Türkiye başarısız bir darbe girişimiyle büyük bir badire atlattı. Ancak kaybolan canlar ve yaralanmalar bu darbe girişiminin en acı bilançosu oldu.
Başarısız darbe girişimi sonrası aklıma son dönemde ilgiyle okuduğum Amerikalı John Perkins’e ait “Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları” adlı üç kitapta yazılanlar geldi. Dünyayı kimlerin nasıl şekilde yönettikleri, nasıl kullandıkları ve kan üzerine kurulan imparatorlukların sırrı bu kitaplarda yer alıyor.
EKONOMİK TETİKÇİ
John Perkins, kitapta kendisini “ET” olarak tanımlayarak ekonomik çıkarları için ülkeleri çeşitli yöntemlerle yöneten ve doğal kaynakları kontrol eden büyük sermaye gruplarının bir dönem ekonomik tetikçiliğini yaptığını anlatıyor.
Bu gibi kişilerin ülkelerin hükümete yakın kuruluşlarında yer aldıklarını sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet gibi yöntemler kullandıklarını belirtiyor.
ÇAKALLAR DEVREYE GİRİYOR
Bunların oynadıkları oyunun impatorluklar kadar eski olduğunu ancak günümüzün küreselleşme sürecinde korkutucu boyuta ulaştığını yazıyor.
Bir ülkeyi kontrol etmek için önce ekonomik tetikçilerin tüm yöntemleri kullanarak çalıştığını, başarılı olamazlarsa bir şekilde “çakallar” dediği askeri güçlerin devreye sokulduğunu anlatıyor.
John Perkins, “Bir ülkeyi ele geçirmede iç dinamikler darbeyi meşru kılacak ortamı hazırlamadığı durumda dış güçlerin darbelerde yönlendirici olmasının neredeyse imkânsız olduğunu” yazıyor.
TERÖRE KİM
DESTEK VERİYOR?
Kitapta rejimlerin devrilmesi ve ülkelerin kukla haline getirilme yöntemlerini açıklayan John Perkins şu ilginç bulgulardan behsediyor: “2003 yılında U.S. News World Report dergisinde “Suudi Bağlantısı” adlı araştırmada tutanaklarla, raporlarla yabancı haberalma örgütleri belgelerini yayınladı. Bulduğu kanıtlar ise tartışılacak türden değildi. Amerika’nın müttefiki ve dünyanın en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan’ın terörist finansmanın “merkez üssü” haline geldiği ortaya çıktı.
1980 sonlarından başlayarak İran devrimi ile Afganistan-Sovyet savaşı sonrası Suudi Arabistan’ın güyü hayırseverliği ile büyüyen cihat hareketi için temel para kaynağı olduğu belirlendi. Bu para ile 20 ülkede yarı askeri eğitim kampları işletmek. Silah satın almak ve üyeler bulmak için kullanıldı. Suudi cömertliği ABD yetkililerini susturdu. Elektronik olarak dinlenen konuşmalar El-Kaide’ye kadar uzandı ve güçlenen terrorist gruplar şimdi dünyayı kana buluyorlar.”
DARBELER ÜLKESİ OLDUK
Türkiye’de askeri darbelerin gelişimi ile ilgili genel kanı dış güçlerin özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yönlendirmesiyle olduğu yönündedir.
Şimdi karşımıza yine Amerika destekli bir hareket çıkıyor. Acaba bu olaylara buluşanlar biraz kitap okuyarak gerçekleri gördüler mi diye düşünüyorum.
1960, 1971 ve 1980 darbeleri, askeri yetkililerin sivil otoriteye karşı sivil halk adına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin devamlılığını sağlama iddiasıyla yapılmıştır. Sivil otorite ya da sivil halk askeri darbeyi istememiş buna rağmen askeri yönetim sivil halk için kendi doğrularına göre karar vererek darbeleri gerçekleştirmiştir.
DARBELER ÜLKELERİ
GERİLETİYOR
Sonuçları açısından 1960 darbesi ilerici, 1971 ve 1980 darbeleri ise gerici (karşı devrim) olarak nitelendirildi. Ancak, ülke yönetimindeki bütün sorunların siviller tarafından çözülmesi gerektiği ve askerlerin ülkeye karşı yapılabilecek dış tehditleri engelleme görevinde olduğu unutulmamalıdır.
Askeri darbe sebebi ne olursa olsun demokrasiye indirilmiş bir keskin kılıç olarak düşünülmelidir. Askeri darbeler, mevcut sistemi zor kullanarak değiştirme yöntemi olduğuna göre bu yöntemin hiçbir zaman demokraside kabul edilemeyeceği unutulmamalıdır. Unutulmamalıdır ki gerçek bir demokraside en kötü çözüm bile darbeden daha iyidir.
Dünyanın hiçbir ülkesi darbelerden bir fayda görmemiştir. Demokratik yönetimden uzaklaşan ülkelerin sonu ise hüsranla sonuçlanmıştır.
Bu son darbe girişimi için ise “Verilmiş sadakamız varmış” demek gerekiyor.