“Tatlı yiyelim tatlı konuşalım” derler ya, biz de tatlı yazalım diye yola koyulduk.
Hem de ne tatlı ama!
Bu arada fırçayı yemeden hemen düzelteyim, çünkü konuğum Nadir Güllüoğlu “Ben tatlıcı değil, baklavacıyım” diyor.
Evet, baklava nasıl yapılır, bir ders gibi sunuluyor.
Bizzat yaşadım ve gördüm.
İşin doğrusu pek aram yoktur baklavayla…
İletişim Mezunları Derneği (İLMED)’in organizasyonunda bir tura katılıyorum. Sabahın erken sahatlerinde Karaköy Güllüoğlu Baklavaları Üretim Tesisi’ndeyim. Kalabalık bir grup, sabah hoşbeşi, birer çay yudumlarken su böreği eşliğinde, patronu bekliyoruz.
Sonrası hep birlikte Nadir Güllüoğlu’nun karşısındayız.
Öncelikle TV’de dönen videoyu gösteriyor bize.
“Tam tamına 120 ülkede haber olduk” diyor haklı bir gururla.
Patron dediğime bakmayım üstünde bembeyaz giysisi ile “BEN USTAYIM” diyor.
Hakikaten de öyle.
Patron koltuklarına oturmadan, herkes beyaz önlüğünü giyiyor, eller yıkanıyor ve tek sıra halinde üretim katına iniyoruz.
Hijyen mi? Çok sıkı uygulanıyor. Biliyorum gördüm, yaşadım.
Öyle bir dünya ki, kapıdaki açıklamalar her ürünün “doğal” olduğunun altını çizerken, gözler ve eller fotoğraf çekmek için yarışta.
Ara ara İngilizce sonra Türkçe, “Beni dinliyor musunuz” diyor Nadir Güllüoğlu.
Vakit nakittir olgusundan olsa gerek hep bir hız halinde. Ama sebebi var.
Çünkü her şeyin iyi, kaliteli ve düzgün olması gerekiyor.
Bembeyaz bir örtünün kapladığı alanda çalışanlar ve her yer pırıl pırıl.
İçeriye girdiğinde, “USTA” geldi diye bütün çalışanlar işi bırakıyor, başlar yere bakar şekilde ardından selamlama ve işe devam.
Her çalışanıyla büyük gurur duyuyor. Hepsini tek tek tanıtıyor. Hepsinin bir lakabı var.
Kanadalı Şaban, Şampiyon, Temiz Memed gibi…
Görüntü karşısında herkes şaşkın. Öylesi vızır vızır işleyen bir düzen ki! Anlatılmaz yaşanır ama deniyorum.
Elinin hamuruyla erkek işine karışma demişler, ancak buradakilerin hepsi erkek. Oklavalar ise kocaman kocaman.
Nadir Güllüoğlu, tezgahın başında, hamuru o açıyor bu kez. Ama ne açmak.
Muhteşem bir görsel şölen.
Bu kadar büyük bu kadar ince açanlarına daha önce hiç rastlamadım.
Sonra herkes teker teker dokunuyor.
Öylesi bir his ki, gökyüzündeki buluta dokunmak misali. Rüzgarda süzülüyor adeta, inceliğini göstermek için ise elinde çarşaf gibi bir hamur ve arkasında İLMED logusu.
“Koklayın koklayın” diyor Nadir Güllüoğlu baklava tepsisine konulan tereyağını, fıstığı.
Harikaydı.
Bol bol fotoğraf çekiliyor.
Sonrası fırın katındayız.
“5 saniye geç çıksa, tepsiler yanar” o nedenle bu işler zor işler diyor Nadir Güllüoğlu anlatımını sürdürürken. Tezgah çeşit çeşit baklavalarla doluyor. “Röportajı yapacak arkadaş kimdi?” diye ekliyor.
“Gel gel burada dur, buradan fotoğraf çekilsin”
“Ordan olmaz orda ışık ters”
Hayranlığım daha da büyüyor.
İletişim müthiş, ikna kabiliyeti süper ötesi. Tanıtım on üzerinden on.
İşinde usta olduğu belli belli besbelli, ama Halkla İlişkiler konusunda da ayrı bir başarı. Sanırım bu doğal bir yetenek.
Hakikaten şaşkınım.
Şerbetler fırından çıkan baklavalara döküldü.
Sırada tatmak var.
Yeşim dolama yedim ki kaymak ve fıstıkla. Nefis yeterli bir kelime değil.
Bu arada nasıl yenmesi gerektiğini de öğrendik elbet, önce bir yudum su, sonra lokmanızı çiğnerken nefes almanız koşuluyla. Sonrası su içilmezmiş artık onu da biliyorum, biliyoruz.
Bir müddet çalışmak adına o üretim alanında kalırken, bir kahve arasıyla beklemedeyim.
Ofisinden içeri Murat Güllüoğlu giriyor.
