SİYASET: “Hayır çıkarsa başkanlık rafa kalkmaz”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hukuk alanındaki başdanışmanı Mehmet Uçum, anayasa değişikliği referandumundan hayır çıkması halinde başkanlık önerisinin rafa kalkmayacağını belirterek, “Başkanlık önerisi rafa kalkmaz. Ama gerçekten bu model bazı endişeleri giderememişse, o endişelerin ne olduğu tespit edilip onu giderecek şekilde yeni ve güçlü bir model ortaya koyulmalıdır. Halkın Cumhurbaşkanı’nı doğrudan seçme hakkı ve Cumhurbaşkanı pozisyonunun aktif olması durumu dikkate alınarak yeni bir reform önermek gerekir.”
“Türkiye’de demokrasinin geldiği düzey ve halkın sahip olduğu haklar itibarıyla parlamenter hükümet modelini ihya etmek mümkün değildir” görüşünü dile getiren Uçum, referandumdan hayır çıkması durumunda yapılacakları şöyle değerlendirdi:
“Başkanlık önerisi rafa kalkmaz. Ama gerçekten bu model bazı endişeleri giderememişse, o endişelerin ne olduğu tespit edilip onu giderecek şekilde yeni ve güçlü bir model ortaya koyulmalıdır. Halkın Cumhurbaşkanı’nı doğrudan seçme hakkı ve Cumhurbaşkanı pozisyonunun aktif olması durumu dikkate alınarak yeni bir reform önermek gerekir.”

Mehmet Uçum’un Habertürk gazetesinden Kübra Par’a verdiği söyleşinin bir bölümü şöyle:

– Referanduma 2 hafta kala kimi yorumcular durumun başa baş olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir B planı var mı?

Sayın Cumhurbaşkanı’mızın siyaset yapma tarzına ve şimdiye kadarki pratiklerine baktığımızda, halkın vereceği karardan önce senaryo çalışması yapmayacağını söyleyebiliriz. O hep önündeki seçime odaklanır. Halka dayalı siyaset anlayışı vardır, halkın verdiği kararlar üzerinden siyaset geliştirir. Şu anda “Evet”e odaklanmış durumda. Bunun milletin faydasına bir değişiklik olduğu inancıyla pratiğini yürütüyor. Ama halk farklı bir karar verirse, “Evet” değil de “Hayır” çıkarsa, bu, siyasete bir mesaj demektir. Siyaset bundan birtakım sonuçlar çıkarmalıdır. Bu, seçimden sonra değerlendireceği bir durumdur. Ondan önce bir plan yapmış olduğunu düşünmüyorum.

– “Referandumda ‘Hayır’ çıkarsa, bu, siyasete bir mesajdır” dediniz. Nedir o mesaj? CHP, bir yandan “Hayır çıkması durumunda Cumhurbaşkanı Anayasal sınırlarına çekilmeli” diyor.

“Anayasal sınırlarına çekilmeli” tezi, temelsiz bir tez. Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçildikten sonra kullandığı bütün yetkiler Anayasa’dan kaynaklanan yetkilerdir. Hatta o yasal sınırlar içerisindeki bütün yetkilerini kullandığını da söyleyemeyiz. Bu açıdan bakıldığında, “Hayır” çıkması halinde Sayın Cumhurbaşkanı Anayasal yetkilerini kullanmaya elbette devam edecektir. Ancak, “Hayır”ın anlamını iyi değerlendirmek lazım. “Hayır” çıkarsa, halkımızın “Mevcut sistemle devam etmeliyiz” şeklinde bir mesaj vereceği yorumu bana göre hatalıdır. Çünkü bu Anayasa değişikliği sistem anomalisinin düzeltilmesi üzerine yapılıyor. Sistemde bir anomali olduğu noktasında herkes mutabık. Ancak, “Evet” diyenler, “Bu anomali bu modelle değiştirilebilir, Türkiye’nin demokratikleşmesi bakımından bu bir reform adımıdır” diyor. “Hayır” diyenler de “Hayır, bu model bu anomaliyi düzeltmeye yetmez, başka çözümler vardır” diyor. Dolayısıyla halk, “Hayır” oyu verdiğinde bunu “Mevcutla devam edelim” şeklinde okumak siyaseten yanlıştır.

