Guillermo del Toro’nun 2015 yılında yönetmenliğini yaptığı Kızıl Tepe adlı gotik romantizm filminin yazarlığını del Toro, Matthew Robbins ve Lucinda Coxon üstleniyor.
Yönetmen : Guilermo del Toro
Tür : Gotik, Romantizm, Korku
Süre : 1 saat 59 dakika
Senaryo : Guilermo del Toro,
Matthew Robbins,
Lucinda Coxon
Müzik : Fernando Velazquez
Oyuncular : Tom Hiddleston (Sör Thomas Sharpe)
Jessica Chastain (Leydi Lucille Sharpe)
Mia Wasikowska (Edith Cushing)
Charlie Hunnam (Doktor Alan McMichael)
Jim Beaver (Carter Cushing)
Konusu
Başarılı bir yazar olan Edith Cushing, babasıyla birlikte yaşamaktadır. Çocukken annesinin ölümüyle yaşadığı travmalardan dolayı hayaletlerle ilgili yazılar yazar. Kız kardeşiyle birlikte seyahat eden Sör Thomas Sharpe adında bir yabancıyla tanışır ve aşık olup evlenirler. Kendi geçmişinin hayaletleriyle mücadele ederken; eşinin evinde de farklı bir geçmişin hayaletlerinin olduğunu fark eder.
Crimson Peak / Kızıl Tepe Film Analizi
Film, son sahneden bir bölüm ile başlayarak, sonu hakkında ip ucu verir. Beyaz sisler içinden Edith’e doğru kamera yaklaşır ve yakın çekim ile perişan haldeki Edith’in yüzünü görürüz. Beyaz renk saflığın, masumiyetin sembolüdür. Tüm o vahşetin ortasında masum kalabilişini anlatır. Kuş bakışıyla Edith’in annesinin cenaze töreni sahnesine geçiş yapılırken; “Hayaletler gerçektir… Bundan eminim…” diye konuşarak hikayesini anlatmaya başlayan Edith’in sesini dinleriz. Edith ilk hayalet deneyimini ölen annesinin hayaletinin ziyaretiyle yaşar. Bu ziyarette annesi Kızıl Tepe hakkında onu uyarır. Fakat bu uyarıyı fark etmesi çok geç olacaktır.
Filmde sık sık genel çekim, tepe açısı, kameranın kayarak kadraj değiştirmesi, kesme olmadan yavaşça görüntüye yaklaşarak yakın çekime ya da uzak çekime geçişler yapılmıştır. Odak noktası olacak karakter ya da dikkat edilmesi gereken bir durum ekran kararak kadraj daralıp, daire içine alınıyor. Bu teknik eski filmlerdeki sinema dilini hatırlatıyor. Filmde koridor, mekan olarak sık sık kullanılmıştır. Edith’e annesinin hayaleti odasına açılan koridordan geçerek gelmiştir ve hayalet gittikten sonrada Edith, koridora yürümüştür. O sırada koridorda genellikle karanlık hakim, karanlığın içinde yeşilimsi ışıklı alanlar var. Küçük Edith’in koridorunda yanan kandiller var. Etrafında gece kelebekleri uçuşuyor. Edith karanlıktan aydınlığa doğru yürür. Odasını koridordan görürüz. Duvar yeşil, yatak kırmızı renkte görünür. Koridorun duvarında camın ve ağaç dallarının gölgesi vardır. Buradaki ağaç dalları hem gecenin ürpertici gölge oyunlarına hem de “iyi ve kötüyü bilme ağacı” yani bilgi ağacına ve yaşam ağacına gönderme yapar. Ağaç yeraltı(kökler), yeryüzü(gövde) ve gök(dallar) ile bu üç ortamdaki iletişimi temsil eder. Bunu filmde, ölen karakterler – dünyada yaşayan karakterler – hayaletler arasındaki bağ ile görürüz. Duvardaki yeşil renk ile yatağındaki kırmızı renk ise; Edith’in kırmızı renkte acının, hırsların, öfkenin, şiddetin arasında kalacağı zamanları işaret ederken; yeşil renk ile bunların şifalanma, şuurlanma, zeka ve sevgi ile kırmızının dengeleneceğine gönderme yapılır. Koridordaki kandiller ışık ve ateş sembolleri ile aydınlanma, inisiyasyonu temsil ederler. Dünyasal kirlerden arınma, inisiyasyonlarda yer alan cehenneme iniş deneyimi ve sonrasındaki saflaşma durumunu simgeler. Kandil aynı zamanda nefsaniyet karşısında vicdan, başkalarını düşünme, maddi hırslardan maneviyata yöneliş, akıl ve bilgiyi de temsil eder.
