Bir duygunun, tasarımın, güzelliğin dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü ve bu yöntemlerle ortaya konulan üstün yaratıcılık diye tanımlanıyor sanat.
Dünyaca ünlü heykeltıraş Emel Vardar da sanatını şöyle tanımlıyor.
“Duygusal eğilimlerimin bir biçimde heykellerime yansıması olarak. Düşlerim, hayallerim, yaşanmış ve yaşanacak hayata dair ne varsa. Şiirsel bir anlatım ve bu duygu yoğunluğunun yalın bir şekilde ifadesi.”
Sanatçı Emel Vardar, bronz ve camdan yaptığı kadın figürleri ve büstleriyle ünlenmiş.
Kadına yüklediği anlam tıpkı bir müziğin tınısı gibi izleyenleri adeta büyülüyor.
“Kadının güçlü olabilmesi için en önemli nokta, eğitim, iş hayatına katılım ve ekonomik bağımsızlıktır” diyen sanatçı Emel Vardar ile sanat yolculuğunu ve bu sahada yaptığı yatırımlarını ve yoğun emek isteyen heykellerini konuşmak üzere buluşuyoruz.
Eylül Sanat Galerisi’nin kurucusu ve yöneticisi Emel Vardar, yurtdışında oldukça ünlü bir isim.
Heykelleri dünyayı dolaşmış.
Amerika’da Kanada’da Avrupa’da bir çok sergiye katılmış.
Heykelleri sanatseverler tarafından büyük ilgi görmüş.
Röportaj için galeriden içeri girdiğimde bu denli ünlü bir ismin ayakta beni karşılaması ve mütevazi duruşu ilk dikkatimi çeken nokta oldu.
Bu arada öylesi şık ki, oturur oturmaz bunun altını çizme gereğini hissediyorum ve dile getiriyorum.
“Türk sanatçısını yurtdışında temsil etmek kolay değil elbet, bu nedenle ayrı bir özen gösteriyorum giyime” diyor ve teşekkürlerini aktarıyor.
Gözüm dört bir yanda ışıl ışıl parlayan heykellerde.
Ne büyük bir emek ne zor bir iş diye içimden geçiriyorum. Bir de üstüne bir galerinin yöneticisi olmak ve bunu yıllardır ayakta tutabilmek.
Günümüz ekonomik şartları düşününce sanata yatırım yapmak ve ortaya çıkan eserleri dünyaya taşımak.
Bu düşüncelerle yoğunlaşmışken kahvelerimiz de ikram ediliyor yanında çikolatalarla.
Eylül Sanat Galerisi’nin kurucusu ve yöneticisi Emel Vardar, yurtdışında oldukça ünlü bir isim.
Heykelleri dünyayı dolaşmış.
Amerika’da Kanada’da Avrupa’da bir çok sergiye katılmış.
Heykelleri sanatseverler tarafından büyük ilgi görmüş.
Röportaj için galeriden içeri girdiğimde bu denli ünlü bir ismin ayakta beni karşılaması ve mütevazi duruşu ilk dikkatimi çeken nokta oldu.
Bu arada öylesi şık ki, oturur oturmaz bunun altını çizme gereğini hissediyorum ve dile getiriyorum.
“Türk sanatçısını yurtdışında temsil etmek kolay değil elbet, bu nedenle ayrı bir özen gösteriyorum giyime” diyor ve teşekkürlerini aktarıyor.
Gözüm dört bir yanda ışıl ışıl parlayan heykellerde.
Ne büyük bir emek ne zor bir iş diye içimden geçiriyorum. Bir de üstüne bir galerinin yöneticisi olmak ve bunu yıllardır ayakta tutabilmek.
Günümüz ekonomik şartları düşününce sanata yatırım yapmak ve ortaya çıkan eserleri dünyaya taşımak.
Bu düşüncelerle yoğunlaşmışken kahvelerimiz de ikram ediliyor yanında çikolatalarla.
Acı ve tatlının karmasında başlıyoruz konuşmaya.
“Nasıl başladınız?” diye klasik soruyla giriş yapıyorum.
“İlgi alanlarımız küçük yaşta belirmeye başlıyor. Nitekim benim de öyle oldu ve çok ufak yaşlarda resme başladım. Sulu boya, kuru boya oyuncağım onlardı. İlkokuldayken resim ve müzik dersine çok önem veriyordum. Ortaokul ve lise dönemlerde ünlü ressamların tablolarına bakarak resim yapardım. Sonra, ilk yurtdışına gideceğim zaman babam nereye gitmek istersin dedi, ‘Mona Lisa’yı görmek istedim. Gittik ve gördüğümde çok büyük bir resim bekliyordum. Ebatı küçük görünce şaşırmıştım. Sonra sanat hayatına da resim yaparak başladım. Mimar Sinan Üniversitesi’nin resim ve heykel kurslarına devam ettim. Sanırım 5 yıl kadar ders aldım. Çok iyi hocalardan öğrendim bu işi. O sırada resim yarışmalarına katıldım ve çok fazla derece aldım. Ve resimlerim sergilenmeye layık bulunurdu. Bu sanatla çok fazla haşır neşir olunca bir sanat galerisi açma fikri oluştu ve bunu 1993 yılında hayata geçirdim. İsmini ‘Eylül’ koydum. Ne güzel değil mi? Benim doğduğum ayda Eylül, bir kızım olmasını çok isterdim adını da Eylül koymak isterdim ama oğlum oldu. Ben de galerimin ismini Eylül koydum. Galeri de çocuğum gibi.”
