Beşiktaş Arnavutköy sahilinde yüzeyi istila eden denizanası, tedirginliğe yol açtı.
Geçtiğimiz yıl müsilaj tehdidi ile gündeme gelen İstanbul Boğazı’nda, ortaya çıkan bu görüntülerin yanı sıra bir de denize atılan çöpler, görenleri endişelendirdi. Edinilen bilgilere göre; Beşiktaş Arnavutköy Sahili, olta balıkçılarının, yürüyüş yapmak ve deniz havası almak isteyenlerin tercih ettiği noktalar arasında yer alıyor. Bu önemli uğrak noktasında, son günlerde deniz yüzeyinde çok sayıda denizanası birikti. Denizanalarının yanı sıra, deniz yüzeyindeki poşet, kova, tenis topu gibi çöpler dikkat çekti. Balıkçılar oltalarına çok sayıda denizanası ve çöpün takıldığını dile getirdi.
“ÇÖP KUTULARI SÜS OLSUN DİYE KONULMAMIŞ”
Arnavutköy Sahili’nde balık tutan Fatih Karakuş, “Çok kirliydi, denizanaları sabah dalga ile karşı tarafa doğru gitti. Bayağı kirli ve pis. Oltamıza poşetler takılıyor. Yapacak bir şey yok, atıyorlar. Bak şurada 2 tane çöp kutusu koymuşlar. Biz oltamıza takılanı çöp kutusuna atıyoruz. O çöp kutuları orada süs için konulmamış. Bazı kişiler, ‘Biz çöp atmazsak belediye işçileri ne yapacak?’ diyor ve atıyor” dedi.
“OLTAMIZA DENİZANASI TAKILIYOR”
Sahilde balık tutan Bülent Vermez, “Denizanaları bizi de etkiliyor, bir de denizde pisliği iyice topluyor. Oltamıza denizanası da çöp de takılıyor. Bazen balık bile çekemiyoruz. Çok pis deniz, hor kullanıyoruz. Denize çöp atılmaz da, insanlarımızdan kaynaklanıyor. Burası bizim milli servetimiz” diye konuştu.
“ORGANİK KİRLİLİK”
İstanbul Boğazı’nın farklı noktalarında artış gösteren denizanalarına dikkat çeken Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar, “Denizanasını yoğun olarak gördüğümüz yerlerin, organik kirlilik açısından kirli olduğunu ifade edebiliriz” dedi.
Son dönemde ortaya çıkan görüntüleri değerlendiren İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar, şöyle konuştu:
*Denizanası dediğimiz canlılar, kirliliğin olduğu yerde baskın hale geçen canlılar. Tahammülleri bu tarz alanlarda yüksek olan canlılar.
*Doğal olarak denizanasını yoğun olarak gördüğümüz yerlerin, organik kirlilik açısından kirli olduğunu ifade edebiliriz. Şimdi Marmara Denizi’nde zaten geçen yıl bir müsilaj olayı yaşadık.
*Organik kirleticiler açısından bir baskı altında, yani bununla ilgili çok sıkıntılar yaşıyor. Denizanaları da bu tarz ortamları fırsata çevirip aşırı çoğalma eğilimine geçen canlılar.
*Çünkü gerek düşük oksijen miktarı, gerek kirlilik miktarlarına, tahammülleri son derece yüksek canlılar.
*Doğal olarak aşırı miktarda sıcaklığın da özellikle artmasıyla birlikte ki son dönem sadece ülkemiz için değil tüm dünya için bir sorun olan küresel ısınma var, iklim değişikliğine bağlı olarak.
*Bu iklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen küresel ısınmayla su sıcaklıkları da artıyor.
*Sıcaklık artışları da, bu canlıların zaten metabolizmalarını hızlandırdığından dolayı daha fazla ürüyorlar, daha fazla yumurta üretiyorlar, daha fazla birey ekosisteme dahil olmuş oluyor.
*Bir de ortam onların istediği tarzda olunca, avcısının az olması ve ortamda yoğun bir besin stoğunun bulunması, bunları baskılayacak canlıların olmaması, doğal olarak bu canlının aşırı artış göstermesine sebep oluyor.
“ENDÜSTRİYEL BALIKÇILIK DENGELERİ BOZDU”
Marmara’da artık eskisi kadar balık olmadığını, yapılan endüstriyel balıkçılığının da denizanası ile beslenen balıkları ortadan kaldırdığına dikkat çeken Okyar, şu ifadeleri kullandı:
*Örneğin kaplumbağalar besleniyor. Bunların üzerinden kılıç balıkları besleniyor. Bunların üzerinden uskumrular besleniyor. Marmara’da artık bunların hiçbirini göremiyoruz.
