Frida Kahlo ile Diego Rivera resimlerinin yanı sıra çalkantılı aşklarıyla da tanınıyor. Bu çiftin 25 yıl boyunca yaptıkları resimler evlilikleri hakkında ipuçları içeriyor. Frida Kahlo, Diego Rivera ile evlendiğinde Kahlo’nun ailesi ünlü ressamı “fil”, Kahlo’yu ise “güvercin” olarak nitelemişti. Rivera, yaşça büyük ünlü ressamdı; eski Mayaların duvar resmi geleneğini yeniden canlandırmış, yüzyıllar boyu sömürge baskısına maruz kalan yerli kökenli Meksikalı işçilerin eşitlik talebine canlı resimleriyle ses vermişti.
Kahlo ise daha genç, kendi kendini mitleştiren hayalperestti. Kronik ağrılarından ve içe bakışlarından büyüleyici, esrarengiz resimler ortaya çıkarmıştı. İkisi de 20. yüzyılın en önemli ressamları arasındaydı.
Kahlo ile Rivera arasındaki karmaşık ilişki konusunda ise tarihçiler aynı biyografik alıntılara başvuruyordu: Rivera’nın 1910’larda Paris’te Kübist bir ressam olarak kariyerine başlaması, Kahlo’nun ise çocukluğunda çocuk felci ile mücadelesi; 1922’de Rivera 37, Kahlo ise 15 yaşındayken ilk karşılaşmaları; üç yıl sonra Kahlo’nun bir otobüs kazasında omurga, kalça kemiği, köprücük kemiği ve kaburgalarını kırması; iyileşme sürecinde yatağa bağlanmışken resim yapmaya başlaması; 1927’de ikinci kez karşılaşmaları ve Rivera’nın Kahlo’nun yeteneğini keşfetmesi; Rivera’nın kadınlarla ilişkileri, Kahlo’nun düşükleri; 1939’da boşanıp bir yıl sonra yeniden evlenmeleri…
Ressamların portresi
Fakat Kahlo ve Rivera’nın hayatlarındaki ihtiraslarını, küskünlüklerini, hayranlık ve acılarını görmek için yaşam hikayelerini okumaktan ziyade eserlerine bakmak gerekir. Her iki ressamın birbirlerinin portresini yaptığı eserlerine.
Örneğin Kahlo’nun 1931’de evlendikten iki yıl sonra tamamladığı Frida ve Diego Rivera (1931) portresini ele alalım. Çift bu sırada California’da yaşıyordu. Resimde güvercinin taşıdığı kurdelede “Burada ben Frida Kahlo’yu sevgili kocam Diego Rivera ile görüyorsunuz” yazsa da, eşlerin bakışlarının farklı yönlere yönelmesi, ellerin yavaş yavaş birbirinden ayrılması ve resimde genel bir gerginlik hissi dikkat çekiyor. Tuvale yansıyan dolambaçsız, kolay tanımlanır bir ilişki değil.
Diego’nun gözleri bir pusula iğnesi gibi Kahlo’ya doğru yönelirken kafasının başka yöne çevrilmiş olmasından ne çıkarmak gerekir? Kahlo’nun ne Rivera’yla aynı yere ne de izleyiciye doğru bakan dalgın bakışları ne anlatıyor? Ya uyumsuz giyim tarzları, birinin Avrupa takım elbisesi, diğerinin geleneksel Meksika giyimi? Peki, tabloyu Frida yapmış olmasına rağmen fırça ve palet neden Diego’nun elinde?
Çalkantılı ilişki
Kahlo bu resmi Diego’yla birlikte San Francisco’da kaldığı zaman yapmıştı. Diego’dan San Francisco borsa binası ve California Güzel Sanatlar Okulu’nda duvar resimleri yapması istenmişti. Frida’nın geleneksel elbisesi Meksika işçilerinin haklarını savunan Diego’yu etkilemek için seçilmişti.
