Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden AK Parti’ye dönüşü AK Parti için yeni bir doğuşanlamına geldiği gibi genel siyasetin taşlarını da yerinden oynatacak derin bir değişimdi. Başta ana muhalefet CHP olmak üzere mevcut siyasi partiler bu gerçeği erken fark edip harekete geçerler mi bilemem ama önünde sonunda yüzleşecekler. Çünkü artık siyaset yapma biçimi, dili ve şartları da kökten değişiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kongrede öncelikle kendi partisine bu yeni döneme hazır olmaları gerektiğinin sinyalini verdi. Önce kongrenin önemini dikkat çekti: “Büyük kongrelerimiz hasret giderme, parti organlarında görev alacak arkadaşlarımızı belirlemenin yanında muhasebe ve murakabe yapmanın da vesilesidir.” Sonra da siyasetle ilgili şu çarpıcı tespiti yaptı: “Vesayetin kıskacındaki siyasi partilerin milli iradeyle irtibatları tamamen kesilmişti. Devletle siyaset, siyasetle ahlak arasındaki ilişki kirlenmişti.” Ve sözü parti teşkilatlarına getirdi: “Üye sayısı 10 milyona ulaşan bir parti 80 milyona ulaşmada sıkıntı çekemez, çekmemelidir. Hiçbir şey insani temasın, yüz yüze görüşmenin yerini tutamaz. Her vatandaşın halini hatırını sormalı derdini dinlemeli, her yöntemle kendileriyle alakadar olmalıyız.” Yeni siyasi dönemin en kritik siyasi şifreleriydi bunlar. Bunları söyleyen de üye sayısı 10 milyona ulaşan, yüzde 48.9 oy alan bir partinin doğal lideri. Şimdi kendi eliyle çıtayı daha da yükseltip yüzde 50 artı 1 yaptı. Bunun, siyasi tarihimizdeki karşılığı devrimdir. Böylece yıllardır tartışılan ve gerekçesi kimilerine göre istikrar, kimilerine göre Refah Partisi veya HDP çizgisi için olan yüzde 10 barajı artık tarih oldu. Elbette bu gerçek çağın gerisinde kalmış Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarının değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Artık yüzde 10 barajının önemi kalmadı. Hatta farklı toplumsal kesimlerin Meclis’te temsili ve temsilde adaletin sağlanması için baraj sıfır bile olabilir. Ama bir parti iktidar olmak, halka hizmet etmek istiyorsa artık baraj yüzde 50 artı 1. Yüzde 20’ler veya 25’lerle muhalefette iktidar olma lüksü de bitiyor. Bu değişim, parçalanmış siyaset dönemini sona erdiriyor. Küçük partilere mahkûm iktidarlar dönemi de, bugün AB ülkelerinde yaşanan marjinal partilerin ideolojilerine esir düşme ihtimali de ortadan kaldırıyor. Partilere bir tek şeyi zorunlu kılıyor; toplumun ezici çoğunluğunun gönlünü kazanmak. Bunu da toplumun farklı kesimlerine dokunmadan, empati kurmadan gerçekleştirmek mümkün değil. Yüzde 50 artı 1 ancak böyle alınır. Böylece büyüme potansiyeli olan partiler, dar alanda kısa paslaşmalar yapmaktan çıkacak, daha merkezde ve “makul”de buluşan yeni bir siyaset dili ve yöntemi geliştirecekler. Bunu yapamayan partiler gider, yapanlar gelir. Bu değişimi CHP öngörmediği için hem kendi enerjisini hem de ülkenin enerjisini yıllardır boşa harcadı. Yakın tarihe bakın, başörtüsü gibi, 367 garabeti gibi, onlarca rezalete imza atıldı. Şimdi buna referandum döneminde “kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz” hoyratlığı da eklendi ve sonuç değişmedi. Peki, bunlara bakıp da hiç ders çıkarmadan yola devam etmek mümkün mü? Aslında sadece son yıllarda nelere alıştıklarını ve nelere ayak uydurmaya başladıklarını alt alta yazsalar, değişmenin daha anlamlı olacağını görecekler.