Samimi konuşmasını hep gülücüklerle süslüyor Emel Vardar. Heykel yapmaya ne zaman başladınız, şimdiye dek hep resim oldu değil mi?
“Galeriyi kurar kurmaz her iki katta sürekli resim sergileri açmaya başladım. Resim çalışmalarımda bu arada yoğun bir şekilde devam ediyordu. Sonra bir arkadaşım benim büstümü yaptı. Bu durumdan çok etkilendim ve ben de resimden heykele geçtim. Resimlerimin tanımlayıcısı heykeller yapmaya başladım. Bu arada galerinin çalışmaları yoğun şekilde devam etti. Bir müddet sonra Amerika’da uluslararası bir sanat fuarı olduğunu öğrendim ve öğrenir öğrenmez New York’a gittim ve sanat fuarını gördüm. Gerçekten çok etkilendim, dünyanın her yerinden sanatçılar ve galeriler vardı. Ancak Türkiye’den hiç kimse yoktu. Üzüldüm. Ve oraya gitmeye karar verdim. Ama bu o kadar basit bir durum değil. Nihayetinde yoğun bir çalışma sonrası katıldım ve 28 heykelimi sergiledim. Bu fuarın çok önemli bir yanı vardı, bu fuarın ilk iki günü sanatla ilgili kişilere ve yazarlara açılıyordu. Burada eğer biri ilgilenen olursa bu çok önemli demişlerdi. Serginin üçüncü günü Avrupa’dan bir sanat galerisi ben ve heykellerimle ilgilendi ve o günden sonra birlikte çalışmaya başladım. Amerika’daki sanat fuarından sonra yurtdışında heykellerim sergilenmeye başladı. Gün geçtikçe dünyanın her yerinden teklifler gelmeye başladı. Ve böylelikle dünyanın dört bir yanını heykellerim dolaşmaya ve ben de tanınmaya başladım. İtalya, Fransa, Amerika, Kanada, gbi gibi. Yoğun bir tempoya ulaştı ve halen aynı yoğunlukta devam ediyoruz.”
Ne kadar kolaymış gibi anlatıyorsunuz? Yaptığınız heykellerin beğenilmesi ve kabul görmesi sanatseverlerin ilgisi ve bu denli bilinir olmak ve sanatsal çalışmalarınızı hiç durmaksınız sürdürebilirliğiniz. Müthiş Bu kolay mı? Ayrıca bütçe noktasında büyük bir yatırım gerektiriyor mu?
“Elbette başarması kolay değil. Çok zorluklarda yaşadım, yaşamadım dersem yalan olur. Finale varış kıymetli ve özel kılıyor durumu.”
İş dünyasında galeri öncesi bir buluşmanız oldu mu?
“Daha önce bir bankada çalışmıştım. Bahsettiğim dönem, lise dönemiydi. Orada ki öğretilerimin bugünkü varoluşumda etken olduğunu ancak bir galeriyi devam ettirebilme başarısında saklı sanırım. Ayrıca THY’de de çalıştım. Sonrası hep sanat. Sanat ile ticareti bir arada götürebilmek zaten başlı başına büyük bir zorluk. Yaptığım heykeller oldukça yatırım gerektiren malzemelerden oluşuyor. Hele hele yurtdışına çıkışlarında ulaştırmak, taşımak bile büyük bir emek ve para gerektiriyor. Ama özünde yaptığınız sanat olunca her türlü zorluğa göğüs geriyorsunuz. Şimdi artık mesafeler çok yaklaştı ama yine de zor. Üstelik yapılan eserlerin de uluslararası kalitede olması şartını da yerine getirme zorluğu var. En iyi malzeme kullanmaya çalışıyorum. Evet, sizin de vurguladığınız gibi yüksek bir meblağ ve yatırım gerektiriyor. Ve her heykel gümrüklerden geçiyor. Artık çok iyi çalıştığım kargocular var, bunlar işimi kolay kılıyor.”
Ne enteresan değil mi? Dışardan baktığımızda sergi ve öncesi yapılan yoğun emek. İşin arka planı bile büyük bir emek gerektiriyor.
Her gün farklı bir stres değil mi?
“Aynen öyle, sergi tarihinde eserlerin oraya yetişmesi ulaşması ayrı bir stres. Ve heykellerin kırılmadan taşınması. Bütün bunlar da ayrı bir risk. Heykellerinin yurtdışına gitmesi ayrı hikaye gelmesi ayrı bir hikaye diyebilirim. Ama bugün geldiğim nokta her şeye değer diyorum. Yurtdışında ülkemi temsil ediyor olmak en büyük gurur diyebilirim. Ha bu arada kargo parasını burada telaffuz etmeyeceğim ama oldukça yüklü bir meblağ. Ama sağolsunlar, sanata değer veren firmaların katkısı da oluyor. MNG kargo tam iki yıl sponsor oldu. Onlara da bu vesileyle teşekkür etmek isterim.”
