Ünlü yazar Metin Hara, dünyaca ünlü model Adriana Lima ile yaşadığı aşkla tüm Türkiye’de ve dünyada gündem konusu oldu. Türkiye’de dikkatleri üzerine çeken Metin Hara, Ayşe Arman’a vermiş olduğu röportaj ile de tepkileri üzerine çekti. İşte o çok konuşulan röportaj:
Hürriyet Gazetesi’nden edinilen bilgilere göre, Ayşe Arman’a merak edilenleri anlatan Metin Hara, “‘Bu iş kurgu! Her yerde öpüşmeler filan reklam! Aşk maşk yok’ diyorlar. Öyle bir şey söyle ki, bu aşkın kurgu olmadığını kanıtla…” sorusuna yanıt verdi. İşte, Metin Hara’nın verdiği o yanıt:
Ayşe Arman: Metin Hara, bütün Türkiye seni konuşuyor…
– Olur böyle şeyler n’apalım Ayşecim…
Ayşe Arman: Neredesiniz?
– Hâlâ Bodrum’dayız. Gitmedik bir yerlere. Biz işin magazinsel boyutunda değiliz. Yazılıp çizilenler de umurumuzda değil. Hele yenge, gayet rahat! “Her yerde, herkese, istediğin her şeyi söyleyebilirsin, istediğin her şeyi yapabilirsin!” diyor. Olay hakikaten bizim adımıza çok ilginç noktalara gidiyor. Reklam meklam lafları gayet salakça. Artık daha neler!
Ayşe Arman: Dur, dur o zaman başlıyorum sormaya. “Bu iş kurgu! Her yerde öpüşmeler filan reklam! Aşk maşk yok” diyorlar. Öyle bir şey söyle ki, bu aşkın kurgu olmadığını kanıtla…
– Ayşecim, sen de senelerdir basının içindesin. Bir kadınsın, sen de ünlüsün. Gözünü seveyim, sana para teklif edilse ve sevmediğin bir adamla öpüş dense, öpüşür müsün? Kabul eder misin? Etmezsin di mi? Kim eder? Bunun böyle olduğunu düşünebilmek nasıl bir kafadır? Nasıl bir zihniyet buna ihtimal verir? Üstelik sözünü ettiğimiz kadın, dünyanın en ünlü, en çok para kazanan modeli. Zaten kazanmış kazanacağı kadar. Bu kadının çalıştığı markaların ve aldığı bütçelerin büyüklüğü inanılır gibi değil, bunun farkında mı değiller? Ya matematikleri bozuk ya da ahlakları!
Ayşe Arman: İyi de siz de her yerde öpüşüyorsunuz kardeşim! Ve her yerde fotoğrafınız var. “O öpüşme karelerini verebilmek için belli açılarda durmuşlar! Basbayağı kurgu” deniyor. Dahası, bunu paparazziliği bilenler söylüyor. “Bu işte bir iş var! Gerçekten âşık olan adam kaybolur, görüntülenebileceği yerde durmaz!” diyorlar…
– Ayşecim, bizim kaldığımız çiftlik 50 dönüm. Birazdan sana bulunduğumuz yerdeki dağın fotoğrafını yollayacağım. Nereden çektiklerini gör. 1.5 km’den, upuzun teleobjektifle çekiyorlar. Biz de oraya branda gerdirdik. Onlar tabii böyle yazacak, böyle konuşacak. Bu sefer purolu, yatlı, fabrikalı adamlar kazanmadı, 30 TL’ye alınan bir müzik kutusu, bir kâğıda yazılan şiir kazandı! Gençler bunu bilsin. Artık sadece parayla olmuyor bu işler. Sadece dünyayı, havayı, insanları, çalışanları sömürenler kazanmıyor. Gönlü geniş, sıfatların ötesinde güzel bir kadın bile, bir tane şiire, bir müzik kutusuna, gayet rahat vurulabiliyor! Sana âşık oluyor! Gençler bunu örnek alsın, çekemeyenler de sodalarını içsinler! Çünkü daha büyük şeyler de olacak…
Ayşe Arman: Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?
