Teknolojinin sağladığı olanaklarla artık, eski fotoğraflar bugünkü gibi renkli olabiliyor. Tüm dünyanın gözde şehri İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’ndan önce Bizans, ondan önce de Latin İmparatorluğu’nun başkentini yapmış olan İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde şimdikinden çok farklı görünüyordu.
Bir zamanlar Avrupa’nın en büyük ve zengin şehriydi. Renklendirilmiş kartpostallar ise sokaktaki yaşamın nasıl olduğunu gözler önüne seriyor.
Fotoğraflar, İstanbul’un antik mimarisini gösteriyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından birkaç yıl önce çekilen fotoğraflara dikkatlice renklendirme yapıldı ve hepsi yenilendi.
Konstantinopol(Konstantiniyye) 1930 yılında İstanbul adını aldı ve yıllarca Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentini yaparken, ticaretin de ana merkeziydi.
Fransız yazar Pierre Gilles Avrupa’nın Asya ile birleştiği şehir olarak tanımladığı İstanbul’u 16. yüzyılda şu şekilde tanımlamış:
‘İstanbul’un kendisi bir çeşit ölümsüzlüğü kendine layık görmüş gibi gözüküyor ve insanlık yaşamaya devam ettiği sürece orası da bir şehir olmaya devam edecek.’
1890’lı yıllarda çekilen fotoğraflara ilk defa renk verildi ve hepsi zamanında üç kıtaya hükmetmiş olan bir şehrin antik mimarisini çok güzel bir şekilde gösteriyor.
İmparatorluk şehrindeki günlük hayatı gösteren bu fotoğraflara, Photochrom adı verilen bir yöntem kullanılarak renk verildi.
Photochrom nedir?
İsviçreli bir matbaacı tarafından 1880’li yıllarda icat edilen bu yöntem, ilk defa litografik kireç taşının ışığa duyarlı bir emülsiyon içerisinde bekletildikten sonra fotoğraf negatifleri üzerinde ve güneş ışığı altında 10 dakikadan, birkaç saate kadar bekletilmesiyle yapılıyordu.
Renk detaylandırılmaları ise, fotoğrafı çeken tarafından yapılıyordu. Her kartpostal için bir düzeneden fazla taş kullanılıyordu.
Bu yöntemle yapılan kartpostallar genellikle turistik yerlerde veya eve sipariş şeklinde satılıyordu. Yöntem dünyaca ünlü oldu ve hala yüzlerce Photochrom fotoğrafı bulunmaktadır.
Kaynak: SÖZCÜ