Edith, Thomas Sharpe ile yapacağı evlilikte kendi cehennemine inecek ve içindeki iyilikle aydınlığa çıkacaktır. Kelebekler ise, kısa sürede büyük dönüşüm geçirirler. Kısa ömürleri, yumurta, tırtıl, koza ve kanatlanmaları ile dört aşamalı gelişim evreleri vardır. Sembolik olarak bu evre, ölüm ve yeniden doğumu temsil eder. Kelebekler, Edith’in hayatının bir dönemini kapatıp, bambaşka dönemleri açarak geçireceği değişimlerle yeniden doğmuş gibi farklı bir Edith olacağını haber verir.
Filmde mekan olarak sık sık koridorun kullanılmasına gelirsek, koridorlar iki durum arasındaki bağlantıları ve ilerlemeye devam edilmesini temsil eder. Uzun koridorların odalara açılması ve inisiyasyonlarda uzun dar koridorların önemli bir yere sahip olması, sabır ve azimle ilerlemeyi; dıştan gelecek tehlikelere karşı korunaklı olması ise, stratejik bir kavramdır. Ayrıca koridoru rahim yolu ve koridora açılan odaları da rahim olarak soyutlayabiliriz. Böylece hayata giriş-çıkış, var olma – var olmama durumlarına da göndermede bulunur. Edith’i hayaletler koridorda takip eder ve koridordan yan odalara kaçarak kurtulur. Tehlike ve kurtuluş aynı yerden gelmektedir. Aynı Thomas Sharpe gibi, Edith’e tehlike Thomas Sharpe tarafından gelmiştir ve filmin sonunda yine Thomas Sharpe’ında yardımı ile kurtuluşuna kavuşacaktır. Edith elinde şamdanla bütün karanlık evi dolaşmaktadır. Burada mitolojideki Persephone ve Demeter’e gönderme yapılmaktadır. Bu iki ilahelerde ellerinde meşale taşırdı. Demeter bereketin ve anne sevgisinin tanrıçasıdır. Persephone, Demeter’in kızıdır. Yeraltı tanrısı Hades ile evlenerek ölüler ülkesine gider. Burada gönderme olarak Edith’in annesinin hayaleti Demeter, Edith ise Persephone’dir.
Edith filmde beyaz elbise ve geceliklerle dolaşır. Beyaz saflığın sembolü, inisiyatik ölümün rengidir. Beyaz renk burada Edith’in masumiyetini ve yaşayacağı korkunç olaylarla sembolik olarak ölüp, yeniden doğmasını temsil eder. Edith’in giydiği diğer renkler ise, sarı elbise ve siyah pelerinidir. Sarı zihnin rengidir. Tanrısal ışık ve aynı zamanda hastalıkları sembolize eder. Siyah renk, ışığın yokluğu, karanlığın, kötülüğün, ıstırabın, ölümün, kaosun rengidir. Filmde de sarı renk hastalıklı olayları, siyah da karanlığı, kötülükleri, acıları, ölümleri ve karmaşayı temsil eder.
Edith Cushing, büyüdüğünde başarılı bir yazar olur. Hikayelerinde hayalet metaforunu kullanır. Babası ile birlikte sakin bir hayat yaşamaktadırlar. Günün birinde kız kardeşi Leydi Lucille Sharpe ile seyahat eden Sör Thomas Sharpe adında İngiltere’den gelen bir adamla tanışır. Toprak kazmakla ilgili bir makine icat etmiştir ve mali destek almak için Edith’in babası Carter Cushing ile iş görüşmesine gelmiştir. Yıllar sonra Edith’in annesinin hayaleti bir kez daha ona ziyarete gelir. Edith ne olduğunu anlamaz ve Sör Thomas Sharpe ile partiye katılır. Orada Leydi Lucille ile tanışırlar. İlk anda kadında bir tuhaflık olduğu anlaşılır. Kırmızı elbiseler içindeki Leydi Lucille’nin her hareketi tehlikeli olduğunu hissettirir. Partide yanan mumu elleri ile birlikte tutarak dans eden Edith ve Thomas Sharpe’ın arasında yakınlık başlar. Yanan mum ikisinin arasında gelişecek olan duygu yoğunluğunu da temsil eder.