– Aşk olarak da olacak, başarı olarak da olacak. Ben daha Birleşmiş Milletler’de seminer vereceğim. Bütün dünyanın Paulo Coelho’su olacağım. Binlerce insanın hayatını değiştireceğim. Her sene hedefime biraz daha yaklaşıyorum. O yüzden bu yazılıp çizilenlere hiç sinirim bozulmuyor. Hatta Demet Akalın da bir şey yazmış çok güldüm…
DEMET AKALIN ‘ESKİ KOCASI DA ŞAŞIYDI!’ DEMİŞ
Ne yazmış?
– “Önceki kocası da şaşıydı!” diye yazmış. Komik de. Ama hakikaten ka’le almıyorum. Amipten büyük zekâsı olan herhangi bir insan bu yaşadığımızın reklam olmadığını, olamayacağını anlar! Anlayabilmeli. Karşımızdaki kadın ünlü olmak için kendini parçalayan, reklama ihtiyacı olan bir Instagram fenomeni mi? İstemediği biriyle öpüşür mü? Başka şeylerle karıştırıyorlar! 7’nci sınıf kanallarda çıkıp Instagram fenomeni olan, sonra sansasyon ilişkiler yaşayan insanlara benzetiyorlar. Karşılarındaki kadının çapını bilmiyorlar, dünya çapında olduğunu kavrayamıyorlar.
Kötü niyet mi bu sence? Aşağılık kompleksi mi? Nedir? Erkek kıskançlığı mı? Bir Türk’ün, dünya çapında bir modelle aşk yaşayacağına mı inanmıyoruz? Senin boyunun kısalığı kalmadı, çirkinliğin kalmadı… Hakarete varan şeyler söylendi…
– Sen senelerdir kadına karşı şiddette “Hayır!” diyorsun. Bunun politik bir tarafı var mı? Yok. İnsani bir şey. Senin savunduğun şey bu, duruşun bu. “Kadını, çocuğu dövemezin, kimseye el kaldıramazsın, şiddet uygulayamazsın, cinsel istismarda bulunamazsın!” diyorsun. Sen bunları yazıyorsun. İyi bir şey yapıyorsun. Ama sana da küfrediyorlar. Demek istiyorum ki bizim ülkemiz böyle. Belki de bir dönem bu. Bu ülkenin kurucusuna bile küfrediyorlar. Bana etmişler çok mu? Ama ben söylüyorum, gökyüzüne âşık bir adamın çamurla işi olmaz! Benim ideallerim büyük. Ben bütün dünyaya açılacağım. Bu kitap da satacak, o şiirler de okunacak, o vakıflar da kurulacak. Bu çocuklar kurtarılacak, hapishanelere gireceğim, hastanelere gireceğim. Ama tabii ki kıskançlar da arkamdan konuşacak, sodalarını içecek, “Bu, PR!” diyecek, “Metin, illuminati diyecek, Rockefeller arkasında!” diyecek, ama ben yine bildiğimi okuyacağım. Şiirden de sanattan da insanlıktan da aşktan da vazgeçmeyeceğim. Herkes anlasın, artık bu kadar kalpsiz, bu kadar kötü bir dünya yok. Şu anda Finansbank, Turkcell gibi büyük şirketlerin hepsi, sufi nefes eğitimlerine başladı. Bu da iyi bir gelişme. En azından Türkiye’nin maço ağırlıklı erkek kısmı, içsel yolculuğun öneminin farkına vardı. Komik ama öyle…
“Havuç, Adrina Lima ise, içsel yolculuğa tamam!” mı diyorlar?
– (Gülüyor) Evet. “O yaptı lan!” diyorlar. Hakikaten ben yaptım. İsimleri açıklamıyorum ama ben zaten Hollywood yıldızlarıyla da çalışmaya başladım.
Bu arada sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada haberleriniz çıkıyor…
– Tabii ki öyle olacak. Çünkü kadın, bütün dünyada tanınan biri, sadece üçüncü dünya ülkesinde haber olacak halimiz yok. Biz biliyorduk bunu…
SEVDİĞİM KADINI ÖPERİM SANA NE!
