Gazetecilik zor zanaat. Emek verilen her iş gibi. Önce okulu kazanmak için ter döküyorsun, ardından okul sıralarında çabalıyorsun. Derken mezuniyet ve iş bulma uğraşı.
Yıllarını geçiriyorsun haberin satırlarını doğru dökmek adına, doğru bilgilendirme, doğru iletişim gibi gibi.
Ardından biriktiriyorsun heybeni olanla bitenle deneyimle.
Dün de yaşanılanları hep ders sayıp “ben oldum” demeden, yeni öğretiler için uğraştasın.
Bugünkü dersi tekstil sektöründe dev isimlerden öğrenen bir isim veriyor.
Güzel Sanatlar Akademisi Tekstil Bölümü Mezunu Müge Krespi mezun olduğu okulunda yani Mimar Sinan Üniversitesi”nde iş dünyasını, tasarımı, kumaşı anlatıyor, gençlere.
“Vakko’nun kurucusu Vitali Hakko’dan çok şey öğrendim, nurlar içinde olsun” diyor Müge Krespi, okuldan alışkanlık olsa gerek bana da bir öğretmen edasıyla soruyor?
“Soruları hazırladınız mı?
Telefon kayıtta, Maço yerde sesizce oturmakta, ben koltukta ikram edilen kahvemdem bir yudum aldım, “Genelde soru hazırlamam sohbet beni nereye götürürse öylece sorular akar” diyorum.
Ve başlıyoruz.
İlk soru, iş hayatına ne zaman nasıl adım attınız, bu sahada eğitiminizi nerde tamamladınız?
Müge Krespi anlatıyor.
“Hep hayalim akademiydi, büyük babam da ressamdı, o nedenle hep merakım vardı çizime. Gençliğim taşrada geçti, hayalimi gerçekleştirmek üzere İstanbul’a geldim. Tekstil ve iç mimarlıktı favorim. Ancak kumaşa olan düşkünlüğüm nedeniyle tekstili seçtim. Tekstil Bölümünden mezun oldum. Eski adıyla Güzel Sanatlar Akademisi olarak girdim, değişince Mimar Sinan Üniversitesi’nin ilk mezunlarından oldum. Boya tekniği konusunda eksiğim vardı onun eğitimini de İsviçre’de yaptım. Döner dönmez işe başladım. İhracat ve giyim sektöründe çalıştım. Titiz, Altınyıldız, Vakko, Rahmetli Vitali Hakko, benim duayenimdir, bana çok emeği vardır. O ailenin içinde büyüdüm. Mimar Sinan Üniversite iç mekan tekstili konusunda ders veriyorum. Öğrencilerime de Vitali Hakko’yu, öğretilerini anlatıyorum.”
Vakko, Vitali Hakko, ismini duyunca, ortak bir akraba çıkmış misali seviniyorum. Vitali Hakko, tanıyor olmaktan büyük bir mutluluk duyduğum bir isimdi.
Müge Krepsi; “Hayatım Vakko” isimli bir kitabı var hayatını okumadıysanız alın okuyun”.
Okumuştum, diye sessizce mırıldanıyorum. Karşımda bir usta Müge Krespi, hız kesmeden anlatımını sürdürüyor.
“Geçtiğim yollardan yaşadığım zorlukları bugün ki gençlerin yaşamasını istemiyorum. Moda bir gustodur, ya vardır ya da yoktur. Sonradan öğretilemiyor. Okul döneminde en büyük amacım, büyük bir mekanı giydirmekti. Okul bu anlamda “vakit kaybı olur” dendi. Ama ben vazgeçmedim ve liseyi bitirdiğim Bursa”da büyük bir mekanın iç giydirmesini yaptım ve çok keyifli bir bitirme tezi verdim. Otel ve restoranları giydirme tezi. Ama o tezi okul bana geri vermedi. Ve hala ders olarak okutuluyor. Sonrasında da öğretim görevlisi olarak çağırdılar. Şimdi mezun olduğum okulumda ders vermekten son derece mutluyum. İç mekan giydirme ve tasarımı konusunda. Aslına bakarsanız tekstilin bir kolu bu. Bu sektör çok büyük, bunun altındaki sanayi çok büyük, müthiş bir ev tekstili ürünü yapan sanayi var. Bursa, Denizli, Adana, Uşak’ta bu sanayicilerin tasarımcıya ihtiyacı var. Önemli olan bunlara bir araya getirebilmek, tasarım ve sanayici. En büyük misyonum bu.”