Thomas Sharpe, Edith’in yazdığı hikayeleri okur ve fikrini söyler. Leydi Lucille, Thomas Sharpe ve Edith birlikte parkta gezintiye çıktıklarında, bir ağacın altında düşerek ölen kelebekleri görürler. Leydi Lucille ölen kelebeklerle Edith’in arasında benzerlik kurarak konuşur ve onların yaşadığı yerde sadece siyah kelebeklerin olduğunu söyler. Kelebek yeniden doğuşun sembolü iken, siyah kelebek ile sadece ölümün, kasvetin hakim olduğu bir hayat çağrışımı yapılır. Leydi Lucille ve Thomas Sharpe ülke ülke dolaşıp, iş bahanesi ile zengin ve yalnız kadınları kandırıp, paralarını ele geçirerek yaşayan iki kardeştir. Bu sefer Thomas Sharpe kardeşine sormadan Edith’i kendisi seçmiştir ve bu nedenle Leydi Lucille kızgındır. Çok geçmeden Edith’in babası şüphelenerek dedektif tutar ve haklarında ki bir kısım gerçeğe ulaşarak Sör Thomas Sharpe ile kız kardeşinin ülkeden ayrılmasını söyler. Onlara para verir ve Thomas Sharpe’tan gitmeden önce Edith’in kalbini kırarak kendinden uzaklaştırmasını şart koşar. Sör Thomas söylendiği gibi Edith’in kalbini kırar ve tüm bu olayın sonunda arkada karanlıklarda duran Leydi Lucille’ye kamera döner. Leydi Lucille’in karanlığın kendisi olduğunun göstergesi gibidir. Ertesi gün Thomas Sharpe duygusal bir mektup göndererek ülkeyi terk ettiğini yazar. Edith büyük bir telaşla kaldıkları otele gider ve Thomas Sharpe ile karşılaşıp kavuşurlar. Tam o sırada babasının ölüm haberi ile sarsılır.
Yaşadığı tüm acıları geride bırakarak Thomas Sharpe ile evlenerek Allerdale Hall’a gelir. Çok görkemli ama bir o kadarda eski ve çürümeye yüz tutmuş bir malikanedir. Leydi Lucille Edith’e mesafeli tavırlarıyla bize kendisini beli etmeye devam eder. Edith eve geldiği ilk andan itibaren hayaletleri görmeye başlar. Eve geldiği ilk gün bahçede köpek bulur ve onu yanına alır. Köpeklerin en önemli özellikleri insanların işitemediği sesleri duymaları ve kokuları almaları, geceleri insanlardan daha iyi görebilmeleridir. Böylece insan duyularının ötesindeki algıları sembolize eder. Burada köpek Edith’in sahip olduğu özelliklerden bazılarının tasviri gibidir. Edith sadık, güvenilir, aynı filmdeki köpek gibi tek başına ölüme terk edilmesine rağmen hayatta kalabilmeyi başarmış ve hayaletleri görebilmesiyle diğer insanların algılarının üstünde bir algılamaya sahip olduğunun göstergesidir.
Ledy Lucille, diğer kadınlara yaptığı gibi Edith’i de yavaş yavaş zehirli çay ile zehirlemektedir. Thomas Sharpe bu defa Edith’e aşık olmaya ve diğerlerinin başına gelenlerden Edith’i koruma iç güdüsü hissetmeye başlamıştır. Evin pencereleri aydınlıkken evin içi kasvetli bir karanlıktadır. Evin içinde bir çok acı ve tehlike barındırmaktadır. Kaçılması gereken evin içidir, dışarısı evden daha güvenlidir. Thomas Sharpe ilk günden Edith’i üstü kapalı bir şekilde “Hayatta kalmak için yenilmeyeni acılığından anlarsın.” diyerek, acı olan yiyeceklerin içinde zehir olduğu için uzak durması gerektiğini anlatmaya çalışır. Edith’in masumiyeti gün geçtikçe Thomas Sharpe’ı etkisi altına alır. Postaneye gittikleri bir gün geceyi birlikte geçirip eve döndüklerinde Edith, Leydi Lucille’in kıskançlık şiddetine maruz kalır. O andan sonra evdeki olaylar hakkındaki araştırmaları hızlandırarak sonunda gerçeği öğrenir. Evden gitmeye çalışsa da bunu başaramaz ve hastalanarak yatağa düşer. Çayın içine zehir konulduğunu öğrendiği için artık çay içmez ama, yiyeceğine de konulduğu için zehri vücuduna almaya devam eder.
