İçinde çabalayıp durduğumuz zorlu koşulların farkında olan kimi dostlar, hal hatır sormadan önce, gazetecilere yönelik baskıyı ve cezaevindeki gazetecileri soruyorlar. Ben de sözü dolaştırmadan “Günümüzde gerçek gazetecilerin bir ayağı adliyede bir ayağı cezaevlerinde, bir bölümü ise işsiz. Dolayısıyla kamuoyunun doğru haber alma, bilgilenme hakkına katkımız da olmuyor “ diyerek yanıtlıyorum. Meslek örgütüm adına 21 Kasım günü yine Silivri’deydim. Ahmet Şık’ı, Ali Bulaç’ı ve Mahir Kanaat’ı ziyaret ettim. Meslekte başarılarıyla öne çıkan üç meslektaşım birbirinden farklı gazetelerde çalışmış, ayrı siyasi fikirleri savunmuş olsalar da ortak yanları dürüst gazetecilik yapmış olmalarıydı. Geniş kültür birikimine sahiptiler. Eleştirel gazeteciliği sürdürdükleri, olan biteni halk adına irdeleyip sorguladıkları için hapisteler bugün. Şöyle bir düşündüm böylesi donanımlı insanları nasıl da kolayca harcıyor iktidarlar. Hep iktidarlarını öven uslu çocuklardan oluşsun istiyorlar gazeteciler. Muhalif diye yaftaladıkları eleştirel gazeteciliğin, uyarıcı olma niteliği ile, kendi iktidarlarına da ne kadar yararlı olabileceğini hiç düşün(e)miyorlar. Günümüz iktidarı, içeride ve dışarıda fevkalade güç koşullarda uğraş verirken, en çok onlara gerçekleri gösterecek gerçek gazetecilere ihtiyacı olmalı diye düşünüyorum. Küçük büyük çıkar hesapları ile iktidara yanaşan, mesleğin onurunu ayak altına alan gazeteci müsveddelerinin bitmez tükenmez dalkavuklukları iç acıtıyor. Şimdilerde yazmakta, okumakta, güzel sanatlarla bağ kurmaya, tiyatroya, keyifli bir film izlemeye gitmeye zaman bulamamaktan yakınıyorum. Öte yandan var olan zamanı ne kadar verimsiz kullandığımın da farkındayım. Cezaevine her gidişimde sevdiğim dostlarımı ardımda bırakmanın hüznü çöküyor üstüme. Ben onlara moral vermeye çalışırken onların bana sundukları dik duruşla bitmeyen üretme çabalarıyla, birbirlerine gösterdikleri sevgiyle doğrusu insanı şaşırtıyorlar. Hapisteki gazetecileri duymak, görmek istemeyen, onları hedefe koyan, ihbarcılığa soyunan sözde gazeteciler adına içerdekilerden özür dileyesim geliyor neredeyse. Sonra da, mesleği böylesine ayağa düşüren, ayrıştıran, insanlık değerlerini yitirmiş güruhtan söz açmanın bile ne denli yanlış olduğunu düşünüp vazgeçiyorum. Nasılsa tarih sayfalarında yerini alacak herkes, gelecek kuşaklar bu döneme de notunu verecek…
Yazıyı Yunan edebiyatının büyük ustalarından birinin Yannis Ritsos’un bir şiiri ile sonlayalım: Benzerlikler. Bu güzel şiiri dilimize yazınımızın önemli isimlerinden Şair Cevat Çapan aktardı. Birlikte okuyalım.
BENZERLİKLER
Su deposunda donuk yıldızlar,
Mühürlü bir odadaki ayna gibi
Eski avlunun ortasında duran depoda.
Güvercinler konuyor çevresine.
Boş beyaz saksılar
Sınırını çiziyor ay ışığının.
Sessizce bir türkü söylüyoruz
İçimizde bir yaraya bakarak.