Müge Krespi, belli ki öğrencilere ışık olma konusunda o denli heyecanlı ve o denli mutlu ki, bu konuya ilişkin aktarımlarını büyük bir keyifle aktarıyor.
Ama henüz daha şu anda yaptığı işe nasıl başladığını öğrenemedim. Sorumun tekrarındayım.
Ve nihayet önemli başlıktan birini veriyor, Müge Krespi.
“Emekli olduktan sonra ev tekstili işine başladım.”
Şaka gibi ama gerçek.
Müge Hanım yaşını hiç göstemiyor. Şaşkınım.
Yaptığınız işi nasıl tanımlarsınız?
“İç mekan tekstil tasarımcısıyım. 2010 senesinde, emekli olduktan sonra, bir arkadaşım Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev”in Hazar kenarındaki yazlık Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı yapıyorlarmış, “ ‘Bize yardım eder misin?’ dedi. Teklifi memnuniyetle kabul ettim. Büyük bir ekip kurdum, bu işi başarıyla sonuçlandırdık. Böylece iç mekan giydirme işine dahil olmuş oldum. Derken münferit işler yapmaya başladım. Bu arada istediğim kumaş bulamamaya başladım. Uygulamada büyük hatalar oluyor. Dayanamadım kendi atölyemi kurdum. O günden bu yana bir sürü mekan, bir sürü ev, bir sürü otel giydirdim. Kendi kumaşlarımı üretmeye kendi koleksiyonumu hazırlamaya başladım. Öte yandan başka bir şirkete de dış ticaret konusunda çalışmalar yaptım.”
Yapılanları öylesi mütevazı öylesi olası anlatmaya devam ediyor ki… Araya girip de anlatımlarına virgül koymak istemiyorum. Konuk öylesi başarılı ki, öylesi dolu ki, kelimeler tanımlamakta zorlanıyor doğrusu. Kendi tabiriyle yaptıklarını şöyle özetliyor Müge Krespi, “kadın çorabı hariç herşeyi yaptım”
“Öte yandan Ümit Boyner ile de çalıştım. TÜSİAD Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’nde Çin alt grubunda tekstilin durumu ne olacak diye bir rapor hazırladım. Orada gördüğüm, Çin’in yansımasında bir çok sektörün olumsuz etkileneceğiydi, tekstil bunların arasında ön sıralarda yer alıyordu. Yapılması gereken tek şey ise marka olma olgusuydu. Nitekim, 2003’te hazırladığımız raporun sonuçları birebir yaşadık.”
Diye ayrı bir not düşüyor Müge Krespi.
Başak burcu kadının özelliklerini taşıdığını, hayatın önceliğinde işin büyük bir yer kapladığını da vurgulayan başarılı iş kadını Müge Krespi, bir koltuğa birden fazla karpuz sığdırmış bir isim.
Evlerin son dokunuşlarını yapıyor, yastıktan, abajura, perdeden masa örtüsüne kadar geniş bir perspektif içinde kendi sahasında isim ve marka olmuş biri.
Peki, marka olmak bu kadar kolay mı?
“Yaptığım işlerin yoğunluğundan olsa gerek ben hiç tanıtım yapamadım. Oysa marka olmanın olmazsa olmazlarından. Yaptığım işler kulaktan kulağa yayıldı ve bir sürü ünlü mimarla çalışır oldum, bir sürü projeyi uygulama şansım oldu. Ekip çalışmasına inandım ve bu noktada ilerledim. Mimarlıkla tekstil iç içe geçen halkalar, kesişme noktaları çok net olmasa da durum böyle.