Thomas Sharpe, Leydi Lucille’e artık durmasını istese de onu durduramaz ve hastalıklı sevgisiyle Thomas’ı sindirir. Thomas Sharpe çocukluğundan beri ablasının ona olan hastalıklı duygularının etkisi altında kalmış, onun yönetiminde hareket eden olgunlaşamamış bir adamdır. Leydi Lucille kardeşiyle aralarında aşk olduğunu sanmaktadır ve Thomas’ında kafasını küçüklüğünden beri bunlarla yıkamıştır. Thomas Edith’i sevmeye başladığında gerçekleri fark etmeye başlar. Ancak hayaletlerin uyarılarıyla bodruma indiğinde Edith, Leydi Lucille ile Thomas Sharpe’ın arasındaki ilişkiye tanık olur ve büyük bir şokla oradan uzaklaşmaya çalışırken Leydi Lucille, Edith’i aşağı iter ve Edith yere düşerek sakatlanır. Tam o sırada Doktor Alan McMichael, Edith’i kurtarmaya gelmiştir. Olayların tuhaflığından şüphelenerek dedektif ile iletişime geçip gerçekleri öğrenmiştir. Burada Doktor Alan McMichael, Edith’in inisiyasyondaki rehberi görevindedir. Edith’e yol gösterip onun kurtulmasını sağlamak. Tüm çabalarına rağmen Leydi Lucille doktoru bıçaklayarak yaralar ve Thomas’a bu sefer elini kana bulayıp doktoru öldürmesini söyler. Fakat Thomas bunu yapmak istemez ve doktorla anlaşıp, ölümcül olmayan bir yerden bıçaklayarak Leydi Lucille’e karşı rol yaparlar. Bundan sonra, Thomas’ın tüm çabası Edith’i bu evden kurtarmaktır.
Her zaman koyu renkler giyen Leydi Lucille’in bu sefer üstünde beyaz gecelik vardır. Bu defa renklerin anlamlarını tersine çevirme yapılmış, zıtlıklardan yararlanılmıştır. Thomas Sharpe ile Doktor Alan McMichael’de beyaz gömlek siyah yelek giymektedir. Bu sahnede herkes eşitlenmiştir. İyi-kötü, negatif-pozitif dengesi gibidir. Leydi Lucille, Edith’e miras belgelerini imzalattıktan sonra babasını öldürenin kendisi olduğunu söyler. Bunun hırsıyla Edith, kalemi Leydi Lucille’nin göğsüne saplayarak kaçmaya başlar. Yolda Thomas Sharpe ile karşılaşır ve Thomas Sharpe son kez ona güvenmesini, onu sevdiğini söyleyerek Edith’in yolundan çekilir. Gidip imzalanan belgeleri yakar. Edith’i sevip koruduğu için ablası Thomas’ı bıçaklayarak öldürür. Bundan sonra Edith ve Leydi Lucille karşılıklı bir mücadeleye girerler. Tam o sırada Thomas Sharpe’ın hayaleti görünür ve öldükten sonra bile Edith’e yardım ederek, Edith’in Lucille’yı öldürüp kurtulmasını sağlar. Aşk her şeyden üstün gelir. Edith son bir defa Thomas Sharpe’ın yanına gider ve yanağına dokunur. Yavaş yavaş Thomas Sharpe’ın hayaleti gözden kaybolur. Edith sayesinde Thomas Sharpe içinde bulunduğu karanlığı fark ederek yolunu aydınlığa çevirmiştir. Yıllarca başkalarının sonunu getirdikleri için, Thomas ve Lucille kendi sonlarını da hazırlamışlardır.
