Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Batı ile savaşarak kuruldu. Mütarekeden sonra İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan ülkemizi işgal ederken, büyük bir ABD donanmasının da bunlara destek olduğunu ve gidip Karadeniz sahillerini bombaladığını elbette unutmadık.
Yüz yıl geçmeden bölgemize yeniden musallat oldular. ABD ve daha geri planda durmaya çalışan kuyrukçuları… Irak’la Suriye’den sonra Türkiye ve İran’dan toprak kopararak petrolün bekçiliğini yaptıracakları, diken üstünde oturan bir aşiret devletine yer açmak istiyorlar. Ama dört bölge ülkesinin Rusya’yı da yanlarına alarak yaptığı ittifakla bu proje akamete uğradı. ABD’den tırlar dolusu modern silah ve teçhizat yardımı alan peşmerge bir gün bile savaşmadan çekildi.
Bu arada Türk Ordusu İdlib’e girerek Akdeniz’e açılması istenen koridora ikinci barajı koydu. Sonraki hedefin Afrin kantonunu dağıtmak olduğu açıklandı. Diğer yandan Habur’u devre dışı bırakan yeni gümrük kapıları için çalışmalar yapılıyor. Kerkük petrolü de artık Bağdat yönetiminden alınacak. İstanbul’da yapılan D-8 zirvesinde ise, bu ülkelerin aralarındaki ticarette milli paralarını kullanmaları gündeme geldi. Görüldüğü gibi Türkiye artık başka bir yerde ve bütün bunlar fevkalade önemli gelişmeler.
Ancak, ülke ve bölgemizin kaderini değiştirecek böylesine önemli günler yaşanırken, komprador medya bu başarıları halkın gözünden kaçırmaya çalışıyor. Ekranlarında kara propaganda uzmanlarını teyakkuza geçirmiş durumdalar. Bu elemanlar, Astana’da kurulan ittifaka nifak sokup Türkiye’yi tekrar NATO’nun kucağına oturtmak için sureti haktan görünüp ajitasyon yapıyor. AKP içini temizlemeye çalışırken, kendilerinin bile sevmediği belediye başkanlarına sözüm ona demokrasi adına kol kanat geriyorlar!
Yüksek tirajlı ceridelerin Atatürkçülüğü ve laikliği kimselere bırakmayan müellifleri de geçmişte yapılan hataları defaatle yazarak bunlara adeta lojistik destek veriyor. İçlerinde kendinden geçip savaşan orduya hakaret, millete küfür edenleri var!
Bu cin bozması adamların komşunun toprak bütünlüğünü savunmanın kendi toprak bütünlüğümüzü savunmak demek olduğunu, ittifak içinde yer alan ülkelerin farklı din ve mezhepten olmalarının laiklik adına ne kadar önemli ve sevindirici olduğunu kavrayamamış olduklarını kim iddia edebilir?
Evet, Astana ittifakı, yönetimlerinde Sünni, Şii, Alevi ve Hıristiyan liderlerin olduğu 5 ülkeyi bir araya getirdi. Burada ırk, din ve mezhep farklılığının geri plana itildiğini görüyoruz. Böyle bir gelişme, projelerini ulus devletleri bu farklılıklar temelinde ayrıştırmak üzerine kuran emperyalizmin bütün hesaplarını bozmaktadır. Dolayısıyla, Atatürkçü aydın buna üzülmez, bilakis sevinir. Eleştirecekse de eleştirisini sadece geçmişe bakarak değil, zaman ve mekan düzleminde yapar.
Bilimsel ve akılcı muhalefet yapmak yerine kör bir Erdoğan düşmanlığı ile demagoji yapmak, emperyalist Batı’nın müesses nizamını korumaktan başka bir anlam taşımıyor. Ve Batı’nın Türkiye’deki laikliğe ve demokrasiye ne kadar değer verdiğini de 15 Temmuz 2016 gecesi ve sonrasında çok net gördük!
Gerçek bir Atatürkçü ve ülkemizin insan malzemesini en iyi tahlil eden aydınlardan biri olan Attila İlhan, 1995 yılındaki bir röportajında ‘’Aydınlar bitti. Aydın diye bir şey yok Türkiye’de. Halk aydınların önündedir… Bizim aydınlarımız muhakemeden yoksundurlar. Olay gözüne giriyor, onu doğru değerlendirip doğru sonuç çıkartamıyorlar. Aydınlarımızın büyük kısmı inanışlarından önce menfaat peşindedirler. İşin püf noktası bu’’ diyordu…
Evet, rahmetli şairimizin dediği gibi işin püf noktası menfaat… Fakat insanların ülkesine karşı vefa, namus, utanma gibi duyguları da olmalı!