Türk siyaseti saplandığı Ortadoğu batağından çıkabilmek için için manevra üzerine manevra yaparken, partilerin içi kaynamaya başladı. MHP kanadında Devlet Bahçeli arkasını AK Parti’ye yaslamanın rahatlığını yaşıyor. Kendine karşı olanları AK Parti’nin gücüyle birer birer temizliyor. Kimine FETÖ’cü yaftası yapıştırıyor, kimine ise parti içi tüzüğe aykırı davranıldı diye adeta saldırıyor. Olağanüstü Hal durumunun imkanlarını kullanan Bahçeli böylece yavaş yavaş MHP’yi eritiyor. Partinin ileri gelenlere yeni çıkış yolları aramaya başladılar. Özellikle Ülkücü camia bundan sıkıntı duyuyor. Bu konuda Bahçeli’nin bilgisi dışında bazı toplantılar yapılıyor.
CHP’de ise başka türlü sancı var. AK Parti’nin Olağanüstü Hal duruma dayanarak FETÖ’cü olsun olmasın kendisine muhalefet eden herkesi suçlamasına karşı çıkıyor. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 10 bin kişi çalıştıran işyerlerin kapatarak veya vasıfsız, o günü kadar hiçbir şirket yönetme kabiliyeti olmayan kayyumları atanmasının Türk ekonomisine zarar verdiğini belirtiyor. Kılıçdaroğlu “10 bin kişilik fabrikayı kapatırsanız. Herbiri 5 kişilik aile olan 50 bin kişiyi aç bırakırsınız. Başka çözüm çareleri arayın” diyor.
Öte yandan AK Parti’nin çözüm üretmeye hiç niyeti yok. Devletin kadrolarını FETÖ’cülerden temizlerken, muhaliflerden de temizliyor. Böylece devletin işleyen kadroları bir başka grubun eline geçiyor. Bunun nereye kadar gideceği bilinmiyor. Kılıçdaroğlu’nun “Huzur arayışı” için “Her şeyi yapacağım” demesi buna yetmiyor.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmedeki fikir çatışması da gündeme oturdu. Başbuğ ile Erdoğan’ın görüşlerinin 180 derece farklı olduğu belirtildi. Başbuğ, yapılan uygulamaların Türk Ordusu’na zarar verdiğini söyleyerek, Askeri okulların kapanmasının yanlış olduğunu söyledi. Ancak Cumhurbaşkanı bazı genel kurmay başkanlarının sivil eğitimden geldiğini ileri sürdü. Bu çatışmanın nereye kadar süreceği bilinmiyor.
Bu arada içeri alınan gazetecilerden bazıları bırakılıyor ve bir kaç gün sonra yeniden arama emri ile içeri alınıyor. Bunun arkasında bir bıktırma siyaseti güdüldüğü anlaşılıyor. En son Ahmet Altan’ın salıverilmesi ve bir kaç gün sonra savcının itirazı üzerine yeniden tutuklanması buna örnektir.
Bütün bu manzaraya baktığımızda Türkiye’nin huzura kavuşması için daha çok yol alması gerektiği görülüyor.
Herkesin dilinde “Türkiye sevgisiz bir ülke” oldu lafı var… İnşallah birbirini seven ve kucaklayan bir ülke oluruz.