Crimson Peak’te bir çok klişe vardır ve öykünün ilerleyişi çok bilindiktir. Bir sahneden sonraki sahneyi tahmin edebilme, sürpriz bir gelişme olmamasına rağmen, o kadar sanatsal dokunuşlarla çekilmiştir ki; klişeler rahatsız etmez. Korku filmlerinden ayrılan bir özelliği ise, içinde romantizm olmasıdır. Filmde korkuyu unutup Edith ile Thomas Sharpe’ın arasındaki duygusallığa yoğunlaşılır. Kapalı mekanların tasarımı opera sahnesi gibi görkemli bir yapıya sahiptir. Kullanılan renkler sıcak-soğuk, karanlık-aydınlık arasındaki ilişkilerle gotik bir atmosfer yaratıyor. Filmde duyguların hissedilmesinde en etkili olan öğelerden bir tanesi de müziklerdir. Korku, gerilim, coşku, romantizm seslerle ve müziklerle başarılı bir şekilde hissettirilmiştir. Film sahne ve kostüm tasarımları, müzikleri ve yetenekli oyuncularıyla bir sanat eseri aurasına sahiptir. Dekor, kıyafet tasarımı, ışıklandırma, kullanılan renkler ve çekim açıları ile her kare ayrı bir tablo konusu gibi estetik bir şölen niteliğindedir.
Hayaletler ne şeffaf ne de hortlak gibidir. İkisinin arasında bir tasarıma sahiptir. Ölü ama kanayan acı çeken bir formdadırlar. İlk başlarda ürkütücü gelse de hayaletlerin hiç biri zarar vermek niyetinde değildir. Hepsi başlarına gelenlerden dolayı acı çeken, Edith’i uyarmaya çalışan hayaletlerdir. Aslında hayaletler birer metafordur. Thomas Sharpe gibi bir çok insan dünyada geçmişe takılı yaşarlar. Geçmişin hayaletleri onları takip eder. Yaşadıkları zamana odaklanamazlar. Ellerine geçen güzellikleri, iyi fırsatları fark etmeden geçmiş hataları tekrarlarlar. Bazen hiç anlamazlar, bazense bunu çok geç fark ederler.
Hayaletler ne şeffaf ne de hortlak gibidir. İkisinin arasında bir tasarıma sahiptir. Ölü ama kanayan acı çeken bir formdadırlar. İlk başlarda ürkütücü gelse de hayaletlerin hiç biri zarar vermek niyetinde değildir. Hepsi başlarına gelenlerden dolayı acı çeken, Edith’i uyarmaya çalışan hayaletlerdir. Aslında hayaletler birer metafordur. Thomas Sharpe gibi bir çok insan dünyada geçmişe takılı yaşarlar. Geçmişin hayaletleri onları takip eder. Yaşadıkları zamana odaklanamazlar. Ellerine geçen güzellikleri, iyi fırsatları fark etmeden geçmiş hataları tekrarlarlar. Bazen hiç anlamazlar, bazense bunu çok geç fark ederler.
Filmde her durum olumlunun içinde olumsuz, olumsuzun içinde olumlu hale dönüşmektedir. Edith’in kurtulmak için Leydi Lucille’i öldürmesi olumsuz bir davranış iken, içinde bulunduğu durumdan dolayı olumlu hale gelmiştir. Crimson Peak’te durumlar, umut-umutsuzluk, yaşam-ölüm, iyilik-kötülük, pozitif-negatif arasında gidip gelmektedir. Filmde Edith, yaşamını katlanılamaz acılar ve karanlık içinde bırakacak karakterlerle birlikte, zorlu bir dünyada hayatta kalabilme savaşı vermektedir. Karakterlerin her biri içinde bulundukları durumdan bir kaçış yolu aramaktadır. Thomas Sharpe, Leydi Lucille ve Edith Cushing içinde yaşadıkları kendi dünyalarının dışında bir dünya tanımamaktadır. Üçünün de yollarının kesişmesiyle bu dünyalarda kırılmalar meydana gelir. Leydi Lucille tamamen paramparça olurken, Thomas Sharpe son anda dağılan dünyasını toparlamaya çalışmıştır, Edith ise; yepyeni bir dünyayı öğrenerek, toz pembe dünyası olası gerçeklerle yıkılmış ve olgunlaşarak daha net bir görüşe sahip olmuştur. Filmde ruhsal ve dünyevi yaşam, hayal gücü ve fantezilerle insanların belli bir yere, belli bir duruma takılı kalmaları, ilerleyememeleri ve buna bağlı olarak aldıkları kararlarla, yaptıkları davranışların sonuçları ile tüm bunların arasında aşık olma, aşkı yaşama, aşka bir yer bulma mücadelesi gösterilir.
Buğurcan BAŞTUĞ