Bu haftaki konuğumuz patronlar dünyasında patronlara yön veren bir isim… Dile kolay, tam 40 yıl. Aynı ofiste, aynı çalışanlarla “sürdürebilirliğin kitabını yazarım” diyen BEZE Halkla İlişkilerin kurucusu ve patronu, Bengü Bilik.
O bir hoca, o bir uzman, o bir kadın patroniçe.
Ha, bu arada kendisinden randevu kapmak o kadar da kolay değil ha, söyleyeyim.
Bu görüşmeyi yapabildiğim için şanslıyım tam üç kez, yo yo dört kez randevu saati ve günü değişti.
Çok yoğunnnnnn çokkkkkk.
Bundan ötürü kendimi şanslı arz ediyorum. Yaşasın görüşme yapabildim.
Bengü Bilik işinin ustası…
Ankara’da üst düzey bir bürokrat ailenin tekne kazıntısı ki, bu tanımlama Bengü Hanıma ait.
Aman ha bir yanlış olmasın.
Yoksa amanın.
Röportaj için gittiğim Nişantaşı ofisinde tanıdık bir yüz.
Ekonomi basının önemli, bir o kadar şeker ve esprili Meliha Okur’u orada.
Ama bu durum çok da şaşırtıcı değil, ofisinde her zaman basın dünyasının isimlerini görebilme şansınız var.
Çünkü Bengü Bilik, konuk ağırlamayı çok sever.
Sohbet öncesi Meliha Okur ile uzun bir hoş beş yaparken, Bengü Hanım yine çalışıyor.
İnanın çalışırken O’nu izlemek bile yorucu.
Yıllardır hep aynı tempo ve hem aynı azim, hep aynı heyecanla.
Sevgili Meliha Okur’u uğurladıktan sonra başlıyoruz.
Soru hazır ve nerdeyse klasik bir soru, iş hayatına nasıl adım attınız olacak ki onu sormadan anlatmaya başlıyor, elbette telefon trafiğini bitirir bitirmez. Ama şunu belirtmeliyim ki, her eyleminde “İzninle” diyor.
Nihayetinde Bengü Bilik aktarıyor.
“Bürokrat bir ailenin yaramaz çocuğu olarak büyüdüm Ankara’da. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdim. Yüksek Lisans, İstanbul İşletme İktisat. Yaşım 15 iken çalışmaya başladım. Anketörlük yapıyordum, gönüllü çalışma gruplarında organizasyonlar, hosteslik gibi gibi… Planla, yap, bitir kavramları o yıllarda oluştu bende. Bütün amacım ise İstanbul’a gelebilmekti. Protokollerde ve siyasiler arasında geçen bir hayatta her istediğini yapabilmek o kadar da kolay değildi.”
Kısa bir iş arasında şunu soruyorum Bengü ne demek?
Sonsuz, ezelden, ebedi diyor.
İstanbul’a geliş öykünüzü de dinleyebilir miyim?
TÜSİAD VE İSTANBUL…
“Efendim Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı’nda Teşvik Uygulama Bürosu’nda çalışıyorum üniversite ve yüksek lisansımı tamamladıktan sonra. Ama bütün amacım yüksek lisansımı yaptığım İstanbul’a taşınmak. O esnada ağabeyim İstanbul’da Koç Holding’de çalışıyor. Israrla gitmek istediğimi söylüyorum ama izin çıkmıyor bir türlü. Neyse uzatmayayım, bir gün Rahmetli Vehbi Koç büroya geldi. Yanına yaklaşıp “Hayallerim var, ağabeyim de sizinle çalışıyor ama bir türlü beni almıyor” dedim. Vehbi Bey, gülümsedi söylediklerimi duyunca. Ağabeyimin kim olduğunu öğrendi ve sonra İstanbul’a döndü. Tam da ümidimi kesmişken bir haber geldi. Vehbi Bey ağabeyime “Onun sazında çok tel var” onu İstanbul’a alalım TÜSİAD’ta çalışmaya başlasın demiş.
