla ilgili müktesebata ne kadar uyulduğuyla ilgili ölçüler geliştirmeye çalışırken, yapılması gerekenleri de netleştiriyor. Açıklanana kadar değişme ihtimali olan raporun mevcut taslağında dikkat çeken konu başlıkları ve tespitler şu şekilde:
Adalet sistemi 2014’ten bu yana geriye gidiyor. Yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri oldukça zarar gördü. Hakimler ve savcılar kuvvetli siyasi baskılara maruz kaldı. Devlet içinde olduğu iddia edilen ‘paralel yapıya’ karşı mücadele aktif olarak sürdürüldü, bu süreçte yargı bağımsızlığına zaman zaman zarar verildi. Yargı bağımsızlığını tekrar tesis edilmesi ve muhafazası için ciddi çabalara ihtiyaç var.
Türkiye AB müktesebatını uygulamak için belirli bir seviyeye ulaştı. Ancak geçtiğimiz yılda geriye gidildi. 2007-2013 yılları arasında yargı bağımsızlığı, etkinliği, insan ve temel hürriyetlerin korunması ile kuvvetler ayrılığı ilkesine saygı açısından önemli ölçüde iyileşen Türk yargı sistemi ciddi oranda zarar gördü. Hâkimler ve savcılar kuvvetli siyasi baskı altında kaldı. Özellikle üst düzey yolsuzluk vakalarının araştırılması ve soruşturulması sınırlı kaldı. Yolsuzluk birçok alanda yaygın ve ciddi endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. İç Güvelik Kanunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ilgili eylem planına aykırı.
2014’teki düzenlemelerin ardından HSYK’nın yürütmeden bağımsızlığını tahkim etmek için herhangi bir adım atılmadı. HSYK’nın hâkim ve savcılarla ilgili yürüttüğü soruşturmalar kamuya gizli şekilde sürdürülüyor. Adalet Bakanı’nın hakim ve savcılara yönelik disiplin soruşturmalarında veto hakkına sahip olması endişe kaynağı. Geçtiğimiz yılda olduğu gibi bu yıl da birçok hâkim ve savcı taleplerinin tersine tayine tabi tutuldu. Hem yürütme hem yasama devam etmekte olan davalarla ilgili yorumlar yapmaya devam etti. Anayasa Mahkemesi’nin eski başkanı kamuoyu önünde hâkimler ve savcılar üzerindeki baskıdan şikâyet etti. Yürütme mensupları, paralel yapıya mensubiyet iddiası ile hâkim ve savcıların itibarına zarar verdi. Yürütmenin doğrudan eleştirisi üzerine HSYK, yolsuzluk davaları ile Suriye’ye silah taşındığı iddiasını araştıran savcılara karşı soruşturma açtı. Bu davalar ihraç, açığa alma ve bazı durumlarda tutuklamalara yol açtı. Venedik Komisyonu, hâkim ve savcıların görev değişiklikleri ile ilgili güçlü endişelerini kamuoyuyla paylaştı. Yürütmenin yargı üzerindeki etkisini azaltmak için HSYK kanunu değiştirilmelidir.
Birkaç yıl devam eden ilerlemenin ardından son iki yıldır ciddi bir geriye gidiş yaşanıyor. Son yıllarda hassas konular daha hür bir ortamda tartışılabilirken şu an gazetecilere, yazarlara ve sosyal medya kullanıcılarına karşı devam eden ya da açılan davalar ciddi endişe kaynağı. İnternet kanununda yapılan değişiklikler AB standartlarından önemli bir geriye gidiş. Bu değişiklikler mahkeme kararı olmaksızın çok geniş bir alanda muhtevaları engelleme yetkisi veriyor.
Gazetecilere karşı en az 3 fiziki saldırı gerçekleştirildi. AGİT raporuna göre şu an 20’den fazla gazeteci hapishanelerde bulunuyor. Rapora göre hapistekilerin çoğu Terörle Mücadele Kanunu gereğince tutuklu bulunuyor. Yetkililer basına yönelik kuvvetli baskılarını artırdıkça gözaltılar, adli soruşturmalar, sansür vakaları ve işten çıkarmalar da arttı. Bu sadece gazeteciler için değil yazarlar ve sosyal medya kullanıcıları için de geçerli. Üst düzey siyasetçiler eleştirel habercilik yaptıkları için gazetecileri suçlamaya devam ediyor. Bu durum ifade hürriyetine olumsuz tesir etmekte, oto-sansür iklimi üretmektedir.