Sanat ve ticaret… Hep ayrı kavramlar gibi algılanır siz nasıl bakıyorsunuz?
“Eğer para kazanmak amaçlı bu yola koyulmuş olsaydım, asla başarılı olamazdım. Çünkü bu iş de bir yatırım işi. Yabancı bir ülke de kendinizi tanıtmak ve yaptığınızı tanıtmak bir devamlılık gerektiriyor. Bu anlamda çok zor bir durum. Bu çok önemli. Yurtdışına bir kere gitmekle tanınır olmuyorsunuz bunun için sürekli oralarda olmanız gerekiyor. Tanınmış olunca galerilerden teklifler gelmeye başlıyor. Yılda 7 ya da 8 sergiye katılıyorum. Aslında yapılan büyük bir iş organizasyonu gerektiriyor.”
Bu yıl nerelerde sergileriniz oldu desem…
“Bu arada sadece yurtdışında değil Türkiye de de sergilerimiz oluyor bunun da altını çizeyim. Bu yılın ilk aylarında yurtdışında Art Gallery Gran Canaria ile Kanarya Adaları’yla başlayan sergi programları, Spoleto Arte Incontra Newyork, Spoleto Arte, Incontra Dalı Van Gogh Espacio de Exposicion, Figures Espane, Museo Dali, Ville de Van Gogh Espace d’exposition Arles France, Mostra Internazionale D” Arte Contemporanea Spoleto Arte, Festival Dei 2 Mondi, De Spoleta Arte Verso Caravaggio Malta da sergilere katıldım ve katılacağım. Bu arada hiç şüphesiz Venedik teki Spoleto Arte’de düzenlenen Pro Beennale Venezia sergisini unutmamak gerekiyor. Ayrıca New York, Chelsea ve Amsterdam Whitney Galery deki sergi de var. Öte yandan Türkiye’de 4’üncüsü düzenlenen Denizli Cam Bineali ve Datça’da 7’ncisi düzenlenen KNİDOS’un Sırrı festivali ile açık hava sergisini de belirtmem gerekiyor.
Dudak uçuklatan cinsinden değil mi? Ne denir ki. Elbette boşuna değil geçen yıl The Brrand Age Dergisi’nin Emel Vardar’ı Türkiye’nin başarılı kadını olarak seçmesi. Bu esnada gözüm galerinin baş köşesinde yer alan bronz bir heykele takılıyor.
Genelde temanız kadın olmasına rağmen bu köşede ise Barış Manço’nun büstü. Konunun uzmanı değilim ama ilgimi çekti çok güzel. Kadın figürleri arasında.
“Evet, ben de çok seviyorum. O benim Amcam.”
Aaa öyle mi? Barış Manço sizin amcanız mı?
“Evet öyle. Çalışırken çok yoğun duygular içindeydim, bu süreç çok kolay olmadı. Geçmişten günümüze anılarla beraber ve onu vakitsiz kaybetmenin acısıyla, sürekli yaşamın sancılarıyla eseri tamamladım. Barış Manço’nun 70’inci yaş günün de Barış Manço Müzesi’nde sergilendi. O günden bugüne sanat fuarlarında sevenleriyle buluştu. Rahmetli Barış Manço bana çok küçük yaşlarda, “Bu dünyaya insan bir kere gelir, bastığın yeri doldurmalısın” derdi. Bu sözünü hiç unutmuyorum ve hayatımda bu sözü felsefe edinerek yol almaya çalıştım. Sanat galerimi açtığımda çok mutlu olmuştu, beraber birçok proje hayata geçirecektik ama maalesef olmadı. Evet dediğiniz gibi asıl temam kadın ama ayrıca Michael Jackson, Frank Sinatra’nın da büstlerini yaptım, yurtdışında çok ilgi gören eserlerimden.”
Bronz ve camdan heykellerin albenisi, huzur veren ortamı ve tatlı sohbetten kopmak pek kolay değil. Eylül’de Eylül Galerisi’nde sonbaharının hüznünü değil her yana ışık saçan bir yüreğin ellerinden ortaya çıkan eserleri ve arka plandaki çalışmalarını sizlerle paylaştım.
Hiç bir şey kolay değil, ama konu sanat olunca durum çok daha zor.
Sevginin yoğurduğu her iş misali müthiş bir başarının sırrını çözmek çok zor olsa da son sözü ben değil Emel Vardar söylüyor.
“Hiç bir zaman pes etmeden, titiz çalışma ve yaratıcı tutkuyla devam edip, ülkemizi uluslararası platformlarda temsil edip bir Türk kadını olarak gurur duyuyorum. Eğer sırrınız ne diyorsanız, yanıtım yetenek, eğitim, her şeye rağmen, çalışmak, çalışmak ve çalışmak.
Hep sanatla kalın emi…
Nıver Lazoğlu