ABD’nin Maryland eyaletinde yaşayan ve kazak ören bir adam, gezdiği yerlerin manzarasına uygun ördüğü kazaklarla geçen hafta haber konusu oldu. Bazı insanlar göze batıp dikkat çekmek için elinden geleni yapar; bazıları ise ortama uyum sağlamaya çalışır. Çok nadir de olsa bazı insanlar her ikisini de başarır. Sam Barsky bunlardan biri. Daha önce kimsenin adını bile duymadığı Barsky geçen hafta haber konusu olmuştu.
Zira Barsky manzaranın bir parçası olacak şekilde, çevresine uyum sağlayan kazaklar örüyordu. Barsky bu kazakları İngiltere’deki Stonehenge’den Londra’daki Tower Bridge’e, San Francisco’daki Golden Gate Köprüsü’nden, Niagara Şelaleleri’ne birçok desenle örmüş ve gittiği yerlere uyum sağlayacak şekilde onları giyerek fotoğraf çektirmişti. İşte bu fotoğraflarıyla fenomen oldu.
Barsky’nin örgü sevdası 1999’da başladı. Hastabakıcı olmak istiyordu, ama sağlık nedenleriyle bu planlarından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine örgü hobisine sarılarak yaratıcılığını kullandı. Gittiği yerlere uygun ördüğü kazaklarıyla fotoğraf çektiriyordu.
Böylece Barsky, tarihsel ve film kostümleri giyerek kendi fotoğraflarını çeken Amerikan fotoğrafçı Cindy Sherman ya da İngiltere’nin birçok bölgesinde kendi heykellerini yapan heykeltraş Antony Gormley gibi hayal gücünü kullanarak kendisini konu edinen fotoğraflar biriktirmişti.
Barsky’nin örgü sevdası 1999’da başladı. Hastabakıcı olmak istiyordu, ama sağlık nedenleriyle bu planlarından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine örgü hobisine sarılarak yaratıcılığını kullandı. Gittiği yerlere uygun ördüğü kazaklarıyla fotoğraf çektiriyordu.
Böylece Barsky, tarihsel ve film kostümleri giyerek kendi fotoğraflarını çeken Amerikan fotoğrafçı Cindy Sherman ya da İngiltere’nin birçok bölgesinde kendi heykellerini yapan heykeltraş Antony Gormley gibi hayal gücünü kullanarak kendisini konu edinen fotoğraflar biriktirmişti.
Onun estetik sezgileri 17. Yüzyılın ünlü Hollandalı ressamlarından Rembrandt van Rijn’in otoportrelerini çağrıştırıyor insana. Yaşamı boyunca 80 kadar otoportresini yapan Rembrandt, bir yandan bu eserlerinde yıllar geçtikçe yüzündeki değişimi yansıtırken, öte yandan da kendisini zengin kültürel tarih dokusunun bir parçası olarak görüyordu.
Kumaşların dokusuna büyük ilgi duyan Rembrandt ıslah olmaz bir bukalemun gibiydi. Boyalarıyla kendisine lüks kıyafetler dokuyordu. 1630’larda oryantal bir giysinin ihtişamıyla, ömrünün son dönemlerinde ise Aziz Paul’ü andıran havari giysisiyle görüyorduk onu.
Barsky gibi Rembrandt için de sanat bir çeşit ikinci bir deri, etrafındaki evrenle bütünleştiren bir kamuflaj olmuştu.
Kaynak: BBC Türkçe