İnsan çok âşıksa o çiftlikte kaybolmak ister. Seviş, öpüş ama odanda… Kapanırsın, kalabalıklarla işin olmaz. Ama siz dün Mehmedof’a gitmişsiniz…
– E sıkıldık. Beş gün kadını papağan gibi burada mı tutayım? 12 araba gazeteci bekliyor kapıda diye, ben niye kendi hayatımı kısıtlıyorum? Yenge, muhteşem bir şey söyledi dün bu arada: “Adam öldürmedik, uyuşturucu kullanmadık, kötü bir şey yapmadık, sadece aşk yaşıyoruz!” dedi. Gerçekten de öyle. Bizim hiçbir problemimiz yok. Dünya da aslında umurumuzda değil. Biz havaalanının lounge’unda öpüşüyorduk, bir hıyar çekmiş. Sevdiğim kadın, öperim, bu kadar! Sana ne? İndik, zaten basın buradaydı. Arkamızdaki arabaya çarptılar araya girmek için. Bu arada yazdıkları da doğru değil, biz hız mız yapmadık, alenen yalan yazıyorlar. Geldik, villanın tepesine tırmandılar. Bodyguard’lar getirttik, güvenliğinden korktuk kadının. Şimdi 12 araba bekliyor. Sen söyle, objektiflere yakalanmamanın imkânı var mı? Demin de dağa tırmandılar…
Hiç odandan çıkmazsın. Perdeni açmazsın…
– Ayşecim, bu bir seçimdir. Beni de anla ve n’olur saygısızlık gibi değerlendirme, ben geri adım atmayacağım. Ben kapımda gazeteci bekliyor diye, “Evet efendim, sepet!” efendim demeyeceğim, bana ne onlardan, ben hayatımı eskisi gibi yaşayacağım, onlar da buna alışacak. Ben yemeğe gitmek istiyorsa giderim, niye yani gazeteciler bizi takip edecek diye hapis hayatı yaşayalım? Balık yemeğe gitmeyeyim mi yani? Ben hayatım boyunca böyleydim. Ben yine insan haklarını savunacağım, kadın haklarını savunacağım, aşkımı savunacağım. Hiçbir şekilde kendimi kapatmam!
NUSRET’İNKİ BUSINESS BENİMKİ AŞK
Sen şimdi, “Dünyanın yeni Paulo Coelho’su olacağım” deyince, insan bir şüpheye düşüyor, ne diyor bu diye, yoksa kurgu mu? Biz mi manyağız, her şeyden şüphelenir olduk? Nusret’in “salt bea”sinin de bir kurgu, bir PR çalışması olduğunu düşünenler var…
– Ayşecim, o bir business, benimki bir aşk! Ben dünyanın en güzel kadınını parayla satın alarak, öperek mi Coelho olacağım. Yapma! Hakikaten böyle düşünenlerin gönlünden şüphe ediyorum. Böyle bir senaryoya inanılması IQ yoksunluğu ve hatta EQ yoksunluğu. Bu insanların zekâsı da yok, duygusal zekâsı da yok. Nasıl bir stratejidir bu?
“Televizyon programına başlıyormuşsun”, öyle deniyor…
– Bu da başka bir delilik! Benim Acun’la tanışıklığım yok, telefonum yok, onunla konuşmuşluğum yok, kontağım yok. Kısacası alakası yok! Program teklifi bile gelmedi. Böyle bir proje yok. Acun’la bir merhabamız bile yok. Komple uydurmuşlar. Kendileri çalıyor, kendileri oynuyor. Yani inanılır gibi değil. Ben Doğan TV’ye yakınım, istediğim zaman program yaparım, YouTube kanalımız onlarla ortak. Onlarla bile konuşmadık böyle bir şey. Nereden çıktı bu Acun. Ben niye Acun’la program yapayım? Böyle bir durumda koşup program yapar mıyım hem? Ben deli miyim? Köyde büyümedim ben.
