İş dünyası içerisinde varoluş öykülerini dinlemekten, yazmaktan ve ötesi paylaşmaktan büyük keyif alıyorum. İşte öylesi özel bir isimle buluşmanın mutluluğundayım.
Hele hele konuştuğunuz isim basınla konuşmamış biri olunca daha da coşuyorum.
Öncesi bu satırlardan Hakan Vatan’ı sizlere aktarmıştım.
Bugün ise Vatan’ın kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Osman Nuri Vatan’la sohbeti kalemim yettiğince aktarmaya çalışacağım.
Öylesi bir isim ki, hayranlık duymamak elde değil.
İş disiplini, aktarımı, esprileri, duruşu o nedenle ne kadar yazsam az kalır diyebilirim.
Sağolsun Hakan Vatan’ın desteğiyle randevuyu kapıyorum.
Kapıda karşılıyor beni güler yüzüyle.
Masasında değil misafir koltuğunda karşılıklı oturuyoruz.
Acı kahvemi yudumlarken, nereden başlayalım sorgusundayken ilk soru Vatan Bilgisayar’ın Yönetim Kurulu Başkanı Osman Nuri Vatan”dan geliyor.
Neler yapıyorsunuz diye.
Anlatım üç beş cümle ile.
Ardından telefon kayıtta.
Ama böylesi güzel röportajı herkesin bildiği işiniz ile değil kimselerin bilmediği işinizle başlayalım mı?
“Bal işi”
Evet, bal diyorum. East Anatolia
“Artvin Hopa’da dünyaya geldim ama Ardahan’da büyüdüm. Babam manifaturacıydı onun yanında işe başladım.
Oldum olalı arıcılığa merakım vardı. Ardahan’da bir dostumuz vardı. Kazım Mugan. Güzel Sanatlar ve hukuk okumuş ama bunlardan para kazanamadığı için okumuş adam diye Ardahan da belediye reisi yapmışlar. Ama o arıcılığa merak sarıyor. Türkiye’de arıcılığın kitabını yazmış adam. Nurlar içinde olsun Kazım Mugan, ‘Bu balları al İstanbul’da sat’ dedi. Babamla İstanbul’a mal almaya gelirdik. O zaman balları da getirdim. Mısır Çarşısı’nda balları iki misli fiyatına sattım. Bahsettiğim 1950’li yıllar. 1960 yılında Ardan’dan İstanbul’a taşındık. Manifaturacılığın yanı sıra otomobil yedek parça işine girdik. Ama Ardahan ile bağlarımızı hiç koparmadık. Arıcılığa merakım vardı. Öğrencilere burs vermek amaçlı olarak kurulan bir vakıfta yatırım yapalım derken, Kars Ardahan’a yöneldik. Ekonomin çöktüğü bir yer 30 yıl sonra ilk kez gittim dolaştım baktım ve arıcılık yaparsak kalkındırırız dedik. 24 ortaklı olarak bir şirket kurduk. Ve arıcılığa yatırım yaptık 10 yıl önce.”
Bugün ne durumda bal işiniz?
“Türkiye’de her yerde arıcılık var ama bala kimse ehemmiyet vermiyor. Dünyada bal üretiminde Türkiye 4’üncü sırada. Toplam 100 bin ton bal üretiliyor. Bizim yatırım yaptığımız Ardahan’ın balı meşhur. Kafkas ırkı denilen arıların ürettiği bal. Ki bu arılar devlet tarafından koruma altına alındı. Biz de Ardahan’da bir bal laboratuvarı kurduk buradan bal alımları yaptık. Ancak yeterli boyutta bal toplayamadık. Kriterlerimiz yüksek olunca durum bu noktada kaldı. Bir de şaibeli ballar ortaya çıkınca durum daha da güçleşti. Marketlerde kilosu 15 liradan bal satılınca kaliteli bala kimse 40 lira para vermiyor. Yatırım yapan ortaklarda konuyla fazla ilgilenemedi öyle ki mahkeme kararıyla genel kurulu topladım ve işi tek başıma üstlendim. Şimdi elimde kalan balları da bitirince şirketi feshedeceğim. Durum maalesef böyle. Ama isterim ki bu işi devem ettiren birileri çıksın. Balımızın ismi East Anatolia, gerçek kara kovan balları ve süzme ballar. Üstüne yok diyebilirim. Asıl amacım para kazanmak değildi.”
Sohbet baldan tatlı desem sanırım yeridir. Öylesi güzel anlatıyor ki Osman Nuri Vatan, belli ki arıcılığı önemsemiş, Ben iş dedikçe o düzeltiyor. “Bu asıl işimiz değil, benimki bir hobi. Ama başaramadık o ayrı.”
Arıcılık ve bal üzerine o kadar çok bilgi aktarıyor ki Osman Nuri Vatan, buradan aktarmaya kalksam yer kalmaz sanırım. Ve her şeyi rakamlar noktasında dile getiriyor.
“Üretimde dördüncü sıradayız ancak sıralamaya girmeyen Kanada’da kovan başına 55 kilo bal üretiliyor, biz de ise 13 kilo. Yani anlayacağınız zor bir iş bal işi”
Rakamlarla aranız çok iyi diyorum,
Yüzünde hiç eksik olmayan gülümsemesiyle yanıtlıyor.
“İşim bu.”
Hobiniz arıcılık işiniz bilgisayar satışı. Bu iş nasıl başladı.
