Tarihçi Prof. İlber Ortaylı demiş ki: “Azerbaycanlı başka, Azeri başka. Türkler arasında Azeri diye bir millet yoktur. Bunu Stalin hıyarı çıkardı. Stalin cahil bir Gürcü’dür. Milliyetlerden anlamaz, felaket bir heriftir.” Bu haddini bilmez adama öncelikle Stalin’e karşı hakaretini misliyle iade ediyorum. Bütün Sovyet halklarının önderi, faşizme karşı büyük savaşın başkomutanı ve Rusya’da halen daha halkın büyük çoğunluğunun saygıyla andığı tarihsel bir kişiliğe bu kadar bayağı ve düzeysizce hakaret etmek ancak hakaret edenin düzeyini gösterir. Ortaylı, Stalin’e “cahil bir Gürcü” diyerek Gürcülere de hakaret etmiş oluyor. Stalin’in Gürcü olduğunu vurgulamasının başka bir anlamı yoktur. Sağcı politikacılardan, Süleyman Demirel’in dışişleri bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in bir zamanlar dediği gibi, tezyif müzeyyifin kadri ile mütenasiptir. Bizim müzeyyifin “cahil Gürcü” dediği adam, çarlık rejimine karşı devrimci faaliyeti yüzünden üniversite okumaya zamanı ve imkanı olmamış ama evinde şahsi kütüphanesinde beş binden fazla, üzerinde notlar alınmış kitabı olan, 17 yaşında yazdığı şiiri ulusal antolojilere girmiş, anadili Gürcüce dışında Rusça ve Almanca okuyan, konuşan ve yazan, ulusal sorun üzerinde Lenin’in teşvikiyle Marksizmin temel metinlerinden birini yazmış, ömrünün sonuna dek metalurjiden dilbilime kadar uzanan geniş bir sahada büyük bir entelektüel ve idari merakla çeşitli konularda sürekli okumuş, kendini geliştirmiş bir entelektüel idi. Ayrıca bütün ömrünü emekçilerin mutluluğu ve Sovyet ve dünya halklarının barış içinde yaşamasına adamış bir devrimciydi. Kuşkusuz her insan gibi hataları da vardı ve eleştirebiliriz de ancak hakaret edemezsiniz. Ortaylı’nın daha önce de Baltık cumhuriyetlerine yönelik anti-Sovyetik çarpıtmaları ve benim bir yazım olmuştu.
Şimdi gelelim konuya. Stalin’in Azeri diye bir millet uydurmuş olması her şey bir yana teknik olarak mümkün değil, çünkü Rusçada Azeri diye bir sözcük yok. Stalin Azeri diye bir millet uydurmuş olsaydı Rusçada Azeri anlamına gelen bir terim olması gerekirdi, ancak yoktur. Rusçada sadece Azerbaycanlı (Azerbaycanets) sözcüğü vardır, Azerinin karşılığı yoktur. Azerbaycan Türkleri de kendilerine Azeri demezler, Azerbaycanlı derler. Ortaylı’nın demek istediği Stalin’in Azerbaycanlı diye bir millet yarattığı ise o da doğru değildir, çünkü Azerbaycan ve Azerbaycanlı terimleri de Stalin’in icadı değildir. 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulduğunda Azerbaycan adı ilk kez bağımsız bir devletin adı oldu. Kuruluş bildirgesinde Türk sözcüğü geçmiyordu, “Azerbaycan halkı” ifadesi vardı. Bu cumhuriyetin sınırları içindeki bütün milliyetlerin özgürce gelişimini destekleyeceği vaadi de vardı. Bilindiği üzere bu cumhuriyeti kuranlar Bolşevik değildi, Stalin veya başka bir Bolşevik’ten de emir almıyorlardı. Bu arada Mart 1918’de Sovyet Rusya ile Brest Litovsk’da antlaşma imzalayarak Batum, Ardahan ve Kars sancaklarını geri alan Enver Paşa ve şürekası bununla yetinmeyip Kafkaslarda Turancı maceralar peşindeydi. Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusu adlı ordu Brest Litovsk Antlaşması’nın hükümlerini ihlal ederek Azerbaycan’ı işgal etti ve Azerbaycan’daki burjuva demokratik devriminin kazanımlarını ve özgürlüklerini yok etmeye, toprak reformunu engellemeye, sendikaları ve sosyalist partileri yasaklamaya başladı. Nuri Paşa’nın ordusu demokratik, solcu, liberal, Şii Azerbaycanlılara karşı sağcı, muhafazakar, İslamcı, Sünni yanlısı Azerbaycanlıları desteklemeye ve Azerbaycan halkına tepeden bakmaya başladı. İşte tam da bu Osmanlı siyaseti Azerbaycan Türkleri arasında Osmanlı kimliğine tepkiyi ve bağımsız Azerbaycanlı kimliğini öne çıkardı. (Daha geniş bilgi için bkz. Tadeusz Swietochowski, Russian Azerbaijan, 1905-1920, Cambridge University Press, 1985, s. 130-133). Azerbaycan Türkleri yüzyıllar boyunca İran ve Şii kültürü etkisinde kalmışlardı. Ancak Rusya’daki devrimci kültürün de etkisinde kalmışlardı. Dolayısıyla Nuri Paşa gibi adamların pan-Türkizmi veya pan-İslamizmi sadece Bolşeviklere değil, ilerici Azerbaycan Türklerine de çekici gelmemiştir. Unutmayalım ki 19. yüzyılda Türkler için Latin harflerini öneren ilk aydın olan Ahundzade de Azerbaycan’dan çıkmıştır. Dolayısıyla Azerbaycanlı kimliğini dolaylı yoldan teşvik eden Osmanlı emperyalizmi olmuştur.