Ve başarı beraberinde ismi ve markayı getiriyor. Son dokunuşlara imza atıyoruz. Ama işin başlangıcı itibariyle kişinin ne istediğini tam olarak anladıktan sonra bir yaşam kuruyoruz.”
Yaptıkları işe imza atmanın bilincinde ve ciddiyetinde hayata yaklaşımında yaşam alanlarını daha özel daha güzel kılan ev tekstilinde farkındalığında hizmet sunan, bir öğreten, bir patron, bir başarı öyküsünü bu satırlara taşımak, hiç de kolay değil. Cumhurbaşkanı saraylarını, davetlerini, ünlülerin evlerine zanaatkar elini değdiren bir öğretmenle buluşmak çok keyifliydi.
Birikimin deneyim ve bilgiyle buluşmasının işe yansımasında kişinin beğenisini detaylarla taçlandırmak tarifi kolay olmayan büyük bir ustalık gerektiriyor.
Bu arada arka arkaya bir kaç soru sıralıyorum, ama bunlar zor sorular diyor Müge Krespi, ama yine de anlatımını sürdürüyor.
İşinin inceliklerini zorluklarını sıralıyor.
“Herşeyi sıfırdan üretebiliyorum. Titizlikle davranıyorum, işin her zaman başında olmayı tercih ediyorum. Yapı gereği çok kontrollüyüm. Hiç bir şekilde, yok lafını kabul etmiyorum. Yapılması gerekeni yapıyorum. Mükemmeliyetçi biriyim. İki tane çocuk büyüttüm ama işimden asla vazgeçmedim. Evi teslim ediyorsam ve o işe imza atıyorsam o işi başarıyla noktalamalıyım. ‘Ben o evi böyle yaşamak istiyorum’ diye gelen müşterilerimin bana güveni sonsuz ve bunu karşılamak durumunda hissederim. Ev tekstilini uygulayabilmek bir gusto gerektiriyor. Sevdiklerini yaşam alanlarında uygulamak üç boyutlu bir durumdur. Siz gördüğünüzü hayata geçirmeniz için hayalleriniz olmalı. İçime sinmeyen hiç bir şeyi uygulamam. İşim detaylarda, onları bütünün bir parçası haline getirmek zorundasınız.”
Hayallerinize ulaşabildiniz mi?
“Geçmişi anlatmak kolay ama yarınlar konusu zor. İş hayatım dışımda özel hayatıma biraz daha fazla zaman ayırmak istiyorum artık. İş hayatıyla ilgili hiç bir şeyi ertelemedim. Mesela motosiklet kullanmayı çok istiyorum. Artık özel hayatımda da yapmak istediklerimi hayata geçirmek istiyorum.”
Mekanları giydirmek, zevkle işlemek, ev tekstilinde marka olmayı başarmak. İş dünyası içerisinde öğretileriyle yoğun rekabetin içerisinden sıyrılmak. Üstelik butik olarak kalabilmek.
Sadık müşterileriyle yarınlara aynı çizgide devam edebilmek.
Üstelikte hep marka kişilere hizmet sunabilmek.
Büyük bir başarı.
Kendi işinin ustasına soru sormak da yanıt almak da hiç kolay değil hani.
O halde kumaşların arasında her şeyi tadında bırakmanın bilincinde artık Maço’yla yol almanın zamanı geldi.
Yatak çarşafları, yatak örtüleri, perdeler, yastıklar, masa örtüleri, abajurlar, üretip bunları mekanların güzelleşmesindeki ince detaylarda sunabilmek, el emeği göz nuru dökerek.
Hele bir öğretmen, hele bir anne, hele bir kadın, hele bir patron olarak, birken bin olarak.
Umarım, son dokunuşlarda usta konuğum, kısır kalan kelimelerim ve anlatımımdan memnun kalır. Fonda çalan klasik müziğin huzur yayan tınısından sonra kelimeleri bir araya getirip “Bir kusurumuz olduysa afola” diyorum.
Bazı işleri anlatmak için yaşamak gerekiyor. Yaşamı mutlu ve güzel kılan Müge Krespi’ye teşekkürlerimle.
Hep güzelliklerle kalın.