TEDMEM tarafından hazırlanan rapora göre, çalışan annelerin 0-3 yaş arasındaki çocuklarının yalnızca yüzde 15’i yuvaya gidebiliyor. Bu oran içinde olabilmek için yüksek ekonomik düzey grubunda yer almak gerekiyor. Türkiye’de, okulöncesinde okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 35.5, 4-5 yaş için yüzde 45. Oysa gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 100.
Çalışan annelerin 0-3 yaş arasındaki çocuklarının yalnızca yüzde 15’i yuvaya ya da kreşe gidiyor. Bu oran içinde olabilmek hem yüksek sosyo-ekonomik düzey grubunda olmakla, hem de annenin eğitim düzeyi ve istihdam durumu ile yakından ilişkili bulunuyor. Çalışan annelerin yüzde 32’si çocuklarını büyükanneye bırakıyor, yüzde 27’si ise ya evde ya işte çocuğuna kendisi bakıyor. Bu nedenle erken çocukluk eğitimi ve bakımının evrenselleştirilene kadar sosyo-ekonomik düzey temelinde değişkenlik gösteren politika ve stratejilerin oluşturulması ve uygulanması ayrı bir önem taşıyor. Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM tarafından “Türkiye’de Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımı:
Mevcut Durum ve Öneriler” başlıklı bir rapor hazırlandı.
Tekrarlar, öğrencilerin tükenmişlik ve bıkkınlık yaşamasıyla sonuçlanıyor
Rapora göre, Türkiye’de, özellikle 0-3 yaş için kaliteli eğitim ve bakım hizmetleri veren ve nitelikli insan kaynakları bulunan kurum sayısı az. Bu nedenle aileler niteliğine güvenemedikleri bir erken çocukluk eğitimi ve bakımı süreci yerine, akrabalar ya da komşularla çözüm geliştirmeyi tercih ediyor. Dezavantajlı çocukların erken çocukluk eğitiminden faydalanmasını sağlamak için bu kesimin ihtiyaçlarına cevap verebilen özel teşvikler gerekiyor. Özellikle toplumun en yoksul yüzde 40’lık kesimi için ailenin gelir seviyesi de göz önünde bulundurularak politikalar oluşturulması öneriliyor. Rapora göre, Türkiye’de öğretmenlerin programı çeşitlendirmesi ve içeriği çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarına göre zenginleştirebilmesi konusunda bir sınırlılık var. İlk anda öğrenme açlığı içinde geldikleri okulda, sonraki yıllarda öğrenme içeriğinin zenginleştirilememesi sebebiyle oluşan tekrarlar, öğrencilerin tükenmişlik ve bıkkınlık yaşamasıyla sonuçlanıyor. Okulöncesi eğitimin 2017 yılında da zorunlu hale getirilmesine ilişkin peş peşe açıklamalar yapıldığı hatırlatılan raporda, “Ancak yapılan bu açıklamalara ve politika dokümanlarında yer alan hedeflere rağmen, okulöncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi konusunda uygulamanın hangi basamaklar izlenerek gerçekleştirileceği, uygulamanın başlatılıp başlatılmayacağı konusu belirsiz’’ deniliyor.
Telafisiz
Türkiye’de, okulöncesinde okullaşma oranları 3-5 yaş için yüzde 35.5, 4-5 yaş için yüzde 45.7, 5 yaş için ise yüzde 59. Oysa gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 100. Araştırmalar, 0-6 yaş arası eğitime yapılan her 1 liralık yatırımın, topluma 7 liralık kazanç olarak geri döndüğünü gösteriyor. Okulöncesi eğitimin önemine ilişkin bazı tespitler: Beyin gelişiminin büyük bir bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanır. Bu yaşlardaki eğitim eksikliğinin sonradan giderilmesi neredeyse imkânsız. Okulöncesi eğitiminden yararlanan çocuklar okula daha hazır başlar, daha başarılı olur, üniversiteye gitme oranları yüksektir, daha yüksek statülü işlerde çalışırlar, daha çok vergi öderler, toplumsal ve ekonomik gelişmeye daha fazla katkıda bulunurlar.
Annenin eğitimi belirleyici unsur
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ortaklığında yürütülen “Türkiye’de Erken Çocukluk Bakımı ve Okulöncesi Eğitime Katılım” araştırması, okulöncesi eğitime katılımı etkileyen en önemli değişkenlerin varlık seviyesi, annenin eğitim düzeyi ve annenin istihdam durumu olduğunu ortaya koyuyor. Her üç değişken de en çok 4 yaşta okullaşma oranlarını etkiliyor. Örneğin, 4 yaşta en yüksek yüzde 20’lik varlık dilimindeki ailelerden gelen çocukların okulöncesi eğitime katılma olasılıkları, en düşük yüzde 20’lik varlık dilimden gelen çocuklara göre yüzde 26 daha fazla.
CUMHURİYET