MİT tarafından Suriye’ye gönderildiği iddia edilen silahlarla ilgili haber yapan eleştirel bir gazete ve genel yayın yönetmenine hukuki soruşturma açıldı. Gülen Hareketi’nin etkisi altında olduğu iddiası ile iktidarın ‘paralel yapıyla’ mücadelesi çerçevesinde aralıkta yapılan baskınlardan bu yana bir medya grubunun başkanı hâlâ hapishanede. Charlie Hebdo karikatürleriyle ilgili iki köşe yazarına karşı nefrete teşvikten dava açıldı. Doğu ve Güneydoğu’da şiddetin artması ve gerilimin bütün ülkeye yayılması üzerine yetkililer ifade hürriyetini daha da kısıtlayan tedbirler aldılar. Bazı gazetelere saldırılar düzenlendi.
Hükümetin medya üzerindeki güçlü baskısı devam ederken çok sayıda tutuklama, soruşturma, duruşma, gözaltı, yabancı gazetecilerin sınır dışı edilmesi, sansür vakaları ve işten çıkarmalar yaşandı. Hem devlet hem de devlet dışı aktörlerce gazetecilere ve basın kurumlarına yönelik yoğun tehditler ve sindirme çabaları ciddi endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Gazetecilere karşı fiziki saldırılar da yaşanmaya başlandı. Cumhurbaşkanı’na hakaret gerekçesiyle gazetecilere, yazarlara, sosyal medya kullanıcıları ve vatandaşlara hapis cezası, ertelenmiş ceza ya da diğer cezai müeyyidelerle neticelenen geniş bir mahkeme alanı açıldı. Bu sindirici iklim oto sansürü artırmaktadır. Anayasa ifade hürriyetini tam olarak koruyamamaktadır. Basın kartının seçici olarak verilmesi, akreditasyon uygulamaları endişe kaynağıdır.
Fiiliyatta yargı bağımsızlığını temin için bütün kanuni teminatları geri getirin.
Bilhassa üst düzeyli yolsuzluk davalarındaki mahkûmiyetleri, soruşturmaları ve araştırmaları takip için bir sistem oluşturun.
İfade ve toplantı-gösteri hürri-yeti, cezadan muafiyetlerle mücadele, şahsi verilerin korunması konularını kapsayacak şekilde temel hak ve hürriyetleri teminat altına alın.
Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele sicili yetersiz. Yolsuzluk hâlâ yaygın. Yürütmenin üst düzey yolsuzluk soruşturmalarına ve davalarına usulsüz müdahalesi büyük endişe kaynağı. Bağımsız bir yolsuzlukla mücadele kurumu bulunmadığı için teftiş kurulları, Sayıştay ve savcılar arasındaki işbirliğinin kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Sayıştay’ın ve teftiş kurullarının çok az sayıda vakayı savcılıklara iletmesi denetlemeyle görevli kurumların proaktif bir tavır geliştiremediklerini gösteriyor. Sayıştay son 10 yılda sadece 28 dosyayı savcılığa iletti. Yolsuzluk vakalarının rahatlıkla rapor edilebilmesi için suçları ihbar edenlerin hem kanunen hem de fiilen korunması temin edilmeli.
Yargıda yolsuzlukları araştırmak için ihtisaslaşma olmadığı için etkili soruşturma yapma kapasitesi sınırlı. Bu sorun emniyet ve yargı kurumları personelinin yerinin sık sık değiştirilmesi ile daha da derinleşti. Yolsuzluklara karşı sistematik -etkili mali ve hukuki soruşturmalar için ek kanuni düzenlemelere ve ihtisaslaşmaya ihtiyaç var. Yolsuzluğa ilişkin kamuya açık adli istatistik sınırlı. Yolsuzluk algısı ve yolsuzluk tespitine ilişkin düzenli araştırmalar yok.
Kamu ihale kanunu birçok açıdan AB standartlarına uyumlu değil. Özellikle belediyeler için çerçeve kanuna derç edilen çeşitli istisnalar ile kamu ihaleleri yolsuzluğa açık hale geldi. Türkiye 2010-2014 yolsuzlukla mücadele strateji belgesinde öngörülen birçok alandaki temel kanuni düzenlemeleri yapamadı. Genel idari usuller, kamu ihale kanunu, milletvekilleri için etik yönetmeliği ve yolsuzlukları ihbar edenlerin korunması gibi konulardaki kanuni düzenlemeler hâlâ yapılamadı. 2010-2014 yolsuzluk mücadele programı hedeflerine ulaşamadan son buldu.