ABD Başkanı Trump’ın görevi devir almasının üzerinden 4 aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen özellikle altyapı yenileme yatırımları vaat eden harcama paketi hala belirsizliğini koruyor. Birçok yatırımcı harcama
paketinin sene sonuna kalacağı inancında. Bu kanı ile birlikte, Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerini liberal aday Macron’un kazanacağı beklentisi, Euro’yu geçici olarak güçlendirdi. Dolar endeksinin 100’ün altına gerilemesi ve küresel yatırımcının Nisan ayında güvenli liman arayışını bırakması, bütün gelişen ekonomilerin soluklanmasını ve merkez bankalarının duruşlarının bir miktar güçlenmesini sağladı. İçerde referandumun getirdiği belirsizliğin yanında, Batının bunu fırsat bilip Türkiye’yi her yönden sıkıştırmaya başlamasına rağmen BİST’te iyimserlik satın alındı. Endekse dolar bazında baktığımızda kuvvetli bir direnç olan 2.48 seviyesi hafta sonu kapanışında kırıldı. Bu kırılma, yeni rekorların da test edileceğinin habercisiydi. Fakat BİST 100, her ne kadar dışardan gelen para akımıyla yeni bir yükseliş trendine girse de, makro ekonomik dinamikler bu yükselişi desteklemiyor. Artan cari açık, yükselen enflasyon, faizler ve işsizlik rakamları ile kabaran bütçe harcamaları başka bir hikaye anlatıyor. Ayrıca, yetkililerin dile getirdiği yüzde 4 büyüme de bana göre bu kredi hacmi ile oldukça zor. Limitlerin zorlandığı bir ortamda kredi hacmini artırmaya kalkmanın ise bankaları 2018’de zorlayacağına inanıyorum. Ancak olası bir erken seçim durumunda bu yola gidilebileceğinden de pek kuşkum yok. Jeo-stratejik riskler de artmakta, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden istenmeyen gelişmeler art arda yaşanmaktadır. Bu genel tablo, tüketici güveninin yükselmesine rağmen, DTH’ların da hızlı bir şekilde genişlemesine sebep oldu. Kur geçirgenliği enflasyona yansımışken, doların 3.60 ve altını zorlaması gereksiz yere alım fırsatı yaratıp dövizle iş yapan şirketlerin yanı sıra vatandaşların da dolara geçmesini teşvik etti. Amerika’da vergi indirimleri etkili görülür ve arkasından da kuvvetli bir harcama planı gelirse iyimser hava da bozulabilir. Hatta Fed bile faiz politikasını gözden geçirmek zorunda kalabilir. Ama bizim için daha önemlisi; Fed’in bilançosunu küçültme kararı almasıdır ki bunu da yavaş yavaş dillendirmeye başladıklarını görüyoruz. Ben kendi adıma son çeyrekte böyle bir hamle bekliyorum. Bu ihtimal güçlenmeye başlarsa gelişen piyasalarda yaşanan ikinci bahar da ister istemez bitecek. Şimdi nispeten rahat geçirebileceğimiz bir dönemin başındayız. Ama rehavete de kapılmamak lazım. Görüldüğü gibi küresel piyasalarda koşullar çok çabuk değişiyor ve beklentiler kısa vadede bir anda tersine dönebiliyor. Özetle söylemek gerekirse; bu bahar havasının bir trend değişikliği anlamına geldiğini zannetmemeli, sonrasında ortaya çıkabilecek muhtemel risklere karşı tedbir almak için fırsat olarak değerlendirmeliyiz.