AKTÜEL: Kalın’dan Olçak’a duygulu mektup

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Kalın, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimini engellemeye çalışırken oğlu ile şehit olan Reklamcı Erol Olçok’a ithafen yazdığı mektupla özlemini dile getirdi.”

“İsmin hala telefonumda kayıtlı. Hiçbir dostunun eli de silmeye gitmemiştir eminim. Birazdan telefon çalacak ve sesini duyacakmışım gibi…”

Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) darbe girişimini engellemeye çalışırken oğlu ile şehit olan Reklamcı Erol Olçok’a ithafen yazdığı mektupla özlemini dile getiren Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, “Erol Olçok abim şehit oldu… Yanında yağız delikanlısı Abdullah Tayyip’le beraber. Sen ne güzel yaşadın ve ne güzel öldün Erol abi… Yaşarken de ölürken de bize ne çok şey öğrettin” sözleriyle duygularını paylaştı.
Kalın, şehadetinin ardından, dava ve çalışma arkadaşı Olçok için kaleme aldığı mektup, “Selamünaleyküm Erol abi” ifadesiyle başlıyor.
15 Temmuz gecesi Olçok ve oğlunun vurulduğu haberini aldığında “Yok canım” diye tepki verdiğini anlatan Kalın, hemen cep telefonundan Olçok’u aradığını belirtiyor. Kalın, “Cevap vermeyince Cevat’ı aradım. Cevat telefonda ‘Abi galiba vurulmuş, yanında Abdullah Tayyip de vardı.’ deyince, boğazıma bir şey düğümlendi.” diyor.
Olçok’un vurulduğuna inanmak istemediğini vurgulayan Kalın, “Yaa emin misin’ demeye yeltendim ama nafile. Konuşamadım. FETÖ’cü katillerin bu kadar canavarlaşacağı kimsenin aklına gelmezdi.” ifadesini kullanıyor.
Kalın, duygu dolu mektubuna şöyle devam ediyor:
“Erol Olçok abim şehit oldu… Yanında yağız delikanlısı Abdullah Tayyip’le beraber. Sen ne güzel yaşadın ve ne güzel öldün Erol abi… Yaşarken de ölürken de bize ne çok şey öğrettin. Cenaze namazın bir nur halesi oldu. Mezarın ışık saçan bir kandile döndü. Bu aziz milletin şanlı direnişinin en ön safında çarpıştın, şehadet mertebesine ulaştın.
Sen bir dava adamıydın. Hayatında nakışlar olan, neşesi, neşvesi, zevki, estetiği, ruh inceliği olan bir dava adamı.
İster Karagümrük’te, ister Nişantaşı’nda, ister Çukurambar’da, ister Manhattan 5. Cadde’de, ister Londra’da, Paris’te, Lahor’da, Kahire’de, Mogadişu’da… Nerede olursak olalım sen hep kendisi kalan, ‘Dünya işte, binbir hali var.’ diyen Erol abimizdin.
Her ortama rahatlıkla girebilen, her muhabbete katılabilen ama her durumda aklıyla, zekasıyla, asaletiyle temayüz eden Erol abimiz…”
Olçok’u “Sen kalbi Mekke’de sabit, ayakları Anadolu topraklarına basan, ufku bütün dünyayı ihata eden bir dava eriydin.” cümlesiyle anan Kalın, şu ifadeleri kullanıyor:
“Kendini, bizi, hepimizi kıyasıya eleştirecek kadar dürüst, tiye alacak kadar özgüvenli ve neşeli, her zaman bir çıkış yolu gösterecek kadar akıl, hikmet ve erdem sahibiydin.
En değme tiyatrocuları imrendirecek taklitlerin bizi hem güldürür hem düşündürürdü. En kısa, en verimli, en özlü görüşmeleri sen yapardın. Her toplantının en sert ve aynı zamanda en umut verici cümlelerini sen kurardın.
Hiçbir şey saf ve muhlis bir kalbi kırmaya değmez düsturuyla yaşadın. Yeri geldi bunun için bedel ödedin.
İyi niyet, samimiyet ve yetenek bir araya geldiğinde ne muhteşem işler yapılabildiğini sen bize kaç defa gösterdin Erol abi…
Herkesin ‘Ee şimdi ne yapacağız’ dediği anda sen hep söyleyecek yeni bir söz, açılacak yeni bir kapı, hamd edecek yeni bir nimet olduğunu gösterdin bize.”
“İkram sahibi insandın”
Olçok için “Senin sadakatin, samimiyetin, asaletin, zekan, vakarın bize her zaman rehber oldu, bizi çoğalttı, bizi biz yaptı.” diyen Kalın, mektubunda şunları kaydediyor:
“Sen yeri geldi, hervele yaptın, yeri geldi elini kalbinin üstüne koyup ‘eyvallah’ dedin. Bazen kükredin, bazen ‘Bu da geçer ya huu’ dedin. Hepsinde de sen bizim Erol abimizdin…
Sana ‘Reklamcı Erol Olçok’ dediklerinde buna hep karşı çıktım. Senin davan, senin işin, senin aşkın bundan çok daha fazla bir şeydi. Ama reklamcılığı da tanıtımı da kampanyayı da organizasyonu da en iyi sen yaptın. Farklı yetenekleri bir araya getirip aşk ile, samimiyet ile, ihlas ile yoğurdun ve ortaya hep birinci sınıf işler çıkarttın.
Taraf, muhalif herkesin şapka çıkarttığı, saygı duyduğu, taklit ettiği işleri hep sen yaptın.Yaptığın her işte akıl vardı, hakikat vardı, duygu vardı.
Sen ikram sahibi bir insandın. Her yıl kaç kişiyi umreye, hacca gönderdin. Kaç kişi için Mekke ve Medine’de iftar, sahur sofraları açtın. Kaç garibana, mağdura, mazluma yardım ettin. Hepsini Mevla biliyor…
Gezi olayları sırasında CNN’deki mülakatımdan beri her telefon açtığında bana muzipçe ‘Mr. Kaliin’ dediğindeki gülüşmelerimizi hiç unutur muyum Erol abi?
Sevinçte ve hüzünde beraber yaşadıklarımızın kıymeti hiç azalır mı? Sazın telinden çıkan nağmeler gönül telimize dokunduğunda asil ve vakur bir hüznü paylaşırdık. Bunlar unutulur mu?”
“Sen bizden daha dirisin”
Olçok’u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşayan Kalın, duygularını şu sözlerle dile getiriyor:
“İsmin hala telefonumda kayıtlı. Hiç bir dostunun eli de silmeye gitmemiştir eminim. Birazdan telefon çalacak ve sesini duyacakmışım gibi. Telefonda, her zaman olduğu gibi kısa ve öz, ‘Ankara’dayım, görüşelim.’ ya da ‘İstanbul’a geldiniz mi? Görüşelim abicim…’ diyeceksin gibi…
Herkesin söylemeye korktuğu şeyleri sen ‘Gelsin çaylaaar…’ rahatlığıyla söyleyen gece fenerimizdin.
Alemlerin Rabbi, ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar diridir. Ama siz bilmezsiniz.’ diyor. Şu anda sen bizden daha dirisin, bunu biliyorsun değil mi abi? Biz şimdi senin arkandan toparlanmaya çalışıyoruz. Sen ise şehadetinle yolumuzu aydınlatıyorsun.
Biz seni kıyamete kadar unutmayacağız. Sen de bizi kıyamet günü unutma, olur mu Erol abi…”
gaste.tv