Diyelim ki Adriana Lima’nın sevgilisi Hacı Sabancı olsaydı…
– (Gülüyor) Bak, o zaman “Helal olsun!” diyeceklerdi! Ama söz konusu ben olunca akılları almıyor, sodalarını içip “Reklam, bu PR bu!” diyorlar. Beni tanıyanlar ise, “Helal olsun!” diyor. “Biz adamın gönlünü biliyoruz, kız arkadaşları için neler yaptığını biliyoruz, ne kadar tatlı bir adam olduğunu biliyoruz!” Benim tavsiyem, biraz kafa yapılarını değiştirsinler, ruhlarını satmadan. güzel güzel ekmeklerini kazansınlar. Ben hiç kimseye borcu olmayan, marka konferasında konuşan, kendi çapında 5 şirket ve 4 orman sahibi olan, yine kendi çapında bir hastane inşa eden bir adamım. Evet, kirada oturuyorum. Adriana Yenge’yi de, 5. Gazeteciler Sitesi’ndeki evime götürürüm, evin şekli şemali ya da nerede olduğu onun umurunda değil ki…
İyi de, sen de Marlon Brando’nun genç hali değilsin! Bu kadın sende ne buldu?
– E tatlım, insanlar beni çok eleştiriyor. Tamam, fiziksel çok bir özelliğim yok ama sen hiç benim eski sevgililerimi Google’dın mı?
Hayır…
– E ben sana söyleyeyim o zaman. Aslı Tandoğan, Ekin Türkmen, Müge Boz, Beste Kökdemir. Bunlar benim eski sevgililerim. Hepsi inanılmaz güzel, kendi alanlarında inanılmaz başarılı, sempatik, yaratıcı, üretken ve çok güzel kadınlar. Hepsi de ünlü. Ben kimseye bir şey kanıtlamak durumunda değilim. Bugüne kadar de hep sessiz durdum. Birlikte olduğum kadınların hepsi zaten dünya güzeli ve dünya tatlısı. Muhteşem gönüllü kadınlar. Şimdi de kanlı canlı, gayet doğal, iki çocuk annesi, ailesine yardım eden Adriana Lima var hayatımda. Ben de onun hayatının bir parçasıyım. Nokta… Torpilsiz, parasız ve rüşvetsiz bunlar bir bok yapamıyor ya, çünkü “içeride” hiç bir şey yok ya, içleri, ruhları boş ya, aynı sistemin benim için de geçerli olduğunu düşünüyorlar. Ama ben, oyunculuk yaparken de iyiydim, terapistlik yaparken de insanlara yardım ederken de. Her yaptığım işe yüreğimi koyuyorum, arkadaşlığıma da aşkıma da. Kimin ne söylediğinin hiç önemi yok. Hiçbir kimseden, hiçbir kominiteden, tarikattan yardım almadan ben bu hale geldim. Ve evet, beğenseler de beğenmeseler de ben, çocukluğumdan beri dünyayla ilgili bir şeyler yapacaktım. Ve bunu, adım adım Türkiye’de inşa ediyorum, dünyaya da açılacağım. Çok rahatım. Çok netim. Ve biz çok mutluyuz. Acayip planlarımız var, keyfimiz yerinde…
YENGE, ‘SENİNLE HER ŞEYE HAZIRIM’ DİYOR
Yenge ne diyor bütün bunlara?
– O benden çok daha rahat! “Seninle her şeye hazırım, nerede gittiğimizin önemi yok, yeter ki senin yanında olayım!” diyor. Dün bizi, eski bir arabayla almaya geldiler. Dedim ki, “Its’ not a fancy car!” “Çok havalı, süslü bir araba değil pardon!” manasında bir şey söylemeye çalıştım. Bana baktı ve güldü, “Boş versene, gidiyorsa sorun yok!” dedi. Böyle bir kız. Para mara, gösteriş umurunda değil, dünya tatlısı bir şey. O yüzden benimle beraber…
HÜRRİYET