Karnının üzerinde şalını tutan yumruğu, altı yıldır çektiği karın ağrısını yansıtmak için olabilir. Frida bundan altı yıl önce Mexico City’de otobüs yolculuğu yaparken kaza sonucu otobüs tutamacı karnına saplanmış ve ondan sonra sürekli ağrı çeker olmuştu. Ama elin bu hali, yaşadığı düşükleri ve çocuk sahibi olamamayı da anlatıyor olabilir. Gözleri ise daha sonra ikisinin de yaşayacağı evlilik dışı ilişkilerin habercisi gibidir.
Bu tablodan on yıl kadar sonra Kahlo kendisini Rembrandt ve Van Gogh gibi öncü bir kategoriye taşıyacak bir başka otoportresini (Self-Portrait as Tehuana, 1943) yapmıştı. ‘Kafamdaki Diego’ adıyla anılan portreye, Diego’yla ilk evliliğini sonlandırdığı 1940’ta başlamıştı. Dantelli geleneksel Meksika elbisesinden yayılan çizgiler, varoluşsal bir taşın onun ruhunda yarattığı kırıkları yansıtıyor gibidir.
Taşın çarptığı yerde ise Diego’nun küçük bir büstü durmaktadır. Alnındaki üçüncü göz, içe bakışı sembolize eden ve sık sık karşımıza çıkan bir motiftir. Daha önceki resimde güçlü bir şekilde fiziksel olarak yanında yer alan Diego’nun, Frida’nın varlığının bir parçası haline gelmesi derin bir dönüşümü ifade eder.
İlişkileri ne kadar çalkantılı hale gelmiş olsa da Frida, Diego’yu yaratıcılığının merkezinde, gerçekliği algıladığı lens olarak görmektedir.
Daha sonraki Diego ve Ben (1949) otoportresini ise Diego’nun bir Hollywood yıldızı için kendisini terk edeceği söylentileri dolaşırken yapmıştı. Kahlo’nun yanaklarından süzülen gözyaşlarının izleri, yüz içindeki yüzü açık bir yaraya dönüştürüyor, zihnin bir oyunu olarak sanki.
Korkusuz bakışlar
Aşklarının ve sanatlarının keşfedilmemiş boyutlarını ortaya çıkarmasını sağlarcasına kocasının yüzünü tablolarında yansıtan kahlo’nun tersine Rivera Kahlo’ya daha az yer vermişti eserlerinde. Rivera’nın 1930’da evliliklerinin ilk yılında yaptığı Kollarını Kaldırmış Oturan Çıplak (Frida Kahlo) tablosunda sevecenlik gözlenir. Korkusuz sakinliği içinde Kahlo dirseklerini kaldırmış, uçmaya hazır bir kelebek gibidir.
Dokuz yıl sonra yaptığı Frida Kahlo Portresi (1939) ise maviden griye dönüşen kenarları ve Kahlo’nun korkusuz bakışları ile insanı delip geçer, hipnotize eder gibidir.
Kahlo’yu “acımasız ama hassas gözlem yeteneği” olan bir insan olarak yansıtan bu tabloyu Rivera Kasım 1957’de ölünceye dek kendi Mona Lisa’sı gibi saklamıştır. Burada Kahlo’yu Kahlo’nun gözleriyle yansıtmaya çalışmıştır. Resmi asbest tabela üzerine yapması gizli bir keskinliğin yanı sıra aşklarının zehirli yanını da yansıtmayı amaçlar sanki.
Temmuz 1954’te 47 yaşında ölmeden bir yıl önce Kahlo kangren yüzünden bir bacağını kaybetmişti. Rivera, Kahlo’nun ölüm yıldönümünde yaptığı resimde onun ruhunun sembolü olarak ateşi kullanacaktı.
Bu resmi bakarak yaptığı fotoğrafını 16 yıl önce Kahlo’nun belli bir süre ilişki yaşadığı bir fotoğrafçı çekmişti. Kahlo’nun başı, iki enerji kaynağı, toprak ile ateş arasındadır. Başında bağlı kurdelenin uçları damar şeklindedir; boynundan kökler sarkmaktadır. Kalp ile ağacın, iç ve dış kuvvetlerin bu çatışması Rivera’nın resmin altına yazdığı yazıdan uzaklaştırır dikkatimizi: “Gözlerimin kızı için”.
BBC TÜRKÇE