– “Eğer ‘Hayır’ çıkarsa Cumhurbaşkanı’nın yetkileri sınırlandırılmalı” ve hatta “Cumhurbaşkanı’nı tekrar Meclis’in seçmesi için düzenleme yapılmalı” diyen bile olabilir.

Bu tip kesin kanaatlerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı’nın yeniden Meclis tarafından seçilmesini tartışmak da elbette meşru bir haktır, bu yapılabilir. Peki Cumhurbaşkanı’nın yeniden Meclis tarafından seçilmesi nasıl sağlanır? Halka gidip diyeceksin ki, “Cumhurbaşkanı’nın seçilme hakkını Meclis’e iade eder misin?” Demokrasi tarihine baktığımızda, halkın özgür iradesiyle kendisine ait bir hakkı hiçbir zaman terk etmediğini görüyoruz. Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi halkın demokratik bir kazanımıdır, sistem tartışmasından bağımsızdır. Ayrıca, halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanı’ndan aktif siyaset talep etme hakkı da demokratik bir kazanımdır. Karşı görüşü savunanlar da elbette olabilir. Ancak geçmiş demokrasi tecrübelerine bakıldığında halk bu haktan vazgeçmez.

– Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmeye devam edecek. Öte yandan da ‘Hayır’ çıkarsa, ‘çift başlılık’ diye tarif edilen durum sürecek mi? Bir çözüm yolu bulunabilir mi?

Tabii ki bulunabilir. “Hayır” çıkması ancak şu şekilde yorumlanır: Halk bu modelle bu sorunun çözülmesini yeterli bulmamıştır. Dolayısıyla halkın “Hayır” verirken tereddüt ettiği noktaların giderilebileceği yeni bir reform modeliyle halkın karşısına tekrar çıkmak lazım.

– O durumda daha net bir başkanlık modeli konuşmaya mı başlarız yani?

Evet, olabilir. Halk bu önerilen modeli bu sorunu çözmek için yeterli görmüyorsa, bu modelin -varsa- eksikleri üzerine bir değerlendirme yapmak gerekir. O durumda halkın demokratik kazanımlarını yine taban kabul etmek gerekir. Yani halkın Cumhurbaşkanı’nı doğrudan seçme hakkı ve Cumhurbaşkanı pozisyonunun aktif olması durumu dikkate alınarak yeni bir reform önermek gerekir. ‘Hayır’ çıkması mevcut sistemin devam edeceği anlamına gelmez.

‘EVET EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR’

– Peki, şu an rüzgâr “Evet”ten mi yoksa “Hayır”dan mı yana?

Gördüğümüz kadarıyla “Evet” eğilimi güçleniyor. Halk, önerilen bu modelde demokratik kazanımlarının korunduğunu ve kendisinin devlet üzerindeki etkisinin arttığını fark ediyor. Dikkat edin, Türkiye’de halk her türlü seçimde devletle ilişkisinde kendisini rahatlatacak tercihlere oy vermiştir. 1950’de, “Yeter söz milletin” diyen Adnan Menderes’i tercihinde de devletle ilişkisinde onu rahatlatacak bir enstrüman gördüğü için tercih etmiştir. 1983 seçimlerinde darbeciler tümüyle karşı olmalarına rağmen halk Özal’ı tercih etmiştir. 1997’de 28 Şubat darbesiyle 1000 yıl sürecek bir sistem kurulduğu iddia edilmiş ama halk, 2002’de genel başkanı siyasi yasaklı bir partiyi tercih etmiştir. Demek ki, halk devletin verdiği birçok kararı meşru görmeden, siyasetin meşruiyeti üzerinden tercihler yapmıştır. O açıdan baktığınızda, şu anda önüne konan seçenekte de kendisinin devletle ilişkisini güçlendirebilecek, devlet içindeki sistemsel problemleri çözebilecek bir yaklaşım olduğu izlenimi güçleniyor. O yüzden ben “Evet” sonucu konusunda hiçbir şüphe taşımıyorum.