15 Temmuz’daki darbe girişiminin ardından iyice hedefe konulan Fethullahçıların sosyal, siyasal, ekonomik, bürokratik ve diplomatik bağlantılarıyla ilgili çok şaşırtıcı belge ve bilgiler deşifre olmaya devam ediyor… Gün geçmiyor ki, kamuoyu üzerinde şok etkisi yaratan bir derin bağlantı, bir karanlık ilişki, sinsi plan ve proje ortalığa saçılmasın?..
Fethullahçılar’ın özellikle bürokrasideki kirli bağlantıları deşifre oldukça, akıllara çok önemli sorular da geliyor;
Cemaat yıllardır iddia edildiği gibi bir “dini örgütlenme” mi?..
Fethullahçılar, “mürit-militan-rant” üçgeninde yapılanmış, bir ucu dışarıda, devasa bir holding mi?..
Yoksa “Paralel yapı”, bir derin devlet organizasyonu mu?..
Sorula bitmedi… Gülen’e Yeşil Kart verilmesindeki CIA referansları da dikkate alındığında, sık sık dile getirildiği gibi acaba FETÖ’cüler CIA gibi biri uluslararası istihbarat örgütünün uzantısı mı?..
Ya da 40 yıllık sinsi sabırla; örgütlenme, haberleşme ve palazlanmadaki başarıları da dikkate alındığında, cemaatin ardında kökü dışarıda uluslararası bir güç mü var?..
Sorular artabilir, çünkü devletin tepesindeki isimlerin yaverliğine kadar sızmış sinsi bir örgütün, on binlerce militanını siyasetin de ihanetiyle kamuya yerleştirdiği ortaya çıktığına göre, şu yaşamsal soruya da dikkat çekmekte yarar vardır;
Fethullahçılar’ın; “din, iman” takiyesi, diyalog yalanı, “himmet” vurgunculuğu, “hoşgörü” palavrası, “altın nesil” kurnazlığı, “abla-abi” numarası ve Işık Evleri- hücre evi tezgahıyla büyüyebilmesinin ardında en büyük etken nedir?..
Sinsi algının kuklaları!..
Evet; cemaatin devletin önünde, göz göre göre ve de ne yazık ki bile bile palazlandırılmasında toplum mühendisliğinin temeli de olan “algı” operasyon- larının çok büyük payı var…
Yani her şey, allama-pullama, hoşgörü- himmet maskesiyle göstermelik kravatlı müritliğin tezgahında ince ince işlendi…
Yalnızca medya örgütlenmesiyle değil, bu örgütlenmenin sahnesine çıkarılan piyasa dönekleri de çok tehlikeli bir algı operasyonunda figüran olmaktan kaçınmadılar…
Kimileri Atatürk düşmanlığı, kimileri laiklik karşıtlığı, kimileri ulusalcılığa olan öfkeleri, kimileri “rant”, kimileri de topyekun Türkiye Cumhuriyetine yönelik iflah olmaz ihanetleri nedeniyle cemaatin kucağında algı oyuncağı oldular…
Kimler yok ki okunmuş üflenmiş ve de kucakta zıplatılmış FETÖ’cüklerin arasında?.. Sözde “solcu” geçinen karışık kafalılar, işbirlikçi dönekler, yandı-döndü omurgasızlar, memleketi “bir kadının iki memesine satan” liboşlar, kahvaltı masalarında karnını doyuran hikmeti kendinden menkul soytarılar, cemaat gazetelerinde “gazeteci-yazar” kılığında beslenen çakallar ve ne yazık ki partilere sızmış kripto vekilcikler!!!
Peki; cemaat, yukarıda görevleri de sıralanan dansöz kılıklı Pinokyo kuklaları nerede mi oynattı?.. Zaman Gazetesi’nde, Samanyolu, Kanaltürk ve Bugün televizyonlarında, adı sanı belirsiz dernek ve vakıfların sözde panel ve konferanslarında, “Türkçe Olimpiyatı” denilen, AKP’li belediye başkanları, vekil ve bakanlarının da cirit attığı algı şovlarında ve özellikle de “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı” adlı sinsi yapının düzenlediği “Abant Toplantıları”nda…
Rüşvetçi uşaklar!..
Dananın kuyruğu işte sözde gazeteci yazarları bir arada toplayan fason vakfın düzenlediği “Abant toplantıları”nın perde gerisi tartışılırken koptu…
Bir dönem cemaat liderinin sağ kolu olan Nurettin Veren CNN Türk’te katıldığı bir programda, “Abant Toplantıları’ndan çıkan sonuç bildirgelerinin de Fethullah Gülen’in görüşlerini yansıtacak şekilde oluşturulduğunu” söyledi…
Veren bu açıklamayla da yetinmedi ve cemaatle ilgili olumlu algı oluşturmak için Abant’a getirilen kiralık liboşların “rüşvet”le konuşturulduklarını söyleyiverdi… Dedi ki Veren;
“Cemaatin toplantılarına katılan gazetecilere 2’şer 3’er bin dolar rüşvet verilirdi…”
Lafı hiç uzatmayacağım; Abant toplantıları da “hoşgörü-demokrasi” takiyesiyle cemaati kamuoyuna tehlikesiz göstermek için düzenlenen algı tiyatrolarıydı… Ve bu tiyatro darbe yapacak kadar tehlikeli ve sinsi bir yapıyı kamufle amacıyla hareket ediyordu…
Şimdi sormak lazım; Abant toplantılarında parayla konuşturulan işbirlikçiler, bir tatbikat planı olan “Balyoz”u darbe projesi gibi göstermek için cemaatin yayın organlarında propaganda yapmadılar mı?.. O halde Abant’ta rüşvetle konuşan bu işbirlikçiler “15 Temmuz darbe” planına da katkı sunmuş olmadılar mı?..
1 Dolar, 100 Dolar!..
Konumuz madem “Dolar” hayranlığı o halde bunun nelere kadir olduğunu göstermeye devam edelim…
Herkes farkında olmalı; Fethullah Gülen, 15 Temmuz’un ardından yabancı medyaya konuşurken ya da internet üzerinden kendini savunurken hep panik halinde…
Son görüntüsündeki bitkin hali de çok vahimdi; Saçı sakalı birbirine karışmış, yüzü, gözü şişmiş, dikkati dağılmış ve akla mantığa sığmayan konuşmalar yapan bir manzara vardı izleyenlerin karşısında…
Örneğin, darbecilikten “itirafçı” olanların ifadelerinin zorla imzalattırıldığını ima ediyordu… Ve en vahim iddiası da AKP’nin düzenlediği demokrasi nöbetlerine katılanlarla ilgiydi…
Gülen, nöbetlere ve mitinglere katılan yurttaşlara “100’er dolar verildi”ğini öne sürüyordu…
Gülen’in hesabına göre 15 Temmuz sonrası “demokrasi” iddiasıyla sokaklara çağrılan milyonlarca yurttaşa milyarlarca dolar ödenmiş olmalıydı!!!
Akla mantığa sığmayan bu hezeyanları sorgulayanların zihnine şu saptamalar da gelmiş olmalıydı;
Acaba gülen darbeye karşı çıkmak için canları pahasına sokağa çıkan yurttaşları, sözde “okunmuş birer Dolar”a satın aldığı müritleriyle mi karıştırıyordu?.. Vah ki ne vah?..