“Beşiktaş biiiiirrrrrr korner atıyor..”

Bazı anlar vardır unutulmaz. Aslında, unutmak isteseniz de unutamazsınız.
Yatılı okuldan kaçıp kaçıp; ancak, kapılar açılırsa şanslıysak ikinci yarıyı, değilsek maçın son 15 dakikasını seyrederdik.. İnönü, kalbimizde ki sevdaydı.
İşte o İnönü yıkıldığında hatıralarımız yıkılmadı ama çok gerilerde kaldı. Ve o stat yeniden diriliş için yapılırken, ben bu yazıyı yazmıştım.
Yeniden sizlerle paylaşmak istedim: “Beşiktaş biiiiiirrrr, korner atıyor..”
Beleştepe’nin hemen yan tarafından aşağıya doğru bakıyordum. Tarifsiz duygular içindeydim
Sanki; bilinmeyen bir şey; beni orada, İnönü’nün hemen üstünde zorla tutuyordu.
“Seyret” diyordu sanki!
Seyret ve hatırla!
Hiçbir şeyi unutmamıştım ki. Çünkü, gözümün önünden akıp giden, aynı zamanda benim gençliğimdi.
Belki de bu yüzden katmerli hisler içindeydim.
Güneş batmaya hazırlanıyor, serin poyraz yüzüme “değiyordu”! 
Bedenim ılgıt ılgıt titriyordu. Kalbim, gözlerimi hizaya çekmiş “Ağla” diyordu, “Ağla..”!
Duygularım da kalbimin esiriydi.
Ama beynim, “Uyma sen kalbine, o duygusal çocuktur. Sen sakın ağlama!!” diyordu.
“Mutlu ol, doyasıya sevin”
Tam o sırada, “Niye sevinecek ki..!?” diye sordu kalbim.
“Çünkü, yıkılan bir stattan yeni bir stat doğacak. Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğacak bu stat, Beşiktaşlı’ya armağan olarak tabii..” diye yanıt verdi beynim!
Evet, İnönü’den geriye pek b’işi kalmamıştı!
Adeta her yerini öbek öbek yemişti dev makineler.
Sahi ya, son kalan protokol ve Basın Tribünü yıkım balyozunu yemeye hazırlanıyordu.
Sadece, “Eski Açık”ın taş duvarları kalacaktı ha!
Eski Açık dedim de gittik mi şimdi o güzel gençlik yıllarına.
Serpilip büyüdüğümüz 76’lı yılların yatılı okul koridorları.
Okuldan kaçıp soluğu aldığımız yer: Eski Açık!
Öğrenciydik, genellikle de paramız olmazdı cebimizde. 
2. yarı başladıktan sonra İnönü’nün kapıları açılırdı çoğu zaman. 
İlk yarıyı seyredemezdik ama “Beleş” girerdik içeri.. 
Maçın son 15-20 dakikası da olsa gözlerimizle görürdük yeşil sahaların kahramanlarını. Misal, yağmurluk nedir bilmezdik! Orada öğrenmiştik naylon torbadan YAĞMURLUK YAPMAYI!
Yere atılmış gazete kağıdından da güneşlik yapmayı..!!
Tribünlerde kin ve nefret yoktu. NÜKTE vardı, gönderme vardı, mizah vardı, kızdırma vardı!
Dostluk vardı dostluk!!
Sahi siz, “Yassı pil” nedir bilir misiniz!? 
El kadar radyolarımız vardı. Kalem pille çalışan.
Pek de fiyakalıydı, transistörlü Radyo deyip geçmeyin.
Bir önceki nesil radyolar açılana kara “Isınma turu” atarlardı.
Bunlar ise hemen ses verirdi. Eski radyoya göre pek bi sosyetik sayılırdı.
Amma, pillerin ömrü çok çabuk ‘nanay’ olduğu için pil konulacak yerini kablolarını dışarı çıkartır, yerine “Yassı Pil” takardık.
E, hafta sonu, “Kaçamamışız” okuldan. Ne yapcan!? (Yapacaksın) Maçları radyodan dinleyeceksin.
O zamanlar, sadece “Tırt” diye kısalttığımız TRT var!
İşte bu “Tırıt”ın bir de radyosu vardı.
O ne verirse, biz de onu mecburen dinlerdik.
Düşünün ne haldeydik!
Bizler o zamanlar olayları göremez, hayal ederdik!
Misal, “Arkası Yarın” diye bir programları vardı.
Skecin en güzel yerinde keser “Arkası Yarın” derlerdi. Derlerdi de, bi güzel de ‘kalay’ yerlerdi radyo sakinlerinden(!)
“Arkası Yarınmış”.. Ulan en güzel yerde şey ettiniz yani!
Neyse, şimdi gelelim, TRT Radyo’nun Merkez Stüdyolarına..
Hani, o yıllarda sanki 85 stüdyoları var da “Şimdi Merkez stüdyomuza bağlanıyoruz” derlerdi. Yersen tabii..
İşte o “Merkez”, maç oynanan statlara tek tek bağlanır, skor alır ve azıcık maç anlattırırdı spikerlere!
Biz de dinlerdik..
Ha işte sıra İnönü Stadı’na gelirdi.
Beşiktaş’a da nedense Necati Karakaya denk gelirdi. Beşiktaşlı olduğu için ona verirlerdi bu görevi.
Belki de kendi isterdi daha çok! Defans demezdi özellikle.. “Bek” derdi.
“Bek Orhan” gibi..
Ya da Beşiktaş’ın sol “Haf”ı..!! Haf..(Half) derdi!
Neyse; Tırıt ‘Merkez’ şöyle derdi: “Evet, Beşiktaş- … maçının oynandığı İnönü Stadı’ndayız, karşımızda Necati Karakaya var”
Biz o sıra, kulaklarımızla vantuzlamışız sırtına Yassı Pil bağladığımız radyolara..
Necati Karakaya şöyle yanıt verirdi: “Evet, İnönü Stadındayız, Beşiktaş “Biiiiiirrr…” derdi..
O, “Beşiktaş biiiiirrrr”i o kadar uzatırdır ki, yatakhanedeki Beşiktaşlılar, sevinç içinde yataklardan aşağıya atlardık.
Ama Necati Karakaya ağabey devam ederdi;
“Biiirrrrr, korner atıyor..”
Biz yıkılmışız, yerlere atlamışız ama Necati Abi..!!
Yani korner için mi “Biiiiiiiiirrrrrr” dedin ya abi…
Tümceye bakar mısınız!?:
“Beşiktaş biiiiiiirrrrrr, (Bu esnada biz gol diye yıkılıyoruz, Necati Karakaya devam ediyor) korner atıyor…”
“Beşiktaş biiiirrrr, korner atıyor..”
Biz de sadece ses duyduğumuz için algılardık ki “Beşiktaş 1 – rakip 0” diyecek! Ah be dostlar öyle geriye gittim ki..
Selam olsun Necati Karakaya’ya..
Selam olsun Halit Kıvanç Ağabeyimize..
Selam olsun Orhan Ayhanlara..
Bu stat küllerinden yeniden doğacaktı, doğdu. 
Doğmakla kalmadı üst üste 2 şampiyonlukla geri döndü.
En Kalbi Muhabbetlerimle..
Ben CAN; Orhan Can…
ORHAN CAN