“Aklın yolu birdir’’ derler. Türkiye, Rusya ve İran, nihayet Suriye krizi için birlikte inisiyatif almaya karar verdiler ve bu üç ülkenin dışişleri bakanları, 20 Kasım’da Moskova’da bir toplantı yaparak çözüme zemin hazırlamak maksadıyla yeni bir süreç başlattı. Astana’da devam etmesi beklenen bu süreç, çok önemli bir pozisyon değişikliğidir ki, zaten Batı da o nedenle bunu “çok tehlikeli bir gelişme hatta felaket’’ olarak nitelendirdi.
İşte, ülkemizde patlatılan bombaların ve Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’a yapılan hain suikastın nedeni bu işbirliğidir!.. Bu işbirliği, bölgeyi kendilerine göre şekillendirmek isteyen Batı’nın ve devlete yerleşen onun FETÖ’cü uzantılarının Suriye ve sonrasında Türkiye’yi parçalama planlarını akamete uğratma ve terörist eylemlerin de sonunu getirme potansiyeline sahip.
Fakat bu durumdan rahatsız olanlar, Türkiye’nin istikrarını bozmak ve onu tekrar kendi tarafına çekmek için saldırılarına devam edeceklerdir. Bu talihsiz durumun ekonomiye yansıması da doğal olarak özel sektör yatırımlarının azalması ve durgunluğun artması şeklinde olabilecektir.
TCMB, Aralık ayındaki toplantısında faiz artırmamasının nedeni de yaşadığımız bu durgunluktur. Merkez Bankası bu toplantıda büyümeyi enflasyona tercih etti ve doğru olanı yaptı. Dört bir taraftan saldırı altında bulunduğumuz bu kritik süreçte tabii ki enflasyonun birkaç puan artması değil, iflasların ve işsizliğin artmaması, sosyal barışın korunması önemlidir.
Ama yükselen tahvil faizleri, mevduat faizlerini ve dolayısıyla kredi faizlerini de yukarı çektiği için bankaların reel sektöre kredi açma konusundaki iştahı doğal olarak kapanmakta. Buna çare olarak hükümet, bankaların şirketlere açacağı kredilere Hazine kefaleti getirdi. Küçük ve orta ölçekli işletmeler için de KOSGEB aracılığı ile 50 bin TL’lik faizsiz krediler devreye sokuldu.
Bu iyi niyetli çabalar, üreten ama genel durgunluk nedeniyle nakit bulmakta zorlanan şirketlerin bir süre daha ayakta kalmasını sağlayacaktır. Ama serbest ithalat karşısında korumasız kalan çoğu işletmenin neoliberal politikaların onlar için hazırladığı mukadder sondan kurtulması da kolay değil.
Fakat bu yeni dönemin ardından Türkiye, Avrasya ülkeleriyle ekonomi alanında da işbirliğine gidebilirse büyük fırsatlar yakalayabilir. Büyük Rus pazarı ve oradan gelecek doğrudan yatırımlar dışında, İran’ın yenilenmesi gereken alt yapısı, Çin’in “Yeni İpek Yolu Projesi’’ ile Kafkasya’da yapmayı planladığı yatırımlar, Türk firmaları için müthiş iş imkanlarıdır.
Ama eksen değiştirmek, iç siyasette sıkça tanık olduğumuz gömlek değiştirmeye benzemez! Hele ki 1946’den bu yana NATO ve başta ABD olmak üzere çeşitli Batı ülkeleri ile yapılan açık gizli anlaşmalarla bağlanan ve her renkten kriptonun pusuda beklediği bu memlekette…
Öte yandan şu da bir gerçek ki; Türkiye, Suriye bağlamında bugün çok daha rasyonel bir zeminde durmaktadır ve buradaki şartların zorlaması, belki bizi ekonomik alanda da farklı seçimlere yönlendirebilir.
Dolayısıyla, bundan sonraki belirleyici faktörlerin içinde en dominantının öncelikle Trump yönetiminin Suriye’deki tercihleri olacaktır ki bunu zaten 20 Ocak sonrası görmeye başlayacağız. Yurtiçi piyasaların da daha çok oradan gelecek haberlere kilitleneceğini söylemeye sanırım gerek yok!