Az önce üretim tesisinde beyaz önlükleriyle tepsinin başındaydı. Şimdi ise toplantı masasında.
Selamlaştıktan sonra soruları arka arkaya sıralıyorum.
Biraz önce tezgahta baklava yapıyordunuz şimdi bilgisayarın başında. Bu görmeye çok alışkın olduğum bir manzara değil.
“200 yıllık bir müesesenin 6’ncı kuşağıyım. Çocukken de buraya gelirdim. Bulaşıkçılık da yaptım oklavayla yufka da açtım. Dedem babama el vermiş, ben de işi asıl yerinde, mutfağında öğreniyorum. Yaz tatillerinde gelirdim önceleri. Sonrası Yıldız Teknik Üniversitesi Siyasal Bölümünü bitirdim, ardından Amerika’ya gidip Gıda İşletmeciliğinde master yaptım ve tam zamanlı olarak burada işe başladım.”
Mütevazi bir patron oğlu diyorum ama babanız kendini Usta olarak tanımlıyor o halde siz kendinizi nasıl isimlendiriyorsunuz?
Yüzünde bir gülümseme beliriyor biraz da çekingen yanıtlıyor
“Hem çırak, hem kalfa..”
Aranızda kuşak çatışması oluyor mu? Şirkete kattığınız yenilikler mevcut mu?
“Evet tam bir yıl önce internet sitemizi hayata geçirdik ve dijital pazarlamaya yapmaya başladık. Kargoyla artık dünyanın dört bir yanına baklava gönderebiliyoruz. Amerika, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere gibi bir çok ülkeye baklava gönderiyoruz. Artık baklava da sınır tanımıyor. Üstelik ciromuzun da 3 katına çıktık. Eğitim ve kalfalık birleşince hayatın risklerini daha aza indirgerdiğiniz gibi aynı zamanda yaşayarak öğrenmenin artılarını da yansıtıyorsunuz tüm hayatınıza. Kuşak çatışmasına gelince, usta çırak olgusu diyebilirim. Onlar ne kadar çatışabilirse o kadar. Asıl uygulamak istediğim ise şirket içinde tam olarak kurumsallaşma. Esnaf ve işadamı olgusunu bir arada götürmek başlı başına bir başarı diyebilirim.”
Aslına bakarsanız zehir gibi bir zihin.
Üretim sahasında bıraktığımız Nadir Güllüoğlu odaya giriyor. Artık söz ustada. Birlikte bir kaç kare resim aldıktan sonra Murat Güllüoğlu odadan ayrılıyor.
“Ticari bağlantımız yok başka Güllüoğullarıyla, biz tekiz”
Üretim, pazarlama ve iletişim üstadı masasında soruları bekliyor. “Bu röportaj güzel olacak. Neden biliyor musun çünkü yaşadın, biliyorsun da ondan.”
“Ya aşığı ya muhtacı” olacaksan iş yaparsın diyor Nadir Güllüoğlu. 7/24 çalışıyorum. Sabahları 10.00 itibariyle üretimdeyim, akşam 18:00’den sonra ise birebir satıştayım. Liseyi bitirdikten sonra burada işe başladım. Tencere yıkardım ki bu işin en önemli bölümü. Deterjan bırakılmış tepside baklava pişmez. Biz 6 kardeştik babam bana el verdi. Bir de benden küçük kardeşim bu işte kalmayı tercih etti. Zor zanaat hem de çok zor zanaat. Bak dikkat et zanaat diyorum. O günden bugüne de çalışıyorum. Bizim Güllüoğlu sülalesi çok geniş. Ama bizim hiç bir yerde başka şubemiz yok. Bundan sonra da olmaz. Zanaatın şubeleri olmaz. Bizim hiç kimseyle hiç bir bağımız yok. Dile kolay 1862’den beri bu dükkan açık. Çırak oldum, kalfa oldum, nihayetinde usta oldum. Ben de bir çok ustalar yetiştirdim. Ha usta da öyle kolay yetişmiyor, bilesin. Bizim işimiz sabır ister güç ister, bilek ister, yürek ister. Sinirlerine hakim olacaksın. Zanaatkarların kullandığı aletler çok tehlikelidir, herkese her şeyi emanet etmeyeceksin. Çok şükür ki bir burada bir aile olduk. Ne Cumartesi, ne Pazar, ne gece ne gündüz. Hep çalışmak var. Kolay mı baklava yapmak? Gördün işte artık sen de biliyorsun.”
Öyle güzel anlatıyor ki Nadir Güllüoğlu araya girip soru sormak ne mümkün.
Aile demişken babanız size el verdi, siz kime el vereceksiniz peki?