Çarlık döneminde Azerbaycan Türklerine çarlık bürokrasisinde “Tatar” deniyordu. Azerbaycan Cumhuriyeti ve sonra Sovyet iktidarı kurulduktan sonra Azerbaycan Türklerine resmi olarak Azerbaycan Türkü ve dillerine de Azerbaycan Türkçesi denmiştir. Ancak Rusçada (İngilizcede olduğu gibi) Türk ve Türkçe anlamında iki ayrı terim vardır. Birincisi, tyurk ve tyurkskiy yazık, bizim Türki dediğimiz genel anlamdaki Türk ve Türkçedir (İngilizcesi Turkic). İkincisi ise Türkiye Türkü ve Türkçesi anlamındaki turok ve turetskiy yazık terimleridir. Ortaylı bunları bilir ama nedense unutur. Azerbaycan Türkleri için doğal olarak birincisi yani azerbaycanskie tyurki ve azerbaycanskiy tyurkskiy yazık ifadeleri kullanıldı. Sovyet Azerbaycanı Türkiye’den önce Latin alfabesine geçti. 1936’dan sonra Azerbaycan Türkçesi yerine Azerbaycanca veya Azerbaycan dili (azerbaycanskiy yazık) ifadeleri kullanılmaya başladı. Bununla birlikte, Azerbaycan Türklerinin Türk (tyurk) olduğunu ve dillerinin Türkçe (tyurkskiy) olduğunu da kimse yadsımadı, gizlemedi. 1939’da öteki Sovyet Türk halkları gibi Azerbaycan Türkleri de Latin harflerini bırakıp Kiril alfabesini kullanmaya başladılar. Kuşkusuz burada ortak alfabe kullanmanın pedagojik yararları yanında siyasal olarak Azerbaycan Türklerini pan-Türkizmden uzak tutma gayreti de vardır. Stalin ve Sovyet önderliğinin Sovyet halkları içinde her türden milliyetçi, pan-Türkist veya Pan-Slavist akımları hoş görmesi elbette beklenemez. Ancak Sovyet iktidarı, sadece birkaç bin nüfusu olan Türk halkları (örneğin Tofalar) dahil olmak üzere bütün Sovyet halklarına anadilde eğitim, öğretim ve devlet destekli yayın olanakları vermiştir. Yüzden fazla halkın yaşadığı SSCB’de halklar arası ortak dil doğal olarak Rusça olmuş ancak öteki diller ve kültürlerin gelişiminin önünden engeller de kaldırılmıştır. SSCB dağıldıktan sonraki piyasa koşullarında ise az nüfuslu Türk halklarının dillerindeki yayınlara devlet desteği kakmış ve bu yayınlar yok denecek kadar azalmıştır. Stalin ve Sovyet önderliği eğer bir millet yaratmakla suçlanacaksa o zaman Azerbaycan dışında Kazak, Tatar, Türkmen, Kırgız, Özbek, Kazak ve başka milletleri de yaratmakla da “suçludurlar”! Sovyet iktidarı nüfusunun çoğu Rus olan Kazakistan’da dağınık yarı göçebe boylar halinde yaşayan Kazakları birleştirmiş ve onlara bir Kazak SSC kurmuştur! Dikkat edin, Kazakistan SSC bile değil, “Kazak” SSC! Aynı şekilde değişik kimlikleri birleştirip bir Özbek ulusu yaratmıştır. Ancak Sovyet iktidarı ne yaparsa yapsın, ister birleştirsin, ister ayrı kimlik versin, milliyetçilere yaranamaz çünkü onlar küçük olsun benim olsun, istediğim gibi yöneteyim, sömüreyim isterler. Örneğin Sovyet iktidarı birbirine çok yakın Türki halklar olan Başkurtlar ve Tatarlara ortak cumhuriyet kurmayı istemiş ancak Zeki Velidi Togan gibi Başkurt milliyetçileri bunu istememiştir. Tatar milliyetçilerine soracak olsanız onlar da Sovyet iktidarı Başkurtları bizden ayırdı derler. Sovyet iktidarı Orta Asya’da Türkistan diye bir cumhuriyet kurmuş olsaydı bu kez de Kazaklar, Türkmenler vb biz ayrı cumhuriyet istiyoruz diyeceklerdi. Peki denebilir ki Stalin neden bir Azerbaycan Türk SSC kurmamıştır? Açıktır ki Türkiye adında ayrı bir devlet varken ne Stalin ne de Azerbaycan Türkleri böyle bir adı tercih etmezdi ve Azerbaycan halkından böyle bir talep de olmamıştır. Nitekim SSCB dağıldıktan sonra bile bağımsız Azerbaycan 1995’te anayasasına devlet dilini “Azerbaycan dili” olarak yazmıştır. Bunu da Stalin mi buyurdu? Ortaylı o kadar cesursa bu soruyu bugünkü Azerbaycan’da oligarşik, otoriter bir rejim kurmuş olan kapitalist mirasyedilere sorsun. Mart 1991’deki referandumda Rusya, Ukrayna, Ermenistan ve Gürcistan’ın aksine SSCB’deki Türki cumhuriyetlerin neden % 90 üzerinde oranlarda (Azerbaycan’da % 93.3, Karabağ Ermenileri oylamaya katılmadı) birlikten yana oy vermiş olduklarını açıklasın bakalım açıklayabilirse.
İLERİHABER Doç. Dr. Candan Badem