İç siyasette CHP yürüyüşüne monte olmaya çalışan HDP’nin bölgedeki gelişmeler ışığında ne yapacağı merak ediliyor. 7 Haziran başarısını hiçleştiren bir siyasi ekibin derin bir iç hesaplaşma yaşadığı biliniyor. Bu yüzden bütün gözler, PKK- PYD- ABD ilişkilerine çevrilmiş durumda. Yola çıkarken antiemperyalist propagandayla siyaset yapan PKK’nın şimdi “büyük hesap” yaptığını sanarak ABD ile dans etmeye başlaması, içeride çözüm sürecini heba ettiği gibi bölgede de gidişatı zehirleyecek görünüyor.
Daha şimdiden uzun yıllar beslendiği ve taşeronluğunu yaptığı iki bölge ülkesi İran ve Suriye rejimleri, PKK’ya karşı harekete geçmiş durumda. Türkiye’nin tepkisi zaten biliniyor. Bu durumda Rojava’da ABD silahlarıyla “kanton devrimi” yapma hayalleri hiç kolay görünmüyor.
Daha vahimini, ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford söylüyor. Londra merkezli, Arapça yayın yapan El Şark El Awsat gazetesine konuşan Ford şöyle diyor: “Esad, Kamışlı’ya doğru ilerleyerek Kürtlerin ortadan kaldırılması için Türkiye ve İran’la anlaşacak. ABD, Esad’ın ordusuna karşı Kürtleri savunmayacak ve asla Rojavalı Kürtler için savaşmayacak.”
Büyükelçi, PKK ve PYD’nin bölge ülkeleriyle savaşmak zorunda kalacağını ve ABD’nin onları yalnız bırakacağını söylüyor. Şunu da ekliyor: “Kürtlerin (PKK kastediliyor) yaptığı en büyük hata ABD’ye güvenmekti.” Bölgeyi Suriye üzerinden kaotik hale getiren ABD’li bir diplomattan bunları duyunca ister istemez şu soru akla geliyor: Acaba ABD’li büyükelçi yeni bir algı operasyonu mu yapıyor yoksa gerçeği mi seslendiriyor?
Doğrusu, bölgedeki son hareketlenmeler bu tespitlerin gerçeğe daha yakın olduğunu gösteriyor. Bu da ister istemez akla, içeriye dönüp, onca emek verilen ve siyasi risk üstlenilen “Çözüm Süreci”ni getiriyor. PKK-HDP çizgisi neden çözüm sürecini bitirdi? Milli ve yerli bir çözüm sürecinin küresel güç merkezlerini nasıl çıldırttığını en iyi Kürt siyasi aktörleri biliyor. Ama buna rağmen Oslo’yu da, çözüm sürecini de bütün oyunları bile bile küresel güç merkezlerinin ağzına bakan PKK bitirdi. Ve sonunda antiemperyalistliği bir yana bırakıp onlarla iş tuttu.
Bu noktada özellikle HDP tabanında, cezaevinde olan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “yeni bir siyaset” izleyebileceği beklentisi var. Farklı hesaplarla da olsa buna ilişkin ilk ipucunu CHP’li Tuncay Özkan verdi. Demirtaş da ilk açıklamasından “ortak vatan”dan söz ederek bunu doğruladı. Ama arkası gelmedi. Tabii bu ilişkilerde de mide bulandırıcı onlarca soru işareti var. Hatırlayalım, neredeyse aynı zaman diliminde yani 2013 sonbaharında Kılıçdaroğlu ile Demirtaş’ın ABD’ye gitmeleri, benzer düşünce kuruluşlarıyla görüşmeleri hatta FETÖ eksenli isimlerin devrede olması bugün karşımıza çıkan ve bölgeyi kaosa sürükleyecek ilişkilerden pek de bağımsız değil.
Bu durumda, CHP-HDP cephesinde yeni bir siyasetten ve bu siyasetin PKK-Kandil kumpasını deşifre eden, FETÖ’ye karşı çıkan, “milli ve yerli” bir pozisyon almalarından söz edilemez. Keşke alsalar. Ama tam tersi olacak görünüyor. Ne yazık ki, ABD desteği alacağım diyenler de, “küresel oyuncu oluyorum” havasına girenler de, yakın gelecekte bölge halklarına nasıl bir bedel ödeteceklerinin farkında değil.