“Şimdi üç çocuğum ve kardeşlerimin çocuklarıyla birlikte burada çalışıyoruz. Senin tanıştığın oğlum Murat çok fazla istiyor. Ama iki kızım da işin başında. Ebru Halka İlişkiler ve Personel, Tuğba Finans, Murat ise üretimde. Onun için hiç de kolay değil seçim yapmak. Daha vaktimiz var bakıp göreceğiz. Yaş 61 oldu ama halen yola devam. Ben emekli olmam. Gerçi karım hadi bırak artık işi diyor ama, ben de işi bırakırsam kuaför paranı nasıl ödeyeceğiz diyorum. Gülüyoruz.”
Baklava sizin için ne ifade ediyor meraktayım?
“Baklava sevgi demek. Dünyanın dört bir yanına gittim büyük bir gururla hem işimi hem ülkemi tanıttım. İşin sanatını yapmak kıymetli kılıyor. Yoksa bu kadar meşakkatli iş, sevgi olmadan yapılmaz. El sanatı yapıyoruz biz. Beyaz Saray’a bile bizden baklava gitti. Hollywood sanatçıları burda baklava yedi. Yunanlılar bile benim için bu işi bizden iyi yapıyor dediler. İşte bu aşkın bir sonucu. Kaliteli ürün, hep diyorum ya, egzos girmeyen yerlerin ürünlerini kullanıyoruz diye, boşuna mı? Günde 2 ton perakende ve toptan baklava satıyoruz. İyi yapınca karşılığını alıyorsun.”
Heyecanla anlatıyor Nadir Güllüoğlu,
“İşimde kendi anayasamı oluşturdum. Yaz bunları yaz.
Saygı
Sevmek
Sorumluluk
Sadakat
Samimiyet
Sözünün eri olmak
Sistem (Disiplin ve Kalite)
Sabat etmek
Sahiplenmek
ve Smile yani gülümsemek.
Bunlar olmazsa başarı olmaz. Nadir Güllüoğlu’nun işinde olmazsa olmazlarım. Bunları çocuklarıma da, ustalarıma da öğrettim.
Unutmamak lazım, taş yerinde ağırdır.”
İletişimde ve pazarlamadaki başarılarınıza neye bağlıyorsunuz?
“İletişim bizim işin en önemli kısmı. Akşam altı oldu mu dükkana geçerim. Gelen her müşteriyle bizzat ilgilenirim. Ayrıca gün içinde yurtdışından gelen konuklarıma üretim tesislerinde baklava turu yaptırıyorum. Sizin katıldığınız gibi. O bile başlı başına bir olay. Bunu yapan şirketler yok ki. Biz bir baklavanın nasıl yapıldığını herkese gösteriyoruz. O da baklava alırken artık başka değerler ve anlamlar yüklüyor. Bütün bunlarda başarılı olabilmek için de iletişim şart. Üniversitelerden sürekli teklif alıyorum. Pazarlama ve iletişim konusunda ders vermek için ama, fazla vaktim olmuyor. Bir çok üniversitede konferanslara katıldım. Artık sıra kitap yazmaya geldi. İyi bir editör bulursam yazacağız birlikte.”
Hafif hazırlanıyorum röportajı noktalamak adına. Nadir Güllüoğlu öylesi dolu, öylesi bir aktarımda ki, ne mümkün. Ve asıl bombayı sona saklıyor Nadir Güllüoğlu.
Markanın ismi değişiyormuş.
Ne olacak şimdi?
“Artık NADİR GÜLLÜOĞLU olacak ismimiz. Biliyorsun değil mi? Kendi adımı verdiğim ürünümüz de var. Bir de rakiplerle karıştırılmak istemiyorum. O nedenle artık Nadir Güllüoğlu olarak anılacağız.”
Evet nihayetinde baklava turumuzu noktalamış oluyoruz, keyifli, bilgi dolu ve bir o kadar tatlı sohbeti ederken. Ofisten içeri Ebru Güllüoğlu giriyor.
“Hah, işte bu kızım Ebru”
O da babasından almış sanırım iletişimdeki başarısını ve hoş sohbet, samimi biri.
Şanslıyım bir günde baklava yapılmasını öğrendim, hakikaten çok zormuş, artık biliyorum. Eskiden baklava sevmezdim ama bir fıstıklı dürüm yedim ki, kaymaklı. Harika ötesi. Yapılan emeği görünce “hişt” sesi gelmeyen baklavanın iyi olmadığını, yemeden önce su içilip yedikten sonra su içilmeyeceğini. Hele hele oklavayı tutanların gücünü gayretini, temizliğini fırın başında bekleyenin alın terini. Şerbetin kaynatıp dökmenin dakika ile sınırlı olduğunu. Resim gibi sunulan çeşitlerinin her birinin ayrı ayrı özenle sunuluşunu.
Bundan belli baklava severim artık.
Ama nerede, Karaköy’de Nadir Güllüoğlu Baklava Üretim Tesisleri’nde…
Hep tatlı kalın, yok yok aman ha… Hep baklavayla kalın e mi?
Az daha unutuyordum bu arada İLMED’e de bu güzel tur organizasyonu için ayrıca teşekkürler.
Röportaj: Nıver Lazoğlu
Finans Gündem