Lorca’yı anımsamak

Seyahat etmeyi severim. Yeni ülkeler, kentler görmek, değişik ülke insanları ile tanışmak, ilişki kurmak gezegenimize damgasını vurmuş nice uygarlığın izini sürebilmek yaşamın en keyifli serüvenlerinden biridir diye düşünürüm. Hele yapıtları ile ufkumu açan benim için çok özel kimi yazar, ressam ve bestecinin yaşadığı kentler, sokaklar ve mekanlar anılarımda birer sevinç yumağı oluştururlar. İki hafta önce bir arkadaş grubu ile İspanya ve Portekiz’in güney sahillerinde dolaştık. Endülüs’te Arap İslam mimarisinin görkemli yapıtları ve doğal güzellikleri ile göz alıyordu Cordoba ve Granada kentleri. Benim düşlerimde ise Lorca’nın yaşadığı köyü bulmak, onun soluk aldığı evi görmek vardı. Rehberimiz araştırdı. Granada’nın Fuente Vaqueros köyüne ulaştık. Lorca’nın doğduğu ev müze haline getirilmiş, beyaz badanalı, iç avlusunda ağaççıklar ve çiçekler bulunan iki katlı bir ev. Bizim dışımızda evi bir mabedi gezercesine dolaşan uzak doğulu bir genç kız da var. Evin içindeki bazı eşyalar Lorca’nın ailesinden kalanlar, bir bölümü ise döneme uygun eski eşyalar sağlanarak oluşturulmuş. Duvarda Lorca’nın yaptığı iki yağlı boya tablo asılı. Bir köşede ise Lorca’nın piyanosu duruyor. Merdivenlerden üst kata çıkıldığında Lorca ile Luis Bunuel’i birlikte gösteren çerçevelenmiş büyük bir fotoğraf ziyaretçileri karşılıyor adeta. Bir başka büyük boy fotoğrafta şair Rafael Albertive Pedro Salina ile görülüyor Lorca. Salonda Lorca’nın çizimleri, şiirlerinin el yazmaları, ona adanmış şiirler ve oyunlarının afişleri yer alıyor. Alt katta şairin, bebeklik karyolası ve çocukluğunun çeşitli kesitlerine ilişkin fotoğraflar ve aile resimleri dikkati çekiyor. Müzenin bakıcısı bizlere Lorca’dan geriye kalmış tek film kaydını gösteriyor. Şairin bir tiyatro topluluğu ile Uruguay turnesini yansıtıyor film. Kısacık filmde sanatçıya gösterilen yoğun ilgiyi ve şairin mutluluğunu görme şansım yakalıyorsunuz.
İspanya İç Savaşı 20.Yüzyılın en acımasız iç savaşlarından biriydi. Faşizmin ayak seslerinin tüm Avrupa kıtasına yayılacağının da habercisi. Franco’nun orduları Cumhuriyetçilerin iktidarını devirmek için başkent Madrid’e yürümeye başladığında halkı direnmeye çağıranların öncülerinden biriydi Lorca.
Onun insanları kışkırtan, aşk, sevgi ve doğa temalı dizeleri, çingene balatları kara gömlekleri öfke seline boğuyordu… İşte o faşizmin kara gömlekli sivil muhafızları ülkeyi kana bulamaya başladıkları ilk aylarda Şair, Tiyatro Yazarı Federiko Garcia Lorca’yı bir şafak vakti kurşuna dizdiler onlarca, yüzlerce masum insanla birlikte. Ünlü ozanın ölümü üzerine çok şey söylendi. Cesedi bulunamadı. Ama ölümünden sonra yaygınlaşan ünü faşist yöneticilerin üzerinde bir kâbus olarak kaldı. Çingene topluluklarına yapılan baskıları dile getirdiği “Çingene Balatları” güneyde halkın dilinden düşmedi. Granada’da 19 Ağustos 1936’da henüz 38 yaşındayken öldürüldüğünde ardında pek çok şiir, halk şarkısı sözleri ve tiyatro yapıtları bırakmış, Endülüs halkının, mağribilerin ve çingenelerin gönüllerinde yerini almıştı.
Federico Garcia Lorca’nın ölümü üzerine çok şey yazıldı, çizildi. Ona yakıştırılan öykülerden biri Lorca’nın cesedinin 6 çingene kadının omuzlarında mağribilerin ve çingenelerin yaşadığı, Alhacaba tepesinin üzerinde Albaicin’e götürülerek bilinmeyen bir yere yalnızlığı anlatan solea denilen şarkılar eşliğinde gömül-düğüdür. Belki de Lorca’ya en yakışan törendir bu…
Eve döndüğümde İspanyol şarkıcı Paco İbanez’in seslendirdiği Lorca’nın Cordoba şiirini koydum müzik setine ve Lorca’yı, onun yaşama sevincini, çingenelere, yoksullara ve emekçilere olan sevgi dolu kocaman yüreğini duyumsamaya çalıştım.
Atlının Türküsü
Kurtuba
Uzakta tek başına
Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Bilirim de yolları
Varamam Kurtuba’ya
Ova da geçtim yel geçtim
Ay kırmızı at kara
Ölüm gözler yolumu
Kurtuba surlarında
Yola baktım ama yol uzun
Canım atım yaman atım
Etme eyleme ölüm
Varmadan Kurutuba’ya
Kurtuba
Uzakta tek başına
(Çev.Melih Cevdet- S.Eyüboğlu)