“Daha önce de söylediğim gibi kumaş ve manifaturacılık ve oto yedek parçası işi yapıyorduk. Ardahan’daki işimizi 1960 yılında İstanbul’a taşıdık, Gaziosmanpaşa’da dükkan açtık. Burada radyo da satıyorduk. Bu arada radyo teknisyenliği de yaptım.”
Araya giriyorum ve soruyorum kaç yaşındasınız?
“1945 yılında ortaokul mezunuydum hesaplayın.”
Maşallah diyorum, maşallah. Ve devam ediyor anlatmaya Osman Nuri Vatan
“1950 yılında gelir vergisi yürürlüğe girdi ve ben de vergi mükellefi oldum. Kendi adıma şirketi tescil ettirdim. O zamandan beri işimin başındayım. Ömrümüz yollarda ve otellerde geçti. Tam tamına 38 seferim var Amerika’ya. Türkiye’ye ilk bilgisayarı getirdiğimde, ‘Siz kim bilgisayar kim’ diye alay ettiler. O sıralarda büyük oğlum Hasan Ortadoğu Üniversitesi Mimarlık bölümünü bitirdi. Ben de mimarlık yapmak yok, bizim işte devam edeceksin dedim. O da getirdiğim bilgisayarla bir ticari yazılım yaptı tanındı bizde ondan sonra bilgisayar satmaya başladık. Yıl 1983. Türkiye’de bilgisayarı ilk satan biziz. Bugün 124 mağazamız var, bugün 125’inci mağazamızı Antalya’da açıyoruz. Yaklaşık 4 bin çalışanımız var. Her çalışanımızı Vatan Akademi’de eğitime tabii tutuyoruz. Dünden bugüne çok şey değişti. Bugün 60 milyon telefon kayıtlı. Herkesin cebinde 1 hatta 2 telefon var. Teknolojiye büyük ilgi var. Bugün hem yerli hem ulusal rakiplerimiz çok. Ancak kimi daralmaya gitti, kimi maaşları ödeyemiyor, kimi haciz edildi. Vatan iş disiplini ve deneyimi ile ayakta.
Sizin teknolojiyle aranız nasıl?
“Bilgisayar kullanmak kolay. İşimiz bu.”
Hep işin başındasınız değil mi?
“Yönetim binasında değil mağazanın üst katındayım. Mağazada olmayı seviyorum. Mağaza saat 10.00’da açılıyor. Hergün buradayım akşam 19.00’a kadar.”
Emekli olmayı düşünmüyorsunuz diye espri yapıyorum. Benim ki de esprimi.
“Hep işimin başındayım. İşten emekli olunmuyor. Üniversitelerden çağırıyorlar, deneyimlerimi aktarmam için. Onlara 100 sene önce yazılmış bir beyitle sesleniyorum her zaman.
Şöyle ki,
Temizlik bilirim, lekemi silmem
İbadet ederim, namazı kılmam,
Aldığımı vermem, verdiğimi almam,
Sağlamlıkta itibarım var,
Göze ilaç verdim gözyaşı akmadı,
Az açıldı ama doğru bakmadı,
Yüz hastaya baktım biri kalkmadı,
Doktorlukta büyük itibarım var.
Çocuklara bunları söyledikten sonra diyorum ki, siz böyle olmayın. Neyse ki bana yuh çekmiyorlar dinliyorlar.”
Nasıl güzel bir paylaşım nasıl güzel bir aktarım. O kadar güzel ki sohbet doğrusu kahkahalarımın tınısı hiç bitmedi. Böylesi bir duayenin deneyimlerini dinliyor olmak büyük bir mutluluk. Zaman su misali akarken sorularımı devam ettirme gayesindeyim.
İki oğlunuz ile birlikte çalışıyorsunuz. Aile şirketini yönetmek zor mu?
“Aileden aileye değişir. Ama biz de zor değil. İş de disiplin şart. Bu hiç değişmez. Öyle ki, kızımın kızı torunum Ece, üniversiteyi bitirince yanıma geldi iş istiyorum diye. Ona müdürlük verecek halim yok ya, Elmadağ şubemizde satış elemanı olarak işe başladı. Ancak 6 ay sonra insan kaynakları torunumu işten kovmuş. Torunum yanıma geldi, dede beni kovdular diye. Şirket politikası olarak işten atılanı geri almıyoruz o nedenle torunumu yeniden işe almadım.”
Şaşkınlığım büyük doğrusu. Bu sohbetten aldığım dersler ise çok. Merakla soruyorum sonra ne oldu?
Kahkahalar arasında söylüyor, ‘Bende başka şirketler de var, şimdi onlardan birine girer çalışır.”
Artık toparlanma vakti ayak üstü bir soru daha yöneltiyorum.
İş dünyasındaki başarınızı neye bağlıyorsunuz?
“Başarılı saymıyorum kendimi”
O halde başarlı kime dersiniz, kriteriniz nedir?
“Onu yakalarsam, kendim tatbik ederim.”
Esprilerin çoğunluğunda baldan tatlı bir sohbetin sonundayız. Öylesi güzel hayat derslerini hem yüreğime hem de beynime not düştüm. Yaşanmışlık çok kıymetli. Ekonomin buz dağında yürek ısıtan hikayeleri yazanları yazdıranları bir nebzede olsa aktarabilmenin huzurunda, diyorum ki çok teşekkürler güzel öğretiler için.
Hep işle hep umutla hep sevgiyle hep öğretenlerle kalın.