*Doğal olarak bunları üzerinden beslenip bunları baskı altında tutacak bir canlı yok. Aşırı bir balıkçılık var. Endüstriyel balıkçılık var.
*O endüstriyel balıkçılıkta keza; ortamdan balığı çektiğinizde bir şekilde bunlarla mücadele eden türleri siz ortamdan alıyorsunuz.
*Doğal olarak ortamda besin de var. Prodatörü yok. İklim uygun. Hayvan zaten hayatta kalmak adına çok ciddi mücadele veriyor. Son derece başarılı ve aşırı çoğalıyor.
“KÖPEKBALIĞINDAN BİLE TEHLİKELİ TÜRLERİ VAR”
Marmara Denizi’nde son 20 yılda denizanalarının 20’ye yakın yeni türünü kaydettiklerini hatırlatan Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar, “Yeni türler de artık Marmara Denizi’ne giriyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak su sıcaklıklarının artık bu canlıların yayılım gösterebilecekleri değerlere yükselmesi sebebiyle oluyor. Sıcaklık bir doğal bariyer, doğal olarak o hayvanın eğer sıcaklıkla ilgili bariyeri yükselirse ve uygun hale gelirse o hayvan dağılımını genişletiyor” dedi.
Okyar, 2 binli yılların başından itibaren Marmara Denizi’nde ‘Chrysaora Hysoscella’ denilen pusula denizanasının bol miktarda görülmeye başladığını, bunun yanında beyaz, şeffaf Aydenizanası ve Fıçı Denizanası olarak bilinen ‘Rhizostoma Pulma’nın da görüldüğünü belirterek, şöyle konuştu:
*Bunlar hepsi aşırı çoğaldıklarında ciddi sıkıntılar yaratabiliyorlar. Hem görsel olarak hem de denizanalarının vücutlarında zehirli hücreler var. Neden zehirli hücreler var?
*Çünkü bu canlı avını bu hücreleri kullanarak yani bu zehri dokunduğunda alına zehri zerk ediyor. Ve paralize ediyor hayvanı ve daha sonra alıp beslenmeye başlıyor.
*Veya düşmanından kaçınmak amaçlı, kendini korumak amaçlı kullanıyor. Aynı şekilde denizde yüzerken tabi insanlara da bu hücreler eğer dokunursa insan vücudunun da derisine de zerk ettiğinden dolayı o bölge işte kızarabilir, kaşınabilir.
*Eğer hassas bir cildiniz varsa, sizi irite edebilir, hastanelik koşulara çevirebilir. Şu anda bizim kıyı sularımızda öldürücü denizanaları yok. Dünyada var. En tehlikeli deniz canlısı Avustralya sahillerinde bulunan bir denizanası türü. Köpek balığından bile tehlikeli.
*Saniyeler içinde insan öldürebiliyor. Marmara Denizi’nde de bulunan türler nispeten özellikle bu ‘Fıçı denizanası’ dediğimiz mor, büyük olan türler var.
*Bunlar sizi rahatsız edebilir, yakabilir. Özellikle göz, burun, ağız gibi hassas mukozaların olduğu bölgelere değdiğinde size oldukça rahatsız edebilir.
“DENİZANALARININ ARTIŞI SONRASINDA TEKRAR MÜSİLAJ GÖREBİLİRİZ”
Denizanalarının öldükten sonra parçalanmasıyla denizlerde organik madde artışı olduğunu, bunun da müsilajın oluşmasına dolaylı bir katkı sağladığına değinen Prof. Dr. Okyar, şu ifadeleri kullandı:
*Denizanalarının aşırı çoğalmasıyla birlikte bunların ömürleri kısa; bir, bir buçuk yıl kadar. Sonrasında yaşlı bireylerin ölmeleriyle birlikte parçalanması, bakteriyel aktiviteyi aynı zamanda ortamdaki çözülmüş organik maddeyi de artırıyor.
*Müsilajı oluşturan organizmalar da sıcaklık ve diğer bu faktörlerin etkisiyle strese girerek bünyelerinde, vücutlarında, hücrelerin içerisinde bulunan müsilajı dışarı yaydıklarında işte bu çözülmüş organik maddeleri, sümüksü bir yapıda olması sebebiyle toplamaya başlıyor.
*Bakteriyel aktivite de bunu hızlandırdığından dolayı aslında bir ilişki var diyebiliriz. Dolaylı da olsa denizanaları artışı sonrasında müsilaj olayını görebiliriz.
*Ama bu tamamen canlının aşırı miktarda çoğalıp ortama çözülmüş organik madde katkısıyla alakalı bir olay.