Türk Sanayici ve İş adamları Derneği, o zamanlar 4 o da 1 salondan oluşuyordu. Ben Ankara’dan İstanbul’a geldim ve TÜSİAD’da çalışmaya başladım. İlk broşürlerini, ilk kataloglarını, ilk filmlerini ben yaptım. Ama yaptığım işi o zamanlar halkla ilişkiler olarak tanımlamıyorduk. Feyyaz Berker, Can Kıraç, Selçuk Yaşar gibi çok önemli isimlerle bir arada olmak bile müthiş bir duyguydu. Büyük sermaye nedir, profesyoneller kimlerdir, orada lobi yapmayı öğrendim. Profe ve fikir arasındaki fark nedir onu öğrendim. Daha sayamayacağım bir çok şeyi. Yine basınla tanışmam da o dönemlerle rast gelir. Güler yüzlüydüm diye sanırım basın beni çok kolay kabul etti. İşte o yıllarda İbrahim Bilik ile tanışma ve evlilik. Ki, Deniz Ticaret Filosu’nu kurmuş bir Osmanlı torunuydu İbrahim Bilik. Çamlıca’da bir köşkte kalıyordum. Her sabah altı buçukta yola koyuluyordum. Ama her gün işe gelirken kayınvalidemden izin alıyordum. İş disiplinimi hiç kaybetmeden.”
Çikolata ve kahve ikramıyla hoş sohbetin buluşmasında keyifli keyifli dinlemedeyim.
AŞK bu olsa gerek diye. Yüzme havuzlu tenis kortlu, bir köşkten kalkıp işe doğru yol almak. Sanırım bazı şeyler oluyorsa, hiç de boşuna olmuyor diye. İçsel bir konuşma, tatlı yiyip tatlı konuşmanın neticesi.
Nıver, “Çikolata alsana” sözünü kulaklarım ikinci kez duyduğunda, “Dünden bugüne bir şey değişmemiş gibi gözüküyor Bengü Hanım. Bu gayreti neye borçlusunuz?” diye soruyorum..
“Hayalim buydu ve onun için buradayım. Çalışmak başka bir şey, yıllardır aynı gayretle ve hevesle. Neyse ne anlatıyordum, TÜSİAD sonrası bir arkadaşımla birlikte, P ve B Hizmetler Anonim Şirketi’ni kurduk. “TÜSİAD’daki o becerikli kız bize de lazım diyen rahmetli Alber Bilen ile Kimya Sanayicileri Derneği’ni kurduk. Yıllarca birlikte çalıştık. Çevre düzenleme çalışmalarını başlattık. Her çalıştığım sektörde farklı oluşumlar geliştirmek için uğraştım. Bu şirketle 6 yıl çalıştıktan sonra arkadaşımla yollarımızı ayırdık. Ardından turizm sektöründe önemli bir isim olan Ergün Güvenç ile tanıştık. Birlikte Beze’yi kurduk. Ofisimizi 30 yıl önce burada açtık. Ve yıllardır aynı yerdeyim. Ama ortağım yok. Elbette her şeyi tek başıma yapmıyorum. Eşim İbrahim Bilik’in de büyük katkıları var ve olmaya devam ediyor. Ayrıca bir danışma kurulumuz var, ben ise vitrinde olan isimim. Zor olan mesleğimizde istikrar. Sanırım sürdürülebilirlik konusunda kitap yazabilirim.”
“BUNU YAZMA”
Öylesi bir aktarım var ki, yıllarım deneyimi ve ustalığıyla detaylar ince ince veriliyor. Ancak bir alışkanlık galiba.
Bu sohbette en fazla duyduğum cümle “Bunu yazma”.
Not alırken bile sık sık araya bu notu düşmüşüm.
Yaptığınız işi nasıl tanımlarsınız?
“Ben iyi bir uzmanım. Proje yaratmayı uygulamayı ve takibini yapıyorum. Kalite kontrol çok anlam kazandırıyor yaptığınız işe. Üniversite de istatistik gördüm, bugün de bunu iş hayatımda uygulayan biriyim. Meşhur Beze tahtamın başında her şey satır satır not ediliyor. O tahta yeni teknolojiyle birlikte değişti ama, benim olmazım olarak o hiç değişmiyor. Her şey tahta başında karara bağlanıyor. Zamanlama plan hepsi toplantı notları hep yazılı. Yıllardır bu yapılıyor bu şirkette. Demiştim ya iş disiplinim var diye. Çalışan tüm arkadaşlarım da bunu bilir. Yıllardır 15 gün üst üste tatil bile yapmadım. Hiç unutmuyorum 1990 yılında annemi kaybettim. Metro Cash firmasıyla çalışıyorduk ve bir mağaza açılışı yapmıştık. Açılış sonrası ise bir toplantı tertiplemiştik. Annemin cenazesinden sonra o toplantıya katıldım ekibimle birlikte. Yaptığımız çalışmalardan ötürü teşekkür almıştık. Neyse, o toplantı sonrası akşam eve döndüm ve annemin duasını yaptım evimde. Bunu hiç unutmam. Yine başka bir örnek olsun diye anlatıyorum. 2001’de bir trafik kazası geçirdik. Hastanede 6.5 saat süren bir ameliyat 5 gün sonra o zaman hizmet verdiğim Dedeman grubunun önemli bir toplantısına sedye ile katıldım. Ardından yine hastaneye döndüm doktorum bunun için bana kızmıştı. Tüm olup bitene rağmen kendimi ikna etmiştim, hayata sıkı sıkı asılabileceğime. Malezya’ya koltuk değnekleriyle gittim.”
Gelin şaşırmayın gelin yazmayın. Nasıl yazılmaz ki bunlar? Hiç bitmeyen iş aşkınız inanılmaz. Siz hiç yorulmaz mısınız?
Gülmeye başlıyor yanıt net. “Hİç yorulmam…”
Çalışanlarına “Çalışma arkadaşlarım” diye hitap ediyor Bengü Hanım, bu konuşmaya tanıklık eden iş arkadaşları da hep bir ağızdan söylüyorlar. “Asla yorulmuyor.”
“Nıver’ciğim, ben bir kahraman değilim. İnsan öylesine enerji, güç, kuvvetle dolu ki, yeter ki buna inansın. Yapmaya karar versin. Soğukkanlı olsun, planlasın, yapar. Kendine acıyan insan özgüveni eksik ve acizdir, hiç bir şey yapamaz.” diye ekleyen Bengü Biliik, bugüne dek
500 Basın Toplantısı,
200 Temel Atma Töreni,
300 Konferansa imza atmış.
‘Dünyanın her yerinde iş yaptık’
Bugüne dek yaptıkları işleri sıralamaya kalksak sanırım ne köşem ne satırlar yeter. Ha, bu arada sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurtdışında da bir çok önemli işlere imza atmış Bengü Bilik. Aynı zamanda yurtdışındaki bir çok önemli halkla ilişkiler derneklerine de üye Beze halkla ilişkiler şirketi.
Unutmadan üniversitede hocalık da yapan Bengü Bilik, daha sonra şunları aktarıyor.
“Bizim müşteri profilimiz aile şirketi, global bir şirket, belediye ya da bir sektörel mesleki grup olabiliyor. Kendisine tanınma, pazarlama, satış, ya da ihracatta yeni rasyonel açılımlar arayıp gerçek bir çözüm ortağı arayan kimlikteki kurumlar bize geliyor. Bizim için Türkiye geneli veya yabancı ülke hiç fark etmez. Biz yerelden global olmayı başardık. Güney Afrika, Güney Amerika, Avustralya hariç her ülkede, kıtada iş yaptık, yapabiliyoruz. Sistem kurup plan program yapma yönetmeyi biliyorsanız ve ekip takım olmaya inanmışsa, pazarlamayı iyi biliyor ve özgün reel kreatif kapasiteniz varsa, her şeyi başarabilirsiniz.”
Bütün bu anlatımlar karşısında sus pus haldeyim. Üstelik benim gibi biri.
Ne diyebilirim ki ya da ne sorabilirim ki, yıllardır benim gibi yüzlerce kişi yetiştirmiş sektöründe marka olmuş bir şirketi yönetip, iş dünyası içinde başarılı projelere imza atmış bir patrona? Bildiğim tek şey, hiç bitmeyen hırsı ve azmiyle daha bir çok işe ve projeye imza atacağıdır. Bizler için çok önemli bir örnek, çok önemli bir duruş.
Ki bu arada ekliyor Bengü Hanım, “Hiç patron olmadım” diyor, “Ben bir deli fişeğim.”
Böylesi bir cümlenin devamına ancak nokta koyabilirim. Siz ne dersiniz?
Nıver Lazoğlu – niverlaz@yahoo.com.tr