2016 yılı sadece Türkiye için değil, tüm dünya için akıllarda iz bırakıcı bir yıl oldu. Savaşlar, saldırılar, sürpriz seçim sonuçları ve bir çok siyasi olay yaşandı. BBC Türkçe İrem Köker’in haberine göre, özellikle Kasım ayında ABD’de Cumhuriyetçi Donald Trump’ın başkanlığına seçilmesi ve İngiltere’nin Haziran’daki referandumda Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma yönünde (Brexit) oy kullanması, Soğuk Savaş sonrası kurulan liberal demokratik düzenle ilgili soru işaretlerinin doğmasına yol açtı.
Ayrıca, İtalya’da Aralık başındaki anayasa referandumu ve Avusturya’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağcı liderin son turda kaybetmesi, küresel sistemle ilgili kaygıları artıran diğer gelişmeler oldu.
2016 yılı, popülist ve milliyetçi hareketlerin yeniden yükselişe geçtiği bir dönem olurken, “sahte haber” ve Oxford Dictionaries tarafından yılın kelimesi seçilen “gerçek ötesi” (post-truth) gibi kavramları da hayatımıza soktu.
2016’da görülenler ‘iletişim evriminin’ bir sonucu
Tüm bu yaşananlar, 2016 yılında göze çarpan önemli gelişmeler olsa da etkilerinin 2017 ve hatta sonraki yıllarda da sürmesi bekleniyor.
2016’dan yeni yıla miras: Popülizm
Analistlere göre, 2016’da görülen beklenmedik gelişmelerin temel nedenleri, aslında son birkaç yıldır süregelen bir sürecin yansımasını oluşturuyor.
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ünver’e göre, 2016 senesi 1. Dünya Savaşı’nı anımsatsa da, asıl benzerlik geniş çaplı radyo yayınlarının başladığı ve buna dönük toplumsal dönüşümlerin görüldüğü 1919-1936 arasındaki dönemle kurulabilir.
Ünver, “2016’da görülen sosyolojik değişimler de internetin dünyanın önemli bir bölümüne ulaşması ve sosyal medyanın asli bir haber alma arabirimi olarak ortaya çıkmasının bir sonucu… Daha geniş bilgiye erişimimiz var ancak bizi yanıltan ve büyük insan kitlelerini hataya yönelten yeni bir iletişim evrimi geçiriyoruz” diyor.
ABD’deki başkanlık seçimleri, Ünver’in de bahsettiği bu “iletişim evriminin” en çarpıcı örnekleri arasında yer alıyor.
ABD’deki seçimlerde, Trump beklentilerin aksine Demokrat rakibi Hillary Clinton karşısında kilit eyaletlerin neredeyse tamamını alarak başkan seçilmeyi başardı. Clinton, Trump’a kıyasla ülke genelinde yaklaşık 2,8 milyon fazla oy almasına karşın seçimi kaybetti.
Sahte haberler ve gerçek ötesi kavramları
Trump’ın elde ettiği bu zaferin nedenleri arasında beyaz, orta sınıfın yaşadığı ekonomik sorunlar, göç karşıtlığı, milliyetçi söylemler ve hatta sahte haberlerin yarattığı etki de gösteriliyor.
Örneğin ABD’de yapılan kamuoyu araştırmaları, Papa’nın Trump’ın adaylığını desteklediğini aktaran veya Clinton’ın e-postalarını araştıran FBI ajanının yaşamını kaybettiğini öne süren, doğru olmayan bazı haberlerin, sosyal medya platformları üzerinden milyonlarca insana ulaştığını ve seçmen kararı üzerinde etkili olduğunu ortaya koyuyor.
Trump, birçok uzman tarafından olgulardan çok, duygusal söylemlere dayanan ve zaman zaman gerçeklerden uzak olan “gerçek ötesi” (post-truth) akımının önemli örneklerinden biri olarak görülüyor.
Ekonomik kaygılar ve göç karşıtlığı da İngiltere’nin AB’den ayrılma yönünde oy kullanması ve Avrupa’da sağcı hareketlerin yükselişinde önemli etkenler arasında yer alıyor.
Siyasi risk analizleri yapan Londra merkezli Teneo Intelligence’ın Eş Başkanı Wolfango Piccoli, “Popülizm, parti sistemlerinin dağılması ve kurulu yapılara karşı duyulan güvensizlik; eşitsizlik, iş güvenliğinin olmaması, terörizm, iş hayatındaki değişimler, küreselleşme gibi etkenlerden dolayı daha da artıyor ve bu eğilim bir süredir dünyada mevcut” diyor.
Piccoli’ye göre, 2016’da görülen değişimlerle birlikte bildiğimiz siyaset anlayışının artık sona erdiğini söylemek mümkün ve bundan sonrası için de siyasi hayatta öngörülemeyen gelişmelerin yaşanmaya devam etmesi bekleniyor.
IŞİD dünyayı tehdit etmeyi sürdürdü
Analistler, mevcut siyaset anlayışında yaşanan dönüşümün en önemli nedenleri arasında iletişim araçlarının gelişiminin yanı sıra, küresel güvenlik ortamındaki bozulmaları da sayıyor.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi (EDAM) Savunma Analisti Dr. Can Kasapoğlu, 2016 yılında IŞİD’in önemli toprak kayıpları yaşadığını ve kendisini ‘de facto bir terör devleti olarak dayatma amacından’ ciddi geri gidişler olduğuna dikkat çekiyor.
Kasapoğlu, “Burada en ciddi konu, IŞİD’in ‘El Kaideleşme’ süreci, yani belirli bir toprağa dayalı siyasal terör hedeflerinden, küresel bir terör ağına evrilmesi. Irak-Suriye dışındaki terör trendi ne yazık ki bunun ipuçlarını gösterir nitelikte. Bu aşamada IŞID ile mücadelenin en önemli ayağı, örgütün bünyesindeki yabancı silahlı unsurların Suriye ve Irak’taki hareketlerinin yoğun istihbarat faaliyeti ile takip edilmesi ve hareketlerine izin verilmemesi” diyor.
IŞİD; 2016 yılı içerisinde, hem Suriye’de hem de Irak’ta önemli miktarda toprak kaybetti. IHS Conflict Monitor uzmanlarının hazırladığı son rapora göre, IŞİD, yılbaşından bu yana elindeki toprakların yaklaşık yüzde 16’sını kaybetti. Son iki yıl içerisinde örgütün toplam toprak kaybı ise yüzde 25’e ulaştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Suriye’de Ağustos ayı sonunda IŞİD’e karşı Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı. Bu harekatta, sınırın Suriye tarafında IŞİD’in elindeki topraklar geri alınırken, son olarak stratejik konumda bulunan El Bab kasabası kuşatıldı.
Kasım ayında da Suriye Demokratik Güçleri (SDG) IŞİD’in başkenti olarak ilan ettiği Rakka’nın alınması için “Fırat’ın Gazabı” adlı bir hareket başlattı.
Irak’ta ise uluslararası koalisyonun hava desteğiyle birlikte ordu, Şii milisler, Sünni gruplar ve Peşmerge tarafından, 2014 yılından bu yana IŞİD’in elinde bulunan Musul’un geri alınması için Ekim ayında büyük bir operasyon başlatıldı ve şu ana kadar kentin doğu kısmı tamamen geri alındı.
Kasapoğlu, “IŞID terör örgütünün savunmada olduğu durumlarda, alanı her karışına kadar savunmaktan çok, maliyeti her an yükseltmeye yönelik bir operasyonel yaklaşım benimsediğini görüyoruz” diyor.
Nice, İstanbul, Orlando, Bağdat, Berlin, Dhaka saldırıları
Tüm bunlara karşılık, IŞİD, dünyanın birçok noktasında, farklı şehirlerdeki bombalı eylemlerde yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Bu saldırılar, özellikle örgütün Irak’taki Felluce kentini kaybetmesinin ardından Haziran ve Temmuz aylarında yoğunlaştı.
IŞİD’in 28 Haziran’da İstanbul’da Atatürk Havalimanı’na düzenlediği silahlı ve bombalı intihar saldırısında 45 kişi yaşamını yitirirken, Bangladeş’in başkenti Dhaka’daki silahlı saldırı ve rehin alma olayında can kaybı 29 oldu.
IŞİD, yılın en kanlı saldırısını 3 Temmuz’da Bağdat’ta gerçekleştirdi ve bomba yüklü üç araçla düzenlenen eş zamanlı patlamalarda en az 324 kişi yaşamını yitirdi.
Örgüt sempatizanları Batı’da da ses getiren eylemlere imza attı. Haziran ayında ABD’nin Orlando kentinde bir eşcinsel kulübüne IŞİD’e bağlılık bildiren bir kişi silahlı saldırı düzenledi ve olayda 49 kişi hayatını kaybetti.
Fransa’nın Nice kentinde bir kişinin kullandığı TIR’ı Bastille Günü kutlamaları için yapılan havai fişek gösterisini izleyen kalabalığın üzerine sürmesi sonucunda 84 kişi yaşamını yitirirken, yılın son ayında 12 kişinin yaşamını yitirdiği benzer bir saldırı Almanya’nın başkenti Berlin’deki bir Noel pazarını hedef aldı.
Etkileri 2017’de de devam edecek
Teneo Intelligence’tan Piccoli, IŞİD’e karşı yürütülen savaşı “kazanılması imkansız bir mücadele” olarak niteliyor ve şunları aktarıyor:
“Bu dönemde en iyi ihtimalle, terörden kaynaklanan tehdit kontrol altında tutulabilir, azaltılabilir ve IŞİD gibi grupların faaliyetlerinde kesintilere neden olunabilir. Dahası, IŞİD’e karşı elde edilecek bir zaferi takiben çok büyük ihtimalle, Yemen ve Libya gibi zayıf ya da başarısız devletlerde bir başka IŞİD benzeri grup ortaya çıkacak. 2017’de yakından izlenecek bir diğer ülke de Tunus.”
Hem güvenlik hem de dünyadaki liberal demokratik düzenin geleceğiyle ilgili soru işaretlerinin ve kaygıların önümüzdeki yıllara da taşınması bekleniyor.
IŞİD’e yönelik mücadelenin ve IŞİD’in de şehirleri hedef alan saldırılarının süreceği tahmin edilirken, diğer yandan da özellikle Avrupa’da yapılacak seçimler de yakından izlenecek.
2017 yılı içerisinde Almanya, Hollanda ve Fransa başta olmak üzere özellikle Avrupa’da çok sayıda ülkede halk sandık başına gidecek.
Ünver, “AB belki de zayıflayan elit sistemlerinin en iyi bilineni… Bu etkisizlik, AB’nin devletler-üstü bir yapı olarak AB ülkeleri iç siyasetlerinde de mevcut. Brexit buna bir örnek. Fransa’da (Marine) Le Pen’in güçlenmesi ve aşırı sağ partilerin oy oranlarını artırması da bu güvensizliğin diğer tezahürleri” diyor.
Ünver ayrıca, Rusya’nın özellikle 1991 sonrasında benzer sorunlarla karşılaştığı için, büyük sistemlerin yıkılması ve sonrasında cereyan eden olayları daha iyi yönlendirebildiğine dikkat çekiyor.
Sona ermesi farklı esprilere ve hatta reklam kampanyalarına ilham veren 2016 yılı, birçok açıdan akıllarda kalacak ve ilerleyen dönemleri tanımlayacak tarihi bir sene olmaya aday. Bu yıl içerisinde yaşanan birçok olayın yansımaları, önümüzdeki yıllarda da karşımıza çıkacak gibi duruyor.
Kaynak: BBC Türkçe