Patlayan bomba tekrar seçimin habercisidir. Suruç’taki katliamdan sonra özellikle İstanbul büyük sermayesi çevrelerinde “artık bu hükümet kurulsun” sesleri daha gür çıkmaya başladı.
“kurulsun” dedikleri hükümet elbette AKP-CHP hükümeti. Her ne kadar kimileri “MHP de olabilir” deseler de asıl amaç büyük koalisyonu kurdurmak.
Çünkü böyle bir hükümetin hemen herkese katkısı çok büyük olacaktır.
AKP açısından bakarsanız, böyle bir hükümetin kurulmasıyla birlikte eski düzen aynen devam edecektir.
Düzen sürdüğü gibi eskinin hesabının sorulması ihtimali de çok azalacaktır.
Böylelikle “eyvah iktidar giderse yandık” diye düşünen AKP’liler, AKP’ye canla başla hizmet eden valiler, emniyet müdürleri, kaymakamlar, bürokratlar, yalakalıkta sınır tanımayan kimi sözde gazeteciler, yazarlar, tv konuşmacıları rahat bir nefes almış olacak.
CHP açısından da durum çok farklı değil.
CHP’ye oy veren kitleler AKP’den hesap sorulmasını bekleyebilir.
Ama CHP’nin üst yönetiminin AKP ile bir koalisyona çok sıcak baktığı bilinmeyen bir gerçek değil. Hatta bu uğurda hesap sorulmasının bile ertelenmesi şaşırtıcı olmaz. Daha doğrusu hesap sorulmasından vazgeçilmesi daha büyük olasılıktır. Bizzat CHP parti büyüklerinin söylediği şu mealdeki sözler kulaklarımızda duruyor;
“CHP çok uzun zamandır iktidardan uzakta. Tabanımız artık iktidar istiyor. İktidarın ucundan tutup biz de biraz kazanalım, sonra hesap sormak daha kolay olur.”
Sonuçta, büyük koalisyon denilen AKP CHP koalisyonu gerçekten de çok geniş bir çevrenin beklentisi.
Bu nedenle iki partiye de dışarıdan çok ciddi baskılar yapıldığı da Ankara kulislerinde kimsenin itiraz etmediği bilinen bir gerçek.
Ancak bir sorun var.
Koskoca iki parti, iş dünyası, iç ve dış egemen güçler, iktidar hırsı ile yanıp tutuşan parti tabanları bir yana, her şeye rağmen gücünü koruyan saraydaki kişi bir yana.
Saraydaki zat koalisyon değil erken/tekrar seçim istiyor.
Çünkü; AKP kiminle koalisyon yaparsa yapsın, unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var.
O da şu; AKP mecliste salt çoğunluğu artık sağlayamıyor. Bu durumda büyük koalisyon kurulsa bile Meclis çoğunluğunun saraydaki zat aleyhine bir karar almayacağının garantisi yok. AKP CHP koalisyonu kurulursa hükümetin arkasındaki destek 389.
Anayasayı bile değiştirecek hatta tamamen baştan yazabilecek bir güç bu.
Koalisyon ortaklığı gereği en azıdan nezaket icabı, partiler birbirlerini çok sıkıntıya sokacak işlere imza atmamaya özen gösterirler.
Buna karşı; örneğin bir MHP’li veya bir HDP’li ya da koalisyonu içine sindiremeyen bir CHP’li 17-25 aralık yolsuzluk iddiaları ile ilgili bir önerge verdiğinde CHP milletvekilleri “koalisyon ortağıyız, bunu gündeme getirmek ayıp olur” diyerek ret oyu mu kullanacak?
Kullanmayı düşünse bile bunu kamuoyunun gözünün içine bakarak yapabilir mi?
Lafı uzatmanın anlamı yok; bu meclis aritmetiği, ne kadar anlaşma yapılırsa yapılsın, ne kadar deklarasyon imzalanırsa imzalansın, saraydaki kişi için sürekli bir tehdit ve tehlike olacaktır.
O halde saraydaki zat gece korkulu rüyalar görüp her sabah kan ter içinde uyunmak yerine “son kurşununu” kullanarak yeniden seçime gidecektir.
Seçimden hemen sonra çok ciddi bir moral çöküntüsü içine düşen saraydaki zat, birkaç gün sonra karşısındaki yüzde 60’lık blokun hiçbir şey yapamayacağını fark ederek atağa kalktı ve Meclis başkanlığı seçiminde kimsenin beklemediği bir zafer kazandı.
Zaten dikkat ederseniz, o andan itibaren saraydaki zatın konuşması, tavırları çok değişti.
Kendine güven geldi.
Tekrar üst perdeden konuşmaya başladı.
Bu arada yeri gelmişken bir merakımı da gidermek istiyorum.
Saraydaki zatın moralinin yerine gelmesi için ilk adım Baykal’la yaptığı görüşmeydi.
Bu görüşmenin sırrını hala çözemedik.
2 saati aşkın görüşmede ne konuşuldu, bu bilinmiyor.
Ama sonuçta AKP Meclis başkanlığını kapmayı başardı.
Bu görüşme muamma olduğu gibi bir başka muamma da, görüşmenin kim tarafından talep edildiği konusunda.
Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı makamı görüşme talebinde bulunduğu açıkladıysa da, (ki o sabah önce aksini açıkladılar sonra ne olduysa oldu ve saraydan çağrının kendilerinden geldiği bildirildi) CHP üst yönetim çevrelerinde başka bir şey konuşuluyor.
Buna göre Baykal’ın Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’i aracı koyarak “Cumhurbaşkanı ile bir görüşme ayarlanmasını” talep ettiği anlatılıyor.
Bilmiyoruz. Ama hiçbir gerçek gizli kalmayacağına göre, günün birinde bu da ortaya çıkacaktır.
Gelelim sonuca.
Son günlerdeki gelişmelere bakınca AKP ile CHP arasında ne kadar görüşme yapılırsa yapılsın, bu görüşmelerden taraflar gülücüklerle çıkarsa çıksın, karşılıklı iyiniyet gösterileri yapılırsa yapılsın, belirleyici kişi saraydaki zattır.
O da seçim istiyor.
O zatın elinde şimdi iki güçlü argüman var.
Birincisi “Üçü bir araya geldi bir meclis başkanında bile anlaşamadılar, bunlar hükümet mi edeceklermiş.”
İkincisi ise “koalisyonların ülkeye faydası yok. Görüyorsunuz işte 13 yıl sonra ilk kez bir koalisyon ihtimali çıktı ortaya, ülke kaosa girdi. O halde hemen seçime gidelim, tekrar AKP’yi tek başına iktidar yapın, istikrarlı biçimde yürüyelim.”
Suruç’ta patlayan bombaya bu gözle de bakmak gerek.
Her ne kadar merkez medya ve büyük sermaye buradan yola çıkarak “Ülkeyi hükümetsiz bırakmaya tahammülümüz yok, kurun şu AKP-CHP ortaklığını” diye bastırıyorsa da saraydaki zatın elindeki koz daha güçlü.
Bu nedenle “güçlü” bir büyük koalisyon bekleyenler için üzgünüm.
Koalisyon olmaz, erken/tekrar seçime koşar adım gidiyoruz.
Nitekim MHP lideri Bahçeli de bu konuda ne açıklama yaparak kasımdaki seçimin startını verdiklerini açıkladı.
Tabii her şeye rağmen fırsat henüz kaçmış değil.
Saraydaki kişinin kendi geleceği ve hırsı için ülkeyi kaosa sürükleme çabalarına dur deme şansı yok değil.
Bunun için biraz sağduyu, biraz irade ve kararlılık gerek.
Onu da bir